SÖZCÜKLER DEĞİŞMEDEN SÜREÇLER DEĞİŞEMEZ: BİLİMDE VE MESLEKTE ÖNCE KAVRAM


Prof. Dr. İlhan Tomanbay
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü

KONU VE SAV

Maltepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü, Sosyoloji Mezunları Derneği, Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği birlikteliğinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde 8-9 Nisan 2011 günlerinde birincisi düzenlenen “Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek: Sosyal Hizmet Örgütlenmesi, Mesleki Etik ve Eğitim” başlıklı uluslararası konferansın tanıtım yazısında bir tümce dikkatimi çekti.

Metinde “Türkiye, Almanya ve Avusturya’dan akademisyenler ile farklı bilim ve disiplinlere mensup sosyal hizmetler çalışanını bir araya getirecek olan konferans, Türkiye’de sosyal hizmetlerin yapılanmasına ilişkin yeni bir açılım getirmeyi hedefliyor.” deniyordu.

Bir yapılanmaya ilişkin yapılacak ilk eylem sözle başlar. Tartışmayla gelişir. Bu yüzden Türkiye’de sosyal hizmetlerin yapılanmasına ilişkin yeni bir açılım getirebilmek için işe Türkiye’de sosyal hizmetlerin yapılanmasını sağlayacak tartışmalarda geçecek kavramlardan, sosyal çalışma terminolojisinden başlanmalıdır. Yapılanmada yenilenme için kavramlarda yenilenme kaçınılmazdır. Eski (ve yanlış) kavramlarla yeni yapılanmalar sağlanamayacaktır. Çünkü sözcükler değişmeden süreçler değişemez.

Türkiye’de sosyal çalışma mesleğinin birçok sorunları var. Toplumsal değişme gerçeği içinde bakınca kurumların sorunsuz olması olanaksız ama, insan düşüncesi de ortaya çıkan sorunları aşmak için vardır.

Sorunlar nerden kaynaklanır? Maddi yapıdan; toplumsal değişmelerden… Nüfus, kültür, siyaset, maddi ve ideolojik kaynak… farklılıklarından… Bunları dengeleyip sorunları aşmak ancak iyi bir stratejiyle olanaklıdır. İyi bir strateji iyi bir planlamayla, iyi bir planlama iyi bir örgütlenmeyle, iyi bir örgütlenme aynı iradeye sahip insanların biraraya gelmesi ve konuşarak birbirlerini anlamalarıyla gerçekleştirilebilir.

Türkiye’de sosyal çalışmanın temel sorunlarını bu makalede ben – diğer değişkenleri gözardı etmeden bu makalenin sınırları dışında bırakarak (ceteris paribus) – sosyal çalışma ailesinin, sosyal çalışma mesleğinin terimlerini, sosyal çalışma disiplininin kavramlarını geliştirme esnekliğine sahip olamamasına bağlıyorum.

Kavram dağarcığı, yani terminolojisi varsıl ve doğru olmayan mesleğin ve bilim dalının başarıyı yakalaması olanaksızdır. Çünkü uygulamalarını yönlendiren düzeneklerden, araçlardan mahrum kalmış olurlar.

Bu makalede sosyal çalışma mesleğinin Türkçe’de üretilmiş adından, çeviri yoluyla edinilmiş terimlerine, bu arada yapılmış çeviri yanlışlarından yeni terim ve kavram üretebilme zayıflığı konusuna değin konu çözümlenecek ve irdelenecektir. Meslekte ve bilim dalında yanlış kullanılan kavramlar ele alınacak; belirli kavramların üretilememesi ve kullanılamamasının meslekte ve bilim dalında frenleyici bir sığlaşma yarattığına örnekler verilecektir.

Türkiye’deki “sosyal hizmet uygulamalarının” gelişerek sürmesi, etkinliğini ve etkililiğini arttırması için uygulama eylemine koşut olarak geribildirim, yapılanı izleme, yeniden değerlendirme süreçleri önem taşır. Bu süreçler kavramlarla düşünce üretimine yönelir. Terimleri ve terimcesi (terminolojisi) zayıf olan bir mesleğin uygulamalarını değerlendirmesi de sıkıntılara girer. Özel gereksinim gruplarına hizmetlerin sunulmasında, mesleğin tanıtılmasında, mesleksel hakların savaşımının verilmesinde, ilgili bilim dalının doğru tartışılmasında, meslek disiplininin oluşturulabilmesinde, uygulamadan sadece bir örnek; sosyal yardımların düzenlenmesi ve dağıtılmasında… mesleksel terim ve kavramlar yapıcı, belirleyici ve yönlendirici önemdedir.

Çünkü düşünceler sözcüklere bağlı olarak, ancak onlarla birlikte değişir. Düşünceler değişmeden de davranışlar değişemez; yeni uygulamalara kapılar açılamaz. Aynı sözcüklerle aynı kalınır. Oysa toplumsal değişme diriktir, durmasızdır. Toplumsal değişme herkesi değişmeye iter. Değişmek için önce kafayı değiştirmek (düşünce davranış bütünlüğü içinde değişme); kafayı değiştirmek için düşünceyi değiştirmek; düşünceyi değiştirmek için düşünmeyi değiştirmek; düşünme biçimini, bakışı değiştirebilmek için davranış ve tavırları değiştirmek; bunları değiştirebilmek için ise sözcükleri değiştirmek gerekir. Geldiğimiz yer değişimin ilk adresidir: Sözcükler.

Sözcükler meslekte terimleşir, bilimde kavramlaşır. Meslek terimlerin gelişmesiyle; terimler mesleğin uygulamalarıyla gelişme gösterir. İçiçe bir gelişmedir bu. Birbirlerini itelerler, değiştirir ve geliştirirler. Toplumsal değişime uyarlar ve toplumsal değişmeye katkı verirler.

Bu makalenin hareket noktası ve temel savı şudur: Sosyal çalışmanın bilimselleşmesi, meslek disiplinin sağlanması ve iyi bir meslek uygulaması ve hızlı gelişme için sosyal çalışma işe önce kendisini vareden, kendisini ifade eden, kendisini geliştirmek için varolan kavramlardan başlamalıdır. Savı mı soruyorsunuz? Türkiye’de sosyal çalışma bilim dalı ve mesleğinde terimler ve kavramalarda büyük yanlışlıklar vardır ve bu bilim dalı ve mesleğin gelişmesini engellemektedir. Mesleği geliştirmemekte, tanınmamışlığa itmektedir.

GENEL GİRİŞ

Kendini anlatmak için önce doğru sözcük, mesleğini anlatmak için önce doğru terim, bilim dalını geliştirebilmek için önce kavram gerekir. Başarı eylemle gelir. Eylem söylemle gelişir. Söylem sözle, söz sözcükle oluşur. Sözcüklerden oluşan söylem eylemi tetikler, eylem, yani eylemek, yani bir iş çıkartmak uygulama demektir. Uygulama ya başarılı ya başarısız olarak değerlendirilebilir. Başarı için doğru ve yerinde uygulama, doğru ve yerinde uygulama için doğru planlama, yani doğru düşünme gerekir. Doğru düşünmek için doğru malzeme kullanılmalıdır. Düşünmenin malzemesi sözcüktür. Nasıl ki un ve su olmadan hamur karılmaz, nasıl ki tuğla olmadan duvar örülmez, sözcük olmadan da düşünülemez. Düşünce hamurunun unu sözcükler, suyu kavramlardır. Düşünce yapısının tuğlaları sözcükler, harcı terimler, temel taşları kavramlardır.

Gündelik konuşmalarda kullanılan sözcüklerden bir mesleğin düşünülmesinde ve uygulamasında öne çıkan ve o meslekle ilgili özel anlam yüklenen sözcüklere terim denir. Terimler meslekle ilgili sözcüklerdir. Aynı sözcük farklı mesleklerde ince farklılıklar kazanarak terimleşebilir.

Meslekler belirli bilim dallarının üzerine otururlar ve onların üzerinde yükselerek meslekleşirler. Bir bilim dalının üzerine oturmayan meslek, meslek olamaz. Bir bilim dalından temellenmeyen – ve para kazanılan – üretim, iş ve uğraşılara zanaat denir. Meslek zanaatın bilim dalı ya da bilim dallarıyla desteklenmiş boyutudur. Buna Latince’de disipline olmak, disiplinleşmek denilmektedir. Disiplin (bilim dalı), sürekliliği olan ve para kazandıran eylemi ya da zanaatı meslekleştiren güçtür.

Bilim dalları düşünce bütünlüğüdür; düşüncelerin anlamlı bütünlüklerinden oluşur. Belirli bir konuda tutarlı, bilimsel testlerden geçmiş, doğrulukları tanıtlanmış, genel onay görmüş, yani kuramsallaştırılmış düşüncelerin birbirlerine ulanmasıyla bilim dalları oluşur. Bilim dallarını oluşturan düşünceler kavramlar aracılığıyla ortaya çıkarlar, ürerler ve gelişirler. Kavramsız bilim olmaz. Kavramsız bilimin bir dalı bile olamaz. Çünkü kavramsız düşünce ortaya çıkamaz, üreyemez ve gelişemez.

Meslek için terim neyse bilim için kavram odur. Dilsiz meslek de olmaz bilim de… Mesleğin dilini terimler, bilimin dilini kavramlar oluşturur.

Nasıl ki hiç sözcük kullanmadan düşünmemiz olanaklı değilse, buradan hareketle, ne denli çok ve farklı sözcük kullanırsak o denli geniş düşünme olanağına sahip oluruz.

Düşünen üretir. Düşünen üretmek için kavram kullanır. Düşündükçe yeni kavramlar üretir, kavram dağarı gelişir. Genişleyen kavram dağarı ile daha derin, daha geniş, daha çok düşünür. Kavram dağarı geliştikçe düşünce ufku ve yaratıcılığı da gelişir. Terminolojisi yüklü olan meslekler gelenekselleşmiş, durmuş oturmuş, deneyimi yüksek, işlerliği olan etkili mesleklerdir. Terminolojisi yetersiz ve yanlışlıklarla dolu olan meslekler etkinsiz (inaktiv), etkili olmayan (noneffektiv), dolayısıyla gelişemeyen mesleklerdir. Kendilerini üretemezler. Dolayısıyla deneyim birikimi sağlayamazlar, deneyimlerinden sonuç çıkamazlar.

ABD’de üretilen kaynaklardan anladığımız odur ki, Amerika kıtasında, ABD’de göçle birlikte başlayan toplumlaşma sürecinde yaşanan insan sıkıntılarını azaltmak ve toplumlaşma sürecini kolaylaştırmak için yerel yönetimlerin (belediyelerin) yaptıkları çalışmalar zaman içinde “social work” olarak adlandırılmaya başlandı.[1] “Social work” benzer sorunlar karşısında giderek dizgeleşen, kurallaşan, ilkeleşen işler, müdahaleler bütünü olarak belirmeye başladı ve süreç içinde disiplinleşerek (bilim dalı haline gelerek) meslekleşti.

Örneğin tıp hekimliği sağlık alanında insanların biyolojik sağlığını, yargıçlık ve savcılık toplumsal düzen içinde insanların haklar temelinde yargılanmasını, avukatlık suçluluk alanında kurumsallaşan yargı karşısında insanların savunulmasını, mimarlık inşaat alanında insanların oturacakları konutları çizerek üretmeyi, vb… iş edinen mesleklerdir. Her mesleğin bir çalışma alanı olduğunu göstermek için bu örneği uzatabiliriz. Aynı bunlar gibi sosyal çalışma da geçici ya da kalıcı özel gereksinim gruplarına verilmesi gereken sosyal hizmetlerin düzenlenmesini ve etkince verilmesini üzerlenmiş bir meslektir. Bu dizgeli, düzenli, ilkeli ve planlı, disipliner etkinliğin uygulandığı bir çalışma alanı vardır. Bu alana ABD’de zamanında “social service/s” denilmiştir. Yani Türkçe ifadesiyle, sosyal çalışma mesleği sosyal hizmetler alanında etkindir.

Sosyal hizmet alanlarında sadece sosyal çalışmacı çalışmaz. Daha birçok sosyal meslek bu alanda etkinlik gösterir. Sosyal hizmet alanının hangisi olduğuna göre alana katkı veren sosyal meslekler değişme gösterir. Sağlık alanında yardımcı sağlık personeliyle birlikte sağlık elemanları, eğitim alanında eğitim elemanları, adalet alanında yardımcı adli personelle birlikte yargı elemanları, çalışma ve sosyal güvenlik alanında genel idari personeliyle birlikte sosyal güvenlik elemanları, bürokratlar, yöneticiler etkinlik gösterirler. Bütün bu alanlar aynı zamanda ayrı ayrı sosyal hizmet alanlarıdır. Bu alanların hepsinde sosyal çalışmacılar temel öge olarak çalışırlar. Sağlık alanında, eğitim alanında, adalet alanında, çalışma ve sosyal güvenlik alanında sosyal çalışmacılar da sosyal hizmet üretirler. Sağlık alanında sosyal hizmet sosyal çalışmacının işidir. Eğitim öğretim alanında sosyal hizmet sosyal çalışmacının işidir. Adalet alanında sosyal hizmet sosyal çalışmacının işidir. Sosyal çalışmacının görev alanlarından biri olan sosyal güvenlik ve sosyal sigorta sisteminin yapısı gereği süreç içinde kurumsallaşmasıyla birlikte sosyal çalışmanın bu alanda doğrudan işlevi giderek azalmış ve Amerika’dan Avrupa ve Asya’ya kadar “sosyal memurlar” tarafından bu hizmet artık kusursuz olarak verilmeye başlanmıştır. Ancak sosyal güvenlik sektörü de sosyal çalışmanın halen ilgi ve çalışma alanı olarak varolduğu sektörlerden biridir.

ABD’de sosyal çalışmanın (social work) verdiği işler sosyal hizmetlerdir (social services). ABD bu anlayışı ve uygun kavramlarını uygulama içinde geliştirmiştir. Bu kavramlarla yaptıkları meslek ve alan ayrımlaması tüm dünyada sosyal çalışma bilim dalının gelişmesinin önünü açmıştır.[2]

ABD’de farklı ülkelerden, farklı kültürlerden ve dillerden yıllar içinde kıtaya gelen göçmenlerin yerleşik düzene geçerken aralarında ortaya çıkan çelişki ve çatışmaların giderilerek aralarında uyumun ve dolayısıyla toplumda düzenin ve huzurun sağlanması için belediyelerin onları grup grup biraraya getirerek yaptığı düzenli ve erekli çalışmalara “social group work” adı verilmiştir.

Bu uyumlaştırma çalışmaları içinde kişisel özelliklerinden ötürü davranış bozukluğu ya da sivriliği gösteren kişilere de farklı bir yaklaşım geliştirilmiş, bunlarla bireysel çevresini de işin içinde katarak “social case work” yapılmıştır.

Gerekli görülen birey ve gruplarla çalışmalar yapılırken o yaşanılan “topluluk” içinde “toplumsal” bütünlüğün ve düzenin; topluluğun işlerliğinde düzenliliğin sağlanması için yapılan çalışmaları da “community work” olarak adlandırmışlardır.

Böylece sosyal çalışma mesleğinin bu üç farklı uygulaması mesleğin üç yöntemi olarak netleşmiş ve bilimsel alanyazında (literatürde) mesleğin temel yöntemleri olarak yerlerini almışlardır. Tarihsel sürece bakıldığında görülüyor ki bu üç temel yöntemi yaşamın gerekleri ortaya çıkartmıştır.

Zamanla bu yöntemlere ek olarak;

topluluk içinde yapılan community work’ün sağlıklı olması için bilimsel temele dayanması gerektiği düşünüldüğünden alan araştırması önem kazanmış ve bu “social work research” adıyla “sosyal çalışma araştırması”;

içinde yaşanılan toplulukta belirli çıkar gruplarının gereksinimlerinin topluca karşılanması sürecinde yerel yönetimle ortaya çıkacak bir karşıtlığı aşmak için “social action”, yani “sosyal eylem”;

ve “social service” alanının hızla genişlemesi, çeşitlenmesi ve karmaşıklaşması sonunda doğru ve etkin bir “social services” yönetiminin gerekliliği ortaya çıkmış ve bu da “social administration”, ya da “social work administration” “sosyal yönetim” ya da “sosyal çalışma yönetimi” olarak adlandırılmıştır.

Bu üçü de mesleğin ikincil yöntemleri olarak kabul edilmişlerdir. İkincil yöntemler daha sonra böylece belirlenince ilk ortaya çıkan üç temel yöntem de birincil yöntemler olarak adlandırılmışlardır.

Her ne kadar dünyanın diğer ülkelerinde sosyal hizmetler ülkelerin toplumsal koşullarına, dinsel inançlarına ve kültürlerine uygun modellerde, kendilerine özgü geleneksel yöntemlerle yüzyıllardan beri yeterli yetersiz yapılıyor ve Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde çok eskilerden sosyal yardım ve sosyal bakım elemanlarının yetiştirilmesine başlanmış olsa da sosyal hizmetlerin bir meslek disiplini ile belirli kural ve yöntemleri içinde meslek olarak, diğer bir ifade ile “social work” olarak yaygınlaşması 2. Dünya Savaşından sonra ABD’de olmuştur. Büyük savaştan sonra da ABD modeli “social work” bilim dalı ve yöntemleriyle birlikte Truman Doktrini gereğince oluşturulmuş Marshall Planı kapsamında Avrupa’ya aktarılmıştır.

TÜRKİYE’DE BAŞLANGIÇ

Yukarıda belirttiğim gibi, Türkler’de de daha Ortaasya’dan, İlhanlılar’a, Selçuklular’dan Osmanlılar’a kadar zamanlarının toplumsal yapılarına uygun modellerde sosyal hizmetler veriliyordu. Ancak, Marshall Yardımı kapsamında dış dünyaya aktarılan “social work” Türkiye’ye 1950’li yılların sonlarında o zamanki adıyla Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bünyesinde getirildi. Bu üç aşamalıdır:

  1. 1959’da 7355 sayılı Sosyal Hizmetler Enstitüsü Yasası çıkarılarak Sosyal Hizmetler Akademisinin kurulmasını sağlayan ilk mevzuatın oluşturulması;
  2. 1961 yılında “Sosyal Hizmetler Akademisi” Türkiye’nin ilk sosyal çalışmacı yetiştiren yükseköğretim kurumu olarak bu bakanlıkta hizmete başlaması;
  3. 1963 yılında Türkiye’de sosyal hizmetleri bir bakanlık çatısı altında toplayan ilk “Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü”nün gene aynı bakanlık bünyesinde kurulması…

Bu yapılanma içinde ABD’den getirilen bir grup ders kitabı hızla Türkçe’ye çevrilip Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı yayınları olarak yayınlandı. Bu işler için Bakanlık bünyesinde oluşturulan İngilizce bilen genç bir takım kavramsal bir ön çalışma ve bir hazırlık olmadan çevirileri yapmaya başladılar ve bu çevirilerde ABD’de kullanılan mesleksel terimlerin Türkçe’ye çevirilerini sıkıntılar içinde, doğal olarak kendi akıllarına geldiği gibi yaptılar.

Türkiye’ye bu terminoloji ilkkez girdiğinden o zaman için terimlerin doğru karşılıklarının bulunamaması, yanlış karşılıklar bulunmuş olması anlaşılabilir ve hatta anlayışla karşılanmalıdır. Anlaşılmaz olan, 1960’lı yılların başında o alanında öğrenim görmeyen filoloji ya da belki hatta kolej çıkışlı bir grup gencin çevirdiği bu kitaplarda kullanılan yanlış terim çevirilerin 50 yıl geçmesine karşın düzeltilmesi yoluna gidilmemiş olması ve hatta o ilk günlerden gelen çeviri yanlışlıklarının bugün hala “kutsal emanetler” gibi savunulmalarıdır.

50 yılda toplum değişmiş, sosyal sorunlar büyümüş ve karmaşıklaşmış, ancak, kavramlar aynı kalmıştır. Bu durum mesleğin, Türkiye’nin tarihsel ve toplumsal yapısına uygun olarak gelişmesini de engellemiştir. Sosyal çalışma mesleği Türkiye’de atılım yapamamış; kendini bulamamış, kendisini yapılandıramamış ve diğer tüm toplumsal koşular uzun süredir uygun olmasına karşın geliştirilememiş ve Türkiye’ye özgüleşememiştir. Türkiye toplumunun özelliklerine uygun bir işlerliğe kavuşamamıştır. Yaygınlaşamamıştır, benimsenememiştir. Çünkü yanlış kavramlarla tartışma açılamamış, geliştirici ve kapı açıcı tartışmalar yapılamamış, konuşmalar kör dövüşü, kişisel saldırılar düzeyinde kalmıştır.

YANLIŞ TERİMLERDEN ÖRNEKLER

Sosyal çalışma terminolojisinde tüm dillerde en temel yerleri almış olan kavramlar Türkçe’de yanlış oturtulmuştur. Bunlar arasında en temelde sosyal hizmet, sosyal hizmetler, sosyal hizmet uzmanı, sosyal kişisel çalışma, sosyal grup çalışması, toplumla çalışma kavramları gösterilebilir. Birbirlerine karıştırılan toplumsal ile sosyal; toplumsal sorun ile sosyal sorun; sosyal hizmet uygulaması ile sosyal çalışma uygulaması; müracaatçı sistemi ile müracaatçılık sistemi, kurum ile kuruluş, sivil toplum örgütü ile sivil toplum kuruluşu kavramları bulunmaktadır.[3] Bunlar dışında da vak’a ile olgu, müracaatçı ile başvuran, etkinlik ile faaliyet sözcüklerinin kullanımında çeşitli yanlışlıklar yapılmaktadır.

Birinci Yanlış Kavram Kullanımı: Sosyal hizmet ve sosyal hizmetler

Bu kavramı değerlendirmeden önce sosyal çalışma bilim dalında öğretim yapmayanlar için kısa bir açıklama yapmalıyım. Tüm dünya İngilizcesinde “social work” (sosyal çalışma) kavramı bir mesleği ifade eder. “Social service/s” (sosyal hizmet/ler) de bu mesleğin çalıştığı alanı, mesleksel etkinlik alanını anlatır. Örneğin “social work” mesleği için “social services” şunlardır: Aile, çocuk, genç, yaşlı, engelli, hasta, tutuklu ve hükümlü vb… yani yaşamının herhangi bir döneminde ya da sürekli olarak “özel gereksinim grubu” kategorisine giren kadın, erkek herkes… ABD’de bunlara 1940’lı yıllardanberi aile refahı (alanı), çocuk refahı, gençlik refahı vb… denir. Eski ABD terminolojisinde suçluluk alanı, hastalık alanı, tıbbi sosyal çalışma alanı gibi deyişler de vardır ve kısmen hala kullanılmaktadır. Bunlar “Field of social work”, yani sosyal çalışma alanları olarak kavramlaştırılmışlardır.[4] (Kuşkusuz bu alanlarda diğer sosyal meslekler de branşlarına uygun olarak tamamlayıcı roller üstlenirler.)

Daha önceki bölümde belirttiğim konuya uzman olmayan kişiler tarafından “social work” ve “social service” kavramları Türkçeye çevrilirken daha ilk yayınlar ve anlatımlardan başlayarak (1961) “sosyal hizmet” kavramıyla karşılanmıştır. “Social work” da “social service” de “sosyal hizmet” kavramıyla karşılandığı için uzun süre Türkçe bilen beyinler “sosyal hizmet” kavramıyla hangisinin kastedildiğini bilemez durumda kalmışlardır. Ya olsa olsa yöntemiyle, ya da rastgele seçimlerde birini anlamaya çalışmışlar, daha kötüsü, gerçek anlamda anlamadan bu kavramları dinlemişler, bu durumda da meslek ve alan ayrımının önemli olduğu düşünce alışverişlerinde sıkıntılı durumda kalmışlardır.

Bu sıkıntılı durumu yaratanlar bir süre sonra sorun algılanmaya başlandığında yaptıkları yanlıştan dönemeyince şu açıklama ile durumu ussallaştırma yolunu seçmişlerdir: Demişlerdir (ve hala demektedirler) ki, sosyal hizmet’i tekil kullandığımız zaman social work’ü, çoğul kullandığımız zaman social service’i anlamalısınız. Peki, ya social service, yani tekil kullanmak istersem diye sorduğunuz zaman da, social service zaten tekil kullanılmaz diyerek, sosyal service’i tekil kullanabilme düşünselliğinin önünü peşin peşin tıkamışlardır. Bu yaklaşımla Türkçe’de mesleğin çalışma alanını tekil belirtemezsiniz. Eğer öyle yaparsanız meslek (social work) anlaşılacaktır. Oysa kaçınılmaz olarak böylesi de kullanılmaktadır. Örneğin sosyal hizmet almak gibi bir deyiş kullanamayacak mıyız? Böyle dersek mesleği mi almış olacağız yoksa bir hizmeti mi? Sosyal hizmet çadırı dediğimiz zaman bir mesleğin çadırı mı anlaşılmalıdır? Kuşkusuz hayır. Depremzedelere verilen sosyal hizmet anlaşılmalıdır. Örnekler o denli çok ki… Yanlış kavram kullanarak insanların ve hatta kendinizin düşünce yaratıcılıklarının önüne taş koyuyorsanız mesleğe de yazık edersiniz, kendinize de…

Bu durumda Türkçe’de biricik örnek olarak sosyal çalışma terminolojisinde bir sözcüğün tekili ayrı anlam, çoğulu başka anlam taşımaya başlamıştır. Yani, hiç de yanlış olmayan kısa bir örnek verecek olursak, elma dersem armut anlamalısınız, elmalar dersem elmalar anlamalısınız. Gerçekten de sosyal hizmet dendiğinde sözcük karşılığı olan social service değil social work anlaşılması beklenmekte, sosyal hizmetler dendiğinde social services anlaşılması istenmektedir. İkinci istek doğrudur. Dilbilimsel karşılık olarak social services sosyal hizmetlerdir. Ancak social work sosyal hizmet değildir. Sosyal çalışmadır. Kaldı ki sosyal hizmet de “social service”in (tekil) karşılığıdır. Buna gerekçe olarak her dil kendi mantığı içinde kendi kurgusunu yapar denmektedir. Bu doğrudur, ancak her dil kendi kurgusunu mantık içinde ve dilbilim kurallarına uygun ve doğru olarak yapar; yapmalıdır. Bu yanlışlığın tüm Türkçe konuşulan ortamlarda herkes tarafından böyle anlaşılmasını istemek herhalde hayalle vakit geçirmektir. Çünkü Türkçe konuşulan ortamlarda –ler –lar eki çoğulluk yaratan bir ektir. Sonuna bu ekin geldiği sözcükler tekilken çoğul olur, ancak anlamı değişmez.

Şöyle bir ifade kolay anlaşılabilir bir ifade midir? “Sosyal hizmetin alanları sosyal hizmetlerdir.” Bir temel doğruya direnerek yaratılmaya çalışılan farklı anlam sadece genel olarak toplumda değil, o mesleğin öğrenimini almışlar arasında da anlamayı ve kavramayı güçleştirecektir.

Öteyandan, bu durumun acı sonucu şudur: İki ayrı düşünce kavramlaştırmasının (social work ve social service) Türkçe’de teke indirilmesi iki farklı boyutu düşünmeye açık olan düşünce ufkunun bile bile teke indirilmesi, yani daraltılması demektir. Sosyal çalışma ailesi kavramları böyle kullanarak kendi düşünce yaratıcılığını ketlemekte, engellemektedir. Bu acıdır.

Örneğin İngilizce “Social work and social services”, Almanca “Sozialarbeit und sozialer Dienste” diye bir düşünce anlatımı var. “Sosyal çalışma ve sosyal hizmetler.” Hem mesleği hem o mesleğin alanını anlatıyor. Doktorluk ve tıp, hekimlik ve sağlık demek gibi bir şey yani… Türkçe’de yanlış kavramlaştırmayla bunu ancak “sosyal hizmet ve sosyal hizmetler” diye çevirebilmeliyiz. Bu çeviriyi anlamlı ve şık buluyor musunuz? Sosyal hizmet ile social work’u, sosyal hizmetler ile social services’i anlattığınızı bilmeyenler, terimin tekil ile çoğulunu arka arkaya getirmenin ne anlam taşıdığını anlamayarak düşüneceklerdir. Bir sözcüğün tekiliyle çoğulu arka arkaya kullanılır mı hiç? Elma ve elmalar, masa ve masalar ne anlam taşıyacaktır? Bunu her iki terimi farklı anlamla kullanıldığını bilen az sayıda insanlar için de güçlük vardır. Geliniz şimdi farklı boyutlarda akıl yürütmeye çalışalım.

  1. Bunu kendinizin dar, bunu böyle bilen meslek çevrenizde bile bu yapıda kullanamıyorsunuz, çünkü size de garip geliyor. “Sosyal hizmet ve sosyal hizmetler.” Böyle bir düşünceyi dillendiremeyince bu düşünceyi kullanamamış ve dolayısıyla bu yönde bir düşünce geliştirme kapısını kendiliğinden kapatmış oluyorsunuz. Kapatırım, kullanmam, sana ne diyemezsiniz. Çünkü bu yapı içinde yeni düşüncelere kapı açamıyorsunuz. Bu az şey değildir. Çünkü örneğin, sadece bunu kullanamadığınız ve yeni düşüncelere yelken açamadığınız zaman düşünceniz daralmaktadır. Kendiniz daraltmış oluyorsunuz. Bilmeden… Bunu bilerek yapar mısınız? İnsan kendi düşünce gelişimine bile bile zarar verir mi? Kaldı ki bu zarar mesleksel düşünce geliştirememeye gittiği için mesleğe zarar veriyor. Meslek düşüncesi geliştirilemiyor.
  2. “Sosyal hizmet ve sosyal hizmetler”i böyle kullanmaya kalktığınızı düşünelim. Sizinle aynı düşünen insanlar bile bunu böyle algılamada zorlanıyor ve iyisi mi bu “anlaşılmaz” deyişi kullanmamayı yeğliyorlar. Ne mi oluyor? Bu yönde bir düşünce çalışmasını kendileri engellemiş, kendilerine ve mesleğe düşünsel boyutta engel koydukları için zarar vermiş oluyorlar. Siz onlara da düşünce oluşturma temelinde zarar vermiş oluyorsunuz.
  3. “Sosyal hizmet ve sosyal hizmetler” deyişini meslek alanı dışında, örneğin öğrenciler arasında kullandığınızı varsayalım. Tüm algılarıyla –lar ekinin çoğul eki olduğunu algılayarak bu yaşa gelmiş beyinlerin birden, hemencecik sosyal hizmetlerin sosyal hizmetin çoğulu olduğu algısı uyanacağından bu iki kavramla ne demek istediğinizi anlamakta sıkıntı çekeceklerdir. Zaten çekmektedirler. Zorlayıp açıklayacaksınız. Bu çoğula başka anlam yükledik, tekile başka anlam yükledik; onu öyle ezberleyin diyeceksiniz. O zaman da öğrenci algıladığı ile şu anda duyduklarının farklı olduğunu görünce (algılayınca), başka umarı yok, iyi not almak, sınıfı geçmek için kendisine verilen bu bilgiyi olduğu gibi ezberlemek yolunu seçeceklerdir. Anlamadan ezberlemek. Algıdışı öğrenmek. Üniversitede bu olmaz. Ezber bilgi kısa bir süre sonra unutulup gideceğinden akılda ne meslek tanımı kalıyor, ne alan tanımı… Ancak, sınavda aynısı yazıldığı için not alınıyor, sınıf geçiliyor. Daha sonra ezberlendiği ve unutulduğu için algılayarak kullanımda başarısız olunuyor. O öğrenci mezun olunca meslek de olsa sosyal hizmet, alanda olsa sosyal hizmet diyerek, aralarındaki farkı hiç düşünmeden meslek yaşamını sürdürüyor. Ancak bu iki kavram ve ilişkisiyle ilgili düşünce üretme çalışmasına yaşamboyu giremiyor. Girebileni gördünüz mü? Yani, hiç sosyal hizmet ve sosyal hizmetler diye konuşanı ve bu “ile” ile ilişkilendirilmiş konuların çözümlemesini yapabilen meslek elemanını hiç gördünüz mü? Panellerde, sempozyumlarda, kongrelerde? Yok! Sonuç? Yetiştirdiğimiz öğrencinin düşünme olanağının kavramsal sınırlarını daraltarak hem öğrenciye (kişiye, mezuna) ve hem de düşünsel gelişmesinin önünü tıkadığımız için mesleğe zarar veriyoruz. Acıklı bir durumdur bu!
  4. “Sosyal hizmet ve sosyal hizmetler” deyişini meslek alanı dışında, herhangi birilerinin yanında söylediğiniz zaman da sizi anlamayacaklardır. Çünkü onun sağlıklı algısı –ler ekinin çoğul eki olduğu yönündedir. İki aynı kavramın –ler ekiyle farklı anlam yüklenemeyeceği bilgisiyle sizi dinlediği için sizin ne demek istediğinizi anlamayacaktır. Konuşmanız sürüyor, o anda kesip bu iki kavramla ne demek istediğinizi soramayacağı için, hatta ayrıca, tekil çoğul bağlamını bildiği için sorma gereği de duymayacaktır, konu akıp gidecek ve siz anlaşılmayacak, hatta yanlış, anlaşılmaz konuştuğunuz düşüncesi karşınızdakinde uyanacaktır. Bu zarar sadece size değil, mesleğedir de…

Demek ki, yanlış kavramlarla konuşmanızda önünüz tıkalıdır. Konuşursunuz ama anlaşılmazsınız. Konuşursunuz ama sessiz yargılanırsınız. Konuşursunuz ama karşınızda üretici düşünce sağlayamazsınız…

Örneğin üniversitelerin “sosyal hizmet” bölümlerinde Sosyal Hizmet Mevzuatı adlı bir ders bulunmaktadır. Social work ve social service’nin ikisine de sosyal hizmet dediğiniz sürece bu dersin adının anlaşılması olanaklı değildir. Sosyal hizmet alanlarını ilgilendiren mevzuatın mı yoksa sosyal çalışma mesleğinin mevzuatının mı kastedildiği belli değildir. İkisi de olabilir. Doğru kavramlandırmayla,“sosyal çalışma mevzuatı” sadece meslekle ilgili dar ve sınırlı “konuları”, “sosyal hizmet mevzuatı” çok daha geniş bir “konuları” kapsayacaktır. Sosyal hizmet mevzuatı dendiği zaman ne olduğu anlaşılamayan bir mevzuat, başka umarı yok, konuşanın kişisel düşüncesine uygun olarak belirlenecektir. Ya sosyal çalışma (social work) mevzuatı demelisiniz, ya sosyal hizmet (social service) mevzuatı…

Son örnek olarak: 23-24 Mart 2012 ve 10-11 Mayıs 2013 günlerinde İstanbul’da yapılan Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek konferanslarıyla ilgili WEB sayfasında bulunan açıklamada şöyle bir tümce vardı: “Avrupa Birliği adaylık sürecindeki yasal ve idari değişikliklere bağlı olarak, başta insan hakları, çocuk hakları ve kadın haklarıyla ilgili belgelerin kabul edilerek iç hukukta bağlayıcı hale gelmesiyle birlikte mevcut sosyal hizmet kurum ve kuruluşlarının [Y.n: Altını ben çizdim.] da bu çerçevede yeniden yapılanması…”[5]

Bu yazıyı lütfen okursanız tekil ya da çoğul sadece sosyal hizmet alanları temel alınmakta, yazı bu temel üzerinden geliştirilmektedir. Ancak bu yazıda belirtilen “mevcut sosyal hizmet kurum ve kuruluşlarının”, mevcut sosyal çalışma kurum ve kuruluşları olmadığı açıktır. Burada sosyal hizmet ile alan kastedilmektedir. Yoksa, sosyal çalışma kurum ve kuruluşları anlamı çıkar ki bundan daha yakışıksız bir anlamlandırma olamaz. Hastaneler doktorluk kuruluşları mıdır? Adliyeler yargıçlık kuruluşları mıdır ki burada sözü edilen kurum ve kuruluşlar sosyal çalışma mesleğinin kurum ve kuruluşları olsunlar? Bu tümceyi okuyacak bir sosyal çalışmacı buradaki sosyal hizmeti – istediği buysa -meslek (sosyal çalışma) anlayacak, ki öyle anlamaktadır, diğer sosyal meslek elemanları alan anlayacak ve her iki grup arasında iletişim bozuk olacaktır. Bozuk iletişim de anlamayı ve anlaşmayı engelleyecektir.

Bu bakış açısıyla uyumlu son bir örnek daha vermek isterim. Mesleksel bir düşünce oluşturmama izin veriniz.: “Sosyal hizmet desteği alan gençler, kadınlar birçok tehlikeden/badireden korunmuş olacaktır.” demek istediğimizde, ki içerik olarak bu doğrudur, neyi kastettiğimizi nasıl bilebiliriz ki? Sosyal hizmet mesleğinin desteğini alan gençler ve kadınların badireden kurtulmaları sözkonusu olabilir; ancak, sosyal hizmet alan desteği, sosyal hizmet etkinlikler desteği alan gençler ve kadınların da birçok badireden kurtulması sağlanabilir. Birinci söyleyişte bu desteği veren sosyal çalışmacı olması gerekir, çünkü bir mesleğin desteğini o meslekten olmayanlar veremez. Bu “social work” anlamındadır. İkinci söyleyişte “sosyal hizmet desteğini” sosyal çalışmacı dışında başka bir uygun meslek elemanı da hatta bir gönüllü de verebilir. Bu social service anlamındadır.

Olasıdır ki bu tümcedeki “sosyal hizmet”i sosyal hizmetin “social work” karşılığı olarak kullanıldığını, bilenler demiyorum, savunanlar meslek olarak anlayacaklar, onların dışındaki herkes “social service” olarak anlayacaktır. Sorarak bu denemeyi sizler de yapabilirsiniz. Bir tümce ya da bir düşünce söylendiğinde dinleyen neyin kastedildiğini tamca anlamıyorsa orada iletişim bozukluğu var demektir. İletişim bozukluğu ne verim getirir, ne gelişim sağlar.

Önerme: Meslek elemanları arasında düşünce boyutunun genişletilmesi, daha fazla ve rahat düşünce üretilebilmesinin sağlanması için social work yerine sosyal çalışma, social service yerine sosyal hizmet denmelidir.

İkinci Yanlış Kavram Kullanımı: Sosyal hizmet uzmanı

Dünya’nın her tarafında (ve Türkiye’de) dört yıllık lisans öğretimini tamamlayanlar meslek adıyla anılırlar. Sosyolog, psikolog, mimar, mühendis, eğitimci, çocuk gelişimci, antropolog, jeolog, diyetisyen, hekim (istisna olarak beş yıllık temel öğretim ile), eczacı, çevirmen, tercüman, işletmeci, iktisatçı, hukukçu, yargıç, savcı, avukat, öğretmen, vb… Lisans öğretimi üzerine yüksek lisans yapanlar teknik meslek elemanı ise meslek adının başına “yüksek” sözcüğü getirilir (yüksek mühendis, yüksek mimar vb.), sosyal meslek elemanı iseler meslek adlarının başına uzman sözcüğü eklenir (uzman psikolog, uzman diyetisyen, uzman hekim, uzman eczacı gibi…) Bütün dünyada sadece Türkiye’de dört yıllık lisans bitiren bir mesleğin elemanlarına “uzman” denmektedir: Sosyal hizmet uzmanı. Lisans bitirene uzman denmesinin Dünya’da Türkiye’den başka örneği yoktur. Bunun dünyada tek örnek olduğu 1983 yılında Almanya’da yayınlanmış bir kitapta belirtilmektedir.[6] Bu yanlış bir kavramlaştırmadır ve diğer lisansiyer meslekler karşısında etik de durmamaktadır.[7]

Öteyandan etik olmayan bir başka durum da şudur. Lisans mezunlarının kendilerine uzman demelerinden ötürü sosyal çalışma alanında yüksek lisans yapanlar yüksek lisans yaptıklarını belirtme olanağından yoksun kalmaktadırlar. Onlara verilebilmiş bir unvan yoktur. Kendilerini adlandırabilme hakları ellerinden alınmıştır. “Uzman sosyal hizmet uzmanı” ya da “sosyal hizmet uzmanı uzmanı” deyişleri herhalde komik kaçacaktır.

Ayrıca, uzmanlık herkesin bildiği ve sözlüklerin yazdığı gibi bir alanda derinleşmeyi ifade eden bir kavramdır. TDK Büyük Türkçe Sözlüğüne göre “uzman (sf.)1. Belli bir işte, belli bir konuda bilgi, görüş ve becerisi çok olan (kimse)’dir.” (mütehassıs, kompetan): Kuşkusuz hepimiz her alanın uzmanı olamayız.” –A. Ağaoğlu.” Sözlükte Ağaoğlu’nun dediği gibi her alanda uzman olunamaz. Oysa sosyal hizmet sınırsız alanların mesleğidir. Her çocuk, hem yaşlı, hem engelli, hem kadın sorunları, hem suçluluk, hem tıbbi sosyal hizmet vb… alanlarında uzman olmak olanaklı değildir. Bunlardan birinde uzman olunabilir. Sokakta yaşayan çocuklar konusunda uzmanlaşmış sosyal çalışmacı gibi… Her alandan birşeyler bilene uzman denemez.[8]

Üstelik çok uzun yıllardanberi Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü (ve geçmişi olan Sosyal Hizmetler Yüksekokulu) “genelci sosyal hizmet”, yani genelci bir sosyal çalışma öğretimi modelini tartışmasız savunmaktadır. Ve resmi olarak savunulan bu “genelci” öğretimden çıkanları da uzman olarak adlandırmaktadır. Bir insan hem genelci hem uzman herhalde olamaz. Bu öğretim anlayışında ya genelci öğretimle genel bir eleman, yani sosyal çalışma yapan meslek elemanı, yani sosyal çalışmacı yetiştirilmektedir ya da eğitim genelci değildir, uzmanlaştırıcı bir öğretimdir ki mezunlara sosyal hizmet uzmanı denmektedir. Bu çelişki herhalde hem kavram boyutunda hem de öğretim modeli boyutunda çözülmelidir. (Kaldı ki lisans öğretiminde derinleşme olur, uzmanlaşma olmaz. Uzmanlaşma yüksek lisans ve doktorayla sağlanır.)

Aynı sözlük şu tanımı da vermektedir: “2.a.Belli bir bilim dalında lisansüstü öğrenim derecesine sahip kimse, spesiyalist.” Bu da yukarıda verdiğimiz üçüncü uzmanlık tanımıdır.

1961 yılındanberi Sosyal Hizmetler Akademisini, – sonra – Sosyal Hizmetler Yüksekokulunu bitirenlerin diplomalarına bizzat bu okulların yöneticileri tarafından önceleri sosyal hizmet mütehassısı, sonraları sosyal hizmet uzmanı unvanı yazılmaktaydı. Avrupa Yükseköğrenim reformu gereği olarak YÖK Genel Kurulunun 03.06.2005 günlü toplantısıyla 2005-2006 döneminden başlamak üzere diplomalara unvan yazılmaması, öğrenim görülen program adının ve derecesinin belirtilmesi kararı alınmıştır. Üniversitelerarası Kurul’un “…diplomalara unvan yazarak çalışma alanlarını sınırlandırmak yerine mezun oldukları bölüm ve/veya ana sanat (ana bilim) dalında ön lisans/lisans/yüksek lisans derecesi verilmesine..” şeklindeki 19.02.2002 tarihli kararı gerekçe gösterilmiştir.[9] Bu, yukarıda sosyal hizmet uzmanı mantığını da yanlışlayan ve doğrusunu oturtan bir gerekçedir.

Önerme: İngilizce’de “social worker”, Almanca’da “Sozialarbeiter” dendiği gibi Türkçe’de de “sosyal çalışmacı” denmeli, yüksek lisans yapanlar da “uzman sosyal çalışmacı” olarak kendilerini anlatabilmelidirler.[10]

Üçüncü Yanlış Kavram Kullanımı: Sosyal kişisel çalışma

Sosyal çalışma mesleğinde üç temel yöntem öğretilir. Bunların İngilizcesi şöyledir: “Case work”, “group work”, “community work”. Case olgu (vak’a) demektir.[11] Kökeni Sosyal Hizmetler Akademisi (1961) olan bugün varlığını sürdüren Hacettepe Üniversitesindeki Sosyal Hizmet Bölümünde ilk yıldanberi case work kavramı “kişisel çalışma” ya da “sosyal kişisel çalışma” olarak karşılanmıştır. Sosyal Hizmetler Akademisi, Sosyal Hizmetler Yüksekokulunda emekliliğine değin görev yapmış öğretim elemanı Prof. Dr. Nihal Turan’ın 1992 yılında yazdığı, 1999 yılında geliştirerek ikinci baskısını yaptığı kitabının adı Sosyal Kişisel Çalışma’dır.[12]

Bu deyiş iki boyutta yanlıştır. Birinci yanlışlık kişisel sözcüğündeki yöneltmededir. Kişisel çalışma bu ifadeyi kullananı ya da anılan kişiyi hedefleyen bir anlam taşır. Bu benim kişisel sorunum, senin kişisel sorunun dersiniz. Kişisel çalışma sizin kimseyi ilgilendirmeyen kendi çalışmanızdır. Sizin başkasıyla yapacağınız birebir çalışma “kişisel” çalışma olmaz, o “kişiyle” çalışma olur. Oysa case work mesleksel bir çalışmadır. Biriyle yapılan çalışmadır. Biriyle (yani bireyle) çalışırken meslek elemanının kişiseli olamaz. Hatta denmelidir ki meslek elemanı mesleki çalışma yaparken başvuranıyla kişisel ilişki kuramaz. Kurmamalıdır. Yıllarboyu, kavramsal olarak, başvuranla “kişisel çalışma”lar yapılmıştır. Böyle şey olabilir mi? Bu resmi bir çalışmadır. Bu yanlışlığın birinci boyutu.

İkinci boyuttaki yanlışlık da şudur. Kişi eniyle boyuyla belli bir hacmi kaplayan canlı insana denir. Arapça kökenli karşılığı “şahıs”tır. Kişi kendisi dışında hiçbir bağlantı içinde olmayan ya da görülmeyen “tek” insandır. Kişi dediğiniz zaman akla anababa, akraba, iş, evlilik vb. bağlantıları gelmez, gelse de dikkate alınmaz. Sosyal çalışma mesleği kişiyle çalışmaz. Çünkü sosyal çalışma mesleği bir insana destek olurken, yardım ederken ya da bir insanla çalışırken o “insanı” anababa, akraba, iş, arkadaş, evlilik, komşuluk bağlantıları içinde düşünür ve ele alır. Çocukla çalışan sosyal çalışmacı ev ziyareti yapar, anababasıyla, akrabalarıyla görüşür. Öğretmeniyle, sokaktaki çevresiyle, yani konunun tüm sosyal çevresiyle bağlantısını kurar. Tüm bu ilişkileri içinde onun sorunlarını değerlendirir ve çözüm yolları üretir. Çevredeki insanların bağlantıları dikkate alınmadan, değerlendirilmeden insana yardım edilemez. İşte, ekonomik, toplumsal, psikolojik bağlantıları içindeki insana “birey” denir. Sosyal çalışmanın konusu “kişi” değil “birey”dir. Dolayısıyla sosyal çalışmacı kişiyle değil bireyle çalışır. Bu nedenle “kişisel” hiç değil, “kişiyle” değil, sosyal çalışmacı “bireyle” çalışır.[13]

Önerme: Case work’un Türkçe anlamlandırılarak bulunabilecek karşılığı bireyle çalışmadır. Çünkü case work yapan sosyal çalışmacı insanı tüm çevresindeki kendisinin bağlantı içinde bulunduğu insanlarla birlikte ele alır. Bireyi sosyal boyutta sağlığına kavuşturmak için onun sosyal çevresindeki insanlarla da görüşür ve onlarla da çalışmak zorundadır.[14]

Dördüncü Yanlış Kavram Kullanımı: Sosyal grup çalışması

Sosyal çalışma mesleğinin temel yöntemlerinden bir başkası Türkiye’de sosyal grup çalışması adıyla kullanılmaya başlanmıştır (social group work). Yanlış bir anlatımdır ki, kafa karıştırmakta ve olgunun içeriğini anlamamızı güçleştirmektedir. Çünkü grup çalışması deyişi grup tarafından yapılan bir çalışmayı anlatır. “Grubun” çalışmasını anlatır. Oysa bu yöntem ile anlatılmak istenen sosyal çalışmacının bir “grupla” çalışma yapmasıdır. Siz şimdi sosyal çalışmacının bir grupla bilinçli, istendik, planlı, dizgeli, düzenli, disiplinli bir çalışma yapması gerektiğini anlatmak isteyeceksiniz ve buna grup çalışması diyeceksiniz. Öğrenme durumunda olan kişi eğer konu üzerinde düşünürse grup çalışması kavramını duyunca sosyal çalışmacının da bu çalışmanın içinde yeraldığını algılayacaktır. Öğrenme algılamadır. Grupla çalışmada sosyal çalışmacı grup içinde değildir. Sosyal çalışmacı genel olarak “dışardan olduğunu göstererek” o grupla çalışır. Grup çalışmasında sosyal çalışmacı denizde balık gibi “grubun içinde kaybolarak” bulunur. Bu model sosyal çalışmacının grupla çalışma yönteminin özel bir boyutu ya da modeli olabilir.[15] Ancak, nasıl ki bireyle çalışmada ve toplulukla çalışmada sosyal çalışmacı o çalışmasının parçası değildir, grupla çalışırken de parçası değildir. O zaman konunun doğru anlaşılması için kavramın doğru oturtulması temeldir. Grup çalışması deyince onun nasıl grupla çalışma olduğunu anlayabilirsiniz ki? Tersi deyişle: Grupla çalışmanın ne olduğunu anlatmak istiyorsanız neden doğru anlatan kavram varken farklı içerik ve anlam taşıyan bir kavramla anlatmaya çalışırsınız ki? Bunu anlamak olanaksızdır.

Önerme: Başvuranla sosyal çalışmacının yaptığı çalışma öncelikle “bireyle”, konu grup ise “grupla” çalışma olarak adlandırılmalıdır. Emik bir çalışma gerektiği kararı özel bir durumda verilmişse yapılan çalışma “grup” çalışması olmalıdır.

Beşinci Yanlış Kavram Kullanımı: Toplumla çalışma

Bilindiği gibi İngilizce’de society toplum, community topluluktur. Almanca’da da Gesellschaft, f toplum, Gemeinschaft, f topluluktur. Sosyal çalışmanın bu üçüncü temel yöntemi İngilizce’de “community work”, Almanca’da “Gemeinwesenarbeit, f” olarak adlandırılmaktadır. Görüldüğü gibi toplulukla çalışma olarak kavramlaştırılmıştır. Bu doğrudur, çünkü bu kavram sosyal çalışmacının bir toplulukla yaptığı çalışmayı anlatır. Sosyal çalışmacı tüm toplumla çalışmaz. Her sosyal meslek gibi toplum içinde çalışır. Bu yöntem değildir. Enazından sosyal çalışmanın üç temel yöntemi içinde anlatılan yöntem bu değildir. Konu ile ilgili kaynaklar göstermektedir ki, sosyal çalışmacının sorunları saptanmış bir “toplulukta” sorunları giderme yönünde yaptığı düzenli, dizgeli, planlı programlı, disiplinli ilkeli çalışmalar toplulukla çalışma yöntemini anlatır. Toplulukla çalışan sosyal çalışmacı yerel önderlerle, muhtarla, esnafla vb… amaca yönelik ilişkiler, mahallenin gençleriyle, kadınlarıyla, çocuklarla vb. iletişim kurar. Bu yöntem içinde onları sorun üzerine ve sorunun çözümü yönünde bilinçlendirir, harekete geçirir, onların güçlerini sorunların çözümüne odaklar. Dolayısıyla toplulukla yapılan bir çalışmaya toplumla çalışma demek yanlıştır. Ben de biliyorum toplulukla çalışıldığını, ama dilimiz alıştığı için toplumla çalışma diyoruz demek ya da toplumla çalışma diyoruz ama derste onun toplulukla çalışma olduğunu anlatıyoruz ya da toplumla çalışma deriz ve işevuruk tanım yaparız, o zaman toplulukla olduğu anlaşılır gibi bilimdışı çözüm arayışları varolan yanlışı doğrultan bir yaklaşım değildir. Aslında, Alman toplumbilimci Ferdinand Tönnies (1855-1936) toplumla topluluk farklılığını vurgularken toplumbilime getirdiği bu katkıyla aynı zamanda sosyal çalışma mesleğinin çalışma alanları ve yöntemlerinin belirlenmesine de ciddi bir temel hazırlamıştır.

Ayrıca toplum çalışması, topluluk çalışması gibi deyişler de bu yöntem ile ilgili doğru kavramlaştırma değildirler.

Önerme: Bu yöntemin adını söylemekle anlatılmak istenen eğer toplulukla çalışma ise, ki budur, çalışılan toplum değil topluluksa, kullanılması gereken kavram toplulukla çalışma olmalıdır.

Altıncı Yanlış Kavram Kullanımı: Toplumsal ve sosyal kavramlarının kullanımları

Dilbilim boyutunda bakarsak Arapça “cem’iyyet”, İngilizce “society”, Almanca “Gesellschaft, f”ın Türkçe karşılığı “toplum”dur. Bu sözcüğün ad biçimidir. Arapça “içtimaî”, İngilizce “social”, Almanca “gesellschaftlich” karşılığı Türkçe’de “toplumsal”dır. Bu da sıfattır. İngilizce kökenli “sosyal” ile Türkçe “toplumsal” dilbilim (semantik = kökenbilim) kurallarına göre eşanlamlıdır. Bu noktada sorun ve kuşku bulunmamaktadır.

Oysa dilin pratik kullanımında İngilizce’de de, Almanca’da da, Türkçe’de de her iki sözcüğün anlamları arasında kendiliğinden bir fark ortaya çıkmıştır. Bu fark, anlam ve içerik olarak (a) genişlik darlık farkıdır. Toplumsal geniş kapsamlı olarak, sosyal sınırlı kapsamda terimleşmişlerdir. (b) ki bu uygulayımda beliren fark bir mesleği (sosyal çalışma) ortaya çıkartmış, bir mesleğin çerçevesini biçimlendirmiş ya da o pratiğe göre biçim almıştır. Söylemek istediğim şudur.

Kökenbilimsel (etimolojik) olarak eşanlamlı olmalarına karşın anlambilimsel (semantik) olarak toplumsal “tüm toplumu”, sosyal ise “toplum içindeki belirli insan kümelerini” anlatmaktadır. Örneğin toplumsal yapı dendiğinde tüm toplumun yapısı düşünülmelidir. Oysa sosyal yapı denince böyle değil, bir ailenin, bir çete grubunun, bir topluluğun yapısı anlaşılmaktadır. Aile – kurumunun – toplumsal yapısı deyince toplumbilimsel bir yaklaşım getirmiş oluruz. Toplumdaki sosyal yapı deyince de o toplumdaki aile, iş, arkadaşlık ilişkilerini öne çekmiş olmaktayız. Sosyal çalışma mesleğini ilgilendiren boyut budur.

T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları arasında 1996 yılında çıkarılmış olan Sözcüklerin Öyküsü kitabında[16] Mıhçıoğlu İngilizce’den devşirme sosyal sözcüğüne karşılık olarak toplumsal ve toplumcul sözcüklerini türetmiştir. Kitapta toplumsal tüm toplumu ilgilendiren genişlikte, toplumcul aileyi, çalışan grupları ilgilendiren sınırlılıkta tanımlanmıştır. Mıhçıoğlu’nun türetişi olan toplumsal tutmuş ve yaygınlaşmış, toplumcul yaygınlaşamamıştır. Onun yerine isteristemez sosyal kullanılmaktadır. Gerçekten de sosyal hizmet dendiği zaman “tüm topluma” değil, aileye, aile bireylerine, gruba, engellilere, yaşlılara, arkadaşlık, çete, cezaevi, hastane, mahalledeki özel ilgi vb. gruplarına, mesleksel deyişle özel gereksinim gruplarına verilen hizmetler anlaşılmaktadır. Oysa toplumsal hizmetler dendiği zaman tüm toplumu doğrudan ilgilendiren hizmetler gündeme gelmektedir. Örneğin askerlik hizmeti bir toplumsal hizmettir. Sivil savunma hizmetleri de öyle… Devlet tarafından çağrıldığın zaman gidilen hizmetlerin hepsi birer toplumsal hizmet olmalıdır.

Toplumsal ile sosyal arasında yaşam pratiğinin doğurduğu bu farklılık sosyal çalışma mesleğinin oluşumunda yüzdeyüz belirleyici olmuştur. Mesleğin adı içeriğini belirlemektedir. Sosyal çalışma toplumsal bir meslek değildir, sosyal bir meslektir. Toplumdaki sosyal odakları, sosyal grupları, sosyal ilişkileri, sosyal sorunları kendisine konu alan bir meslektir. Böyle olduğu içindir ki sosyal hizmet yerine toplumsal hizmet dersek aynı anlatımı sağlamış olamıyoruz. Toplumsal hizmet tüm topluma verilen hizmettir, sosyal hizmet sosyal çerçevede, özel gereksinim gruplarına verilen hizmettir.

Önerme: Sosyal çalışma meslek çevresinde bugüne değin toplumsal ve sosyal bu ayrım gözetilmeden karışık kullanılmakta, bu nedenle meslek bilgisini geliştirecek düşünce açılımları yaratılamamaktadır. Toplumcul yaygın olarak kabul görmediğine göre dar anlam dile getirilmek istendiğinde toplumsal değil sosyal terimi kullanılmalıdır ve ama her halükârda sosyal çalışma mesleğinde düşünce üretebilmek istiyorsak sosyal ve toplumsal kavramlarını birbirinden ayırabilmeliyiz.[17]

Yedinci Yanlış Kavram Kullanımı: Toplumsal sorun, sosyal sorun

Toplumsal ve sosyal ayrımını belirttikten sonra bu yanlış kullanımı anlamamız daha kolaylaşacaktır. Hem sosyal çalışma mesleğinin temel kavramlarından biri olması gereken hem de aynı adla zaten bir dersi olan sosyal sorunlar ile toplumsal sorunlar kavramları arasındaki anlam farkının netleştirilmesi gerekmektedir.

Kısa deyişle, madem ki toplumsal, tüm toplumu ilgilendiren, sosyal ise, aile, grup, insan ilişkileri gibi sınırlı boyutları olan anlam taşımaktadırlar, demek ki toplumsal sorun dendiğinde de tüm toplumu ilgilendiren sorunları, sosyal sorunlar dendiğinde de aileyi, aile bireylerini, mahalleyi, mahalle bireylerini, grubu, grup üyelerini vb. ilgilendiren sorunlar anlaşılmalıdır. Çünkü bu iki sorun boyutu arasındaki fark çok büyük ve önemlidir.

Bu ayrım sosyal çalışma mesleğinin de sınırlarını çizmekte ve netleştirmektedir. Sosyal çalışma sosyal sorunlarla ilgilenen bir meslektir. Toplumsal sorunlarla ilgilenenler iktidardır, muhalefettir, politikacılardır ve ona bağlı asker, polis, bakanlıklar, sivil savunma birimleri vb. gibi birimlerdir. Meslekler, kendi meslek sınırları içindeki sorunların toplumsal boyutta yaygınlaşmaması için iktidarın politik doğrultusunda ya da kamuoyu oluşturarak, politikayı ve iktidarı etkilemeye çalışarak farklı boyutlarda kendi mesleksel sorunlarının toplumsala dönüşmemesi ya da dönüştüğü zaman şiddetinin azaltılması için öneriler geliştirirler. Kabul gören kapsamlı çözüm önerilerinin ulusal düzeyde planlaması ve programlaması hükumetler tarafından yapılır. Meslekler kendi görev çerçeveleri içinde o genel doğrultuda harekete geçirilerek görevlerini yapmaları sağlanır. Görev alanları “toplumsal” gibi görünen iki meslek halkla ilişkiler ve halk sağlığıdır. Kaldı ki bu meslekler de meslek çerçeveleri içinde daha çok ya da öncelikle yerel, çevre, mahalle odaklı çalışmalar yaparlar. En toplumsal denebilecek çalışma bugünlerde (günümüzde) kamu spotu adıyla yayınlanan halkla iletişim ve halkın bilinçlendirilmesi çalışmalarıdır. Bunu sivil toplum örgütleri, proje birimleri boyutunda da yapılabilmektedir.

Sosyal çalışma mesleği de yukarıda belirttiğimiz sosyal sorunlarla ilgilenen, onların giderilmesi ya da azaltılması ile ilgilenen “sosyal boyutta” bir meslektir. Sosyal sorunlarla toplumsal sorunlar arasındaki farkın kolayca anlaşılabilmesi için sosyal çalışmayı ilgilendiren sosyal sorunların toplumsal sorunlarla arasındaki önemli çizgiyi belirtecek birkaç örnek vermek istiyorum.

Örneğin, işsizlik eğer ülke ekonomisine büyük ölçüde zarar verecek oranda yüksek ise bu sorun toplumsal sorundur. Muhatabı hükumettir, yöneticilerdir. Tabii ki bu boyuttaki bir sorunda da uygun mesleklere, sivil toplum örgütlerine düşen görevler vardır. Hükumet politikasına uygun olarak çalışmalara meslekleri boyutunda katılacaklardır.

Eğer olaya bir aile düzeyinde bakılıp işsizliğin aile ilişkilerini, aile düzenini, mutluluğunu; ya da işsizliğin bir bireyin toplum içindeki ilişkilerini nasıl bozduğu, yarattığı sosyal fobi, içedönüş vb. gibi boyutlar öne çıkarılıp değerlendirilmek isteniyorsa bu bir sosyal sorundur. İşte bu boyut sosyal çalışma mesleğinin doğrudan konusudur. Bireyin, ailenin ya da grubun toplumsal sağlığına ulaşmaları için mesleksel müdahale gerektiren sorunlar sosyal sorunlardır.

Ya da bir hastalığın, örneğin koleranın, içme suyundan yayılan bir hastalığın nüfusun önemli bir oranını anlamlı bir süre önemli bir yaygınlıkta etkilemesi sözkonusuysa bu bir toplumsal sorundur, ancak o hastalığın bir insanı ya da ailesini toplumsal ilişkilerinden, çalışma yaşamından koparması, sağlığını bozması sözkonusuysa bu bir sosyal sorundur.

Son örnek: Geri kalmış bir ülkenin eğitim sorunu dendiğinde olay toplumsal sorun, Tanoğlu ailesinin ya da Ahmet Tanoğlu’nun eğitimle ilgili (ekonomik, sosyal) sorunu sosyal sorun boyutundadır.

Sorunu bu farkı ile görmek neden önemlidir? Sosyal çalışma mesleğinin görev çerçevesinin belirlenmesi açısından önemlidir. Hangi boyuttaki soruna nasıl bir plan ve programla, hangi yöntemlerle müdahale edilmesi gerektiğinin belirlenmesi açısından önemlidir. Sorunun o boyutuna göre geliştirilecek mesleksel düşünce, tavır ve çözüm önerilerinin belirlenmesi açısından önemlidir. Sorunun kafalarda netleşmesi ve ona göre çözüm üretilmesi bakımından önemlidir.

Aynı farklılık anlambilim bakımından aynı anlamda olmalarına karşın İngilizce social ve community, Almanca sozial ve gesellschaftlich sözcüklerinin kullanımında da görülmektedir. Bu farklılık örneğin sosyoloji ile sosyal çalışma arasındaki bakış ve hizmet farklılığını ortaya çıkartmaktadır. Ceteris paribus (diğer değişkenler sabit kalmak koşuluyla) sosyoloji toplumu [society (İng.), Gesellschaft, f (Alm.)], topluluğu (community, Gemeinschaft, f) ve sorunlarını “toplumsal boyutta” inceler; sonuçlar çıkarır.[18] Sosyal çalışma öncelikle olgulara ve olaylara sosyal [toplumcul, (TR); social (İng.), sozial (Alm.)] boyutunda eğilerek bireyin, grubun, ailenin – uygulama boyutunda – sorunlarını çözmeye çalışır. İki meslek arasındaki bu fark bir yandan iki mesleğin kendi meslek çerçevelerini ve mesleksel kişiliklerini belirlerken birbiri arasındaki geçişlerin daha sağlıklı olması için de bilinmesi gerekli farklılıktır.

Önerme: Sosyal çalışma mesleğinin çerçevesini ve odağını netleştirebilmek, kuramsal bilgilerini derinleştirebilmek ve kapsamlaştırabilmek için sosyal sorun ile toplumsal sorun arasındaki ayrım önemsenmelidir.

Sekizinci Yanlış Kavram Kullanımı: Sosyal hizmet uygulaması (sosyal hizmet pratiği)

Geçenlerde birkaç arkadaşıma sordum. Sosyal hizmet uygulaması deyince social work mu anlaşılır, social service mi diye? Üç ayrı karşılık aldım.

  1. Tabii ki social work practice diyenler oldu, bunlar “ortodoks”“sosyal hizmet”çiler idi. Öyle görmüş, öyle gidenler idi. Duydukları her sosyal hizmet terimini meslek olarak anlıyorlardı. (Bunlar meslek ortodokslarıydılar.)
  2. Konuya mantık boyutunda yaklaşanlar ve durup düşünenler; karar veremeyince, dur bakalım İngilizce’de nasıl deniyor, social work practice deniyor. O zaman bu “sosyal hizmet” meslek anlamındadır, yolundan giderek çözüme ulaşanlardı. Bunlar akademisyen arkadaşlarımdı. Kavramsal düşünmeye biraz daha açık olanlardı. (Bunlar karşılaştırmacılardı.)
  3. Sosyal hizmet dendiğine göre burada anlatılmak istenen social service’dir. Dolayısıyla alan (social service) kastediliyor diyenler oldu. Bunlar diğer sosyal mesleklerden olup da sosyal çalışma terminolojisinin dışında olanlardı. En azından biz öyle anlıyoruz dediler. (Bunlar algılamacılardı.)

Meslek uygulaması mı alan uygulaması mı hangisi olduğu farklı anlaşılan bir kavram o mesleği doğruca anlatamaz. Bu o mesleğin gelişmemesi demektir. Sosyal hizmet teriminin social service olduğunda dayatanların ömürleri bunu tekrarlamak ve anlaşılamamakla geçiyor. Bir meslek camiası tüm topluma, tüm çevirmenlere zamanlarını hergün siz social service olarak anlıyorsunuz ama onun doğrusu social work’tur demekle geçiriyorlar. Bu durumda da (a) yeni düşüncelere yelken açamıyorlar; (b) bir süre sonra algıları her sosyal hizmeti meslek olarak anlamaya alıştıkları için social service olarak kullanılan “sosyal hizmet”leri de meslek olarak anlamaya başlıyorlar. (Ezber bunu doğurur zaten. İnsanın düşünce ufukları isteristemez daralır.) Örneğin sosyal hizmet algısı deyince otomatik olarak meslek düşünüyorlar, deprem bölgesinde sosyal hizmet çadırı terimini duyunca nasıl anlayacaklarını herhalde bilemiyorlar. Bu durum düşünceyi tutuklaştıracaktır. (c) Sosyal hizmet ve sosyal hizmetler arasında ezberleri ile küçüklüktenberi içselleştirdikleri çoğulla tekil algıları bilinçaltında çelişip durduğu için düşünsel olarak işin içinden çıkamıyorlar.

Sosyal hizmet değerleri alan da olur meslek de olur. Çoğuluna tekilinden farklı anlam yükleyenler için sosyal hizmet değerleri ile sosyal hizmetler değerleri demek işi bitirecektir. Aklınız zorlanmıyor mu bu deyişleri duyup farklı anlamlar yüklemeye çalışınca?

Düşüncenin başka bir dile dayalı olarak oluşturulması zaman zaman bir teknik olabilir, ancak bir dil ve dil kültürü için doğru bir düşünce yöntemi olamaz. Her dilin kendi bakışı, kendi tavrı vardır. Her dilin kendi mantığına dayalı olarak gelişir bunlar. Kendi dilini mantığını başka bir dilin mantığına dayamak bir süre sonra kendi dil mantığını açmaza sokar. Bu açmaz düşünceyi etkiler. Hem dil hem mantık karmaşa yaşar. Bu hem kişinin dil ve mantığıdır, hem toplumun…

Social work practice[19] yerine sosyal hizmet pratiği dediğiniz zaman meslek dışında olanlar mesleği anlamıyor. O işin pratiğini anlıyor. Bu kavram sosyal hizmetlerin uygulanmasını da ifade edebilir. İş başka, işi yapan başka… İşi meslek elemanı da yapar (meslek elemanı deyince sosyal çalışmacı anlaşılmasın, konuya uygun olan her meslek elemanı…), gönüllü de yapar.. Eğer ben bir social worker değilsem, ancak social services kapsamında bir uygulama yapıyorsam, görevlerim varsa bunu nasıl ifade edeceğim? Kuşkusuz bu yaptığım bir sosyal hizmet uygulamasıdır diyerek ifade edeceğim. Social work karşılığında sosyal hizmet diyerek bu ayrımı ifadeden de aciz kalıyoruz, farklı bir düşünce üretebilmekten de… Yani düşünce kapasitemizi kendi ellerimizle daraltıyoruz. Düşüncemi ifadede beni sıkıntıya sokan deyişler bana da, size de, mesleğe de zarar vermektedir.

Sosyal hizmetler pratiği mi densin diyorsunuz? Herşeyin pratiğini bir çırpıda yapamam, bu bir. Bir tek pratiğin üzerinde duruyor ve onu belirtmek istiyorsam nasıl ifade edeceğim? Düşünceyi ifadede beni zorlarsanız düşüncemi zorlamış, düşünceme hukuksal olmayan bir yasak getirmiş ya da beni düşünsel olarak engelleme, kısıtlama içine almış olursunuz. Bunu istemeyerek de yapsanız durum değişmez.

Hospital social work dendiğinde İngiliz ne ifade edildiğini anlıyor. Hastane sosyal hizmeti dendiğinde bir Türk ya da Türkçe bilen İngiliz ne dendiğini anlamakta sıkıntı çekiyor. Hastanede verilen sosyal hizmetlerin herhangi biri de olabilir bu. Ancak sınırlı bir grup bunu hastanede sosyal çalışma olarak anlar. Hangisini doğru kabul edeceğiz? Bir Türk’ü ya da Türkçe bilen bir yabancıyı zorlayamazsınız bu ifadeden social work’ü anlayacaksın, diye. Olur mu hiç?

Servis olarak neden anlamamalıyım diye sorduğunuzda çılgın bir yanıt alıyorsunuz: O zaman hizmetler denir diye. Ama o çoğulu ifade ediyor. Bir eylemin, işlemin çoğulunu ifade ediyor. Eylemleri, işlemleri… demeye kalkınca da hizmetler mutlaka ve sadece çoğul kullanılır, tekil kullanırsan meslek olur, çoğul kullanırsan servis olur diye kestirme ve akıl dondurucu bir karşılık alıyorsunuz. Aklınız duruyor.

Peki ben sosyal olan hizmetlerden bir tekini ifade etmeye kalksam ne olacak? Hayır, olmaz, hep çoğul kullanarak tekili ifade et ya da tekil ifade edilmez, mutlaka ve sadece çoğul et! Bu ne demek?

Görüldüğü gibi giderek karışıyor işler. Düşünce duruyor! Ve social work ile social service’i tek kavramla ayrı ayrı anlatmak istediğiniz zaman uzun uzun açıklamalı konuşmak ve yazmaktan başka çare kalmıyor. Oysa İngiliz bu denli gereksiz bir şeye bu denli zaman harcamıyor. Hizmet kastetmek istediği zaman service diyor, meslek demek istediği zaman social work… Ardarda başka düşünceler geliştirmek için de böylece algısı sürekli açık kalıyor.

Önerme: Yapılan etkinlikler belirtmek isteniyorsa sosyal hizmet uygulamaları, mesleğin uygulamaları belirtilmek isteniyorsa sosyal çalışma uygulamaları demek doğru olacaktır. Böylelikle anlama ve anlamlandırma kapasitemiz bir kat artmış olacaktır.

SOSYAL ALANDA KULLANILAN DİĞER KAVRAMSAL KULLANIM YANLIŞLIKLARI VE ÖNERİLER

Bu bölümde yanlış kavramlar değil yanlış anlaşılan kavramlar ele alınmış ve dilin yenileşmesi önerileri yapılmıştır.

Sosyal hizmet örgütlenmesi: Sosyal çalışma meslek alanında en sık kullanılan terimlerden biri de “sosyal hizmet örgütlenmesi” terimidir.[20] Bu deyişten neyin örgütlenmesi olduğu anlaşılamamaktadır. Sosyal çalışmacılar “sosyal hizmet”i social work karşılığı kullandıkları için konuyu mesleğin örgütlenmesi olarak algılamaktadırlar. Diğer sosyal meslek alanlarından olanlar terim üzerinden düşündükleri için hizmetlerin örgütlenmesi olarak algılayacaklardır. Hangisi doğrudur? Ya “Biz sosyal hizmet”i “social work” olarak anlıyoruz, siz de öyle düşünün denerek yanlışın yaygınlaştırılması önerilecektir ya da Türkçe dilbilim kurallarına göre nasıl algılanması gerekiyorsa öyle algılanacaktır. Gerçekten de bu kavramla mesleğin örgütlenmesi mi alanda verilen hizmetlerin örgütlenmesi mi düşünülmektedir, belli değildir. Kavramsal düşünmeden kaçarak düşünce geliştirilememektedir. Düşünmeye başladığınızda da sosyal hizmet örgütlenmesinden alanda verilen bir hizmetin ya da -sosyal- hizmetlerin örgütlenmesinin anlaşılması gerektiği görülmektedir. Mesleğin örgütlenmesinden sözedilmek isteniyorsa doğru kavram “sosyal çalışma örgütlenmesi”dir. (Mesleğin örgütlenmesinin ne olduğu ayrı bir düşünce konusudur.) Eğer bu dilbilimsel yanlışlık düzeltilemezse temel dilbilgisi doğrularına direnerek yanlışın genelleştirilmesi ve tutundurulması olanaklı değildir. Çelişki ve iletişim bozukluğu elli yıldır geldiği gibi sürüp gidecektir.

İşevuruk tanım: Yöntembilim kuramında, araştırma dersinde bir kavram vardır. İşevuruk tanım (operational definition). İşevuruk tanım genel bir tanım değil, yapılan araştırmanın çerçevesinde ele alınan konunun o araştırma konusu ile bağlantılı ve sınırı içinde yapılan tanım demektir. O araştırmaya göre yapılmış, o “işe vurulmuş” tanım demektir. Anlam, İngilizcesinde de kendisini göstermektedir. Operasyonel (İng.), ameli (Ar.) karşılığı olarak Türkçe işevuruk denmektedir. Konu ile ilgili kimi öğretim elemanları son zamanlarda belki işevuruk terimini kullanmak istemediklerinden işlevsel tanım demektedir ve bu kavramla aynı olguyu anlattıklarını düşünmektedirler. Oysa işlevsel tanımın İngilizce karşılığı “functional definition”dur. Herhalde bunun anlamı farklı olmalıdır. Bana sorarsanız işlevsel olmayan tanım zaten olmaz. Tanım tanımlanan nesnenin ya da öznenin özelliklerini ve işlevini anlatır. Ancak yanlış bir tanım belki işlevsiz olabilir. İşevuruk tanım anlatılmak isteniyorsa işlevsel ya da fonksiyonel tanım denmemelidir. İletişim sıkıntısı doğar sonra. İşlevsel tanım işevuruk tanımı değil başka bir tanımı anlatmaktadır.

Müracaatçı; başvuran: Bir meslek terminolojisi sürekli gelişmeye açıktır. Sabit, değişmez dil de olmaz, terminoloji de. Dilde olduğu gibi terminolojide de yenileşme toplumsal ve sosyal sorunların toplumsal yapıdaki değişmelere koşut değişme göstermesine uygun olarak değişmektedir ve değişecektir. Bu değişimin içinde dilin arılaştırılması da bulunmaktadır. Sosyal çalışma terminolojisinde çok eski yıllardan beri Sosyal Hizmetler Akademisi kaynaklı olarak kullanılan müracaatçı[21] yerine başvuran sözcüğünün daha uygun olduğunu düşünüyorum. Müracaat Türkçe’de iki ayrı sözcükle karşılanabilmektedir. Psikiyatri, psikoloji ve rehber öğretmenlik terminolojisinde uzun zamandır danışma sözcüğü zaten kullanılmaktadır. Sosyal çalışma terminolojisi kapsamında “başvuran” meslek terminolojisine özgünlük kazandıracaktır. Şimdiden çoğu uygulama alanlarında başvuru sahibi ya da danışan terimleri de kullanılmaktadır.[22] Sosyal çalışma terminolojisinde Türkçeleşme ve yenileşme meslek bilgilerinde ve düşünce üretimlerinde yeni filizlenmelere ve üretimlere yolaçacaktır ve bu da mesleğe taze kan getirecek ve düşünsel gelişme sağlayacaktır.

Müracaatçı sistemi: Müracaatçı ile ilgili sosyal çalışma evreninde bir başka yanlış kavram kullanımı müracaatçı sistemi derken yapılmaktadır. Müracaatçı bir insandır. İnsanların bir arada düşünülmeleri bir sistem oluşturmaz. Somut örnek ararsak, aynı, örneğin, kum gibi, birbirleriyle aralarında bağ oluşturmayan birimler sistem oluşturamazlar. Biraraya getirilen bardaklar, kalemler, kitaplar, tencereler bir sistem oluşturamazlar. Müracaatçıların toplamının düşünülmesi sistemi yaratmaz. Sistem, Türkçesi, dizge, dizilen bir tespih gibi, aralarında anlamlı bir bağ kurulmuş parçalar arasında oluşur. Başvuranlar birarada düşünülmeyle sistem oluşturamazlar. Bir sistemi anlatacak terim “müracaatçılık” olabilir. Başvuruculuk sistemi ya da başvuruculuk dizgesi olabilir. Bunun İngilizcesi de şudur: Clientel system. Client system olmaz; olmamalıdır. İnternet sayfalarında çok sayıda örnekleri yalan yanlış görülse de, olmaz![23]

Bunlar anlatım yanlışlarıdır ve insanın başka bir şey (örneğin sistem anlatırken), aralarında ilişki, bağ kurulmamış parçaların adını söyleyerek sistem düşüncesini kavratamazsınız. Zaten kavrama, sanıyorum bu nedenle güç oluyor ya da hatta olmuyor.

Kurum; kuruluş: Sosyal çalışma terminolojisinde kurum ve kuruluş terimleri de sıkça karıştırılmaktadır. Kurum İngilizce institute, institution, kuruluş establishment sözcükleriyle karşılanmaktadır. (Burada sosyolojide kullanılan anlamı dışta tutuyorum. Örn: Aile kurumu.)

Kurum, merkez bina ve çeşitli yerlerde eklenti binaları olan, merkezi ya da yerinden yönetimli, resmi (kamusal), hizmet konusu, çeşidi ve alanında merkez yapılanmadan çok daha geniş bir fiziksel alana hizmet ulaştıran kapsamlı bina ve hizmet yapılanmalarıdır. Altında kuruluş olmayan kurumlar da bulunabilir, ancak daha yaygını, kendilerine bağlı bir ya da birden fazla kuruluş olan kurumlar da olabilir.

Bu bağlamda, kuruluş, bir kuruma (merkezi ya da yerel örgütlenmeye) ya da sivil örgütlenmelere (STÖ’ne) bağlı, ilgi ve çalışma alanı ile fiziksel etki alanı kuruma göre çok daha sınırlı, seçilmiş hizmet alanında binasından diğer maddi yapılanmalarına (masa, sandalye, bilişimsel gereçler, diğer kullanım araçları ve kırtasiye vb…) ve hizmet örgütlenmesine (personel ve görev biçimlendirilmeleri…) ve hizmetin planlanması ve uygulamasına kadar düzenli bir hizmeti sunan yapılanmalardır. Kurumlar genel ve soyut stratejik planlarla, kuruluşlar somut ve sınırlı, dar planlamalarla ve hizmetlerle ilgilidirler. Örnek: Bir kurum ya da bir sivil toplum örgütü (STÖ) huzurevi gibi, yaşlı bakım yurdu gibi, sağlık merkezi gibi, dinlenme ve eğitim kampı, kreş, sığınmaevi, sağlık merkezi gibi kuruluşlara sahip olabilir. Diyelim ki bir vakıf (STÖ – sivil toplum örgütü), o vakfa bağlı bir kreşe (STK – sivil toplum kuruluşu) sahip olabilir.[24]

Bu nedenle kurum ve kuruluş bu ayrım göz önüne alınmadan kullanıldığında kurum ve kuruluştan hangisinin anlatıldığı anlaşılamamaktadır. Bu, kavram kullanımına bağlı iletişim bozukluğudur. Örneğin, bir öğrencinin bir kurumda mı bir kuruluşta mı staj yaptığının ayrımı herhalde önemlidir. Hepsine kurum deyip geçemezsiniz.

Sivil toplum kuruluşu (STK); sivil toplum örgütü (STÖ): Bu açıklama bizi görüldüğü gibi STÖ ile STK arasındaki ayrıma da götürmektedir. Bir vakfa, bir derneğe STK denmemelidir. Bunlar STÖ’dir. İngilizcesi de zaten “Non govermental Organization”dur. Organizasyonun Türkçesi örgüttür. Dernek, vakıf vb. örgütlenmelerdir. STK dendiğinde bu STÖ’lere bağlı bir kanser hastanesi, bir kreş, bir bakımevi akla gelmelidir ya da kastedilmelidir. Sağlıklı dilsel iletişim bu tür kavramların doğru kullanılmalarından geçer.[25]

Bireysel çalışma; bireylerle çalışma: Öteyandan, elli yıl süren kişisel çalışma deme alışkanlığı ile doğru kavramı kullanmakta sıkıntılar yaşanmakta ve örneğin kişisel çalışma yerine bu kez bireysel çalışma dendiği görülmektedir. Kişiyi bireye çevirip birinci yanlışlığı sürdürmek yanlışlığın ortadan kalkmasına yetmemektedir. Bu kez bireyi kendine yönelik biçimde kullanılmakta ve bireysel çalışma denmektedir. Oysa yapılan çalışma kişinin kendisine değil karşısındaki bireye yönelik olduğu gerçeğini unutmamalı ve bireyle çalışma deme mantığı benimsenmelidir. Bir yanlışı düzeltirken bir başka yanlışı yerleştirmemeye özen göstermeliyiz.

Bunun gibi bir başka yeni yanlışlık bireylerle sosyal çalışma demektir. Bu başlamıştır. Çünkü bu yöntemin özünde tek bir bireyle çalışmak sözkonusudur. Birkaç bireyle yapılan sosyal çalışma belki grupla çalışmanın bir türü olabilir, ancak bireylerle çalışma olmaz. Bireyle çalışmayı anlatan çerçevede çok özel konumlarda kullanılabilir, yöntemi anlatamaz.

Gruplarla çalışma; toplumlarla çalışma; topluluklarla çalışma: Aynı bunun gibi gruplarla çalışma da, nasıl ki toplumlarla ya da topluluklarla sosyal çalışma denmek olanaklı değilse denmemelidir. Yöntem anlatılmak istendiğinde bireyi, grubu, topluluğu çoğaltmanın anlamı yoktur.

Mikro, mezzo, makro: Son onlu yıllarda “sosyal hizmet” öğretimine (ABD’den Hacettepe Üniversitesi kaynaklı) giren en özgün ve şahlanan terimler micro, mezzo ve macro’dur. Ancak onlar da yanlış kullanılmaktadırlar. Kısa örnek: Micro bireyle çalışma, mezzo grupla çalışma, macro toplulukla çalışma demek değildir! Üzerlerinde uzun konuşulmalıdır. (Açıklaması bu yazının kapsamını aşacaktır.)

ÇATOM: Son olarak oldukça ilginç bir örnek vereyim. Doğu Anadolu’da GAP’ın (Güneydoğu Anadolu Projesi) gündemde olduğu yıllarda toplumsal kaynaşmanın ve kadınların toplumsal kalkınmaya katılmalarının sağlanması için GAP yörelerinde 1995 yılından başlayarak ÇATOM’lar adıyla toplum merkezleri oluşturulmaya başlandı. ÇATOM’un kısaltılmış adı “çok amaçlı toplum merkezi” idi. O tarihlerde Ankara’da GAP adresine gittim. ÇATOM’larla ilgili birimin başında genç bir sosyolog vardı. (Adı aranırsa bulunabilir). Toplum merkezlerinin zaten çok amaçlı merkezler olduğunu, çok amaçlı ekinin anlamsız olduğunu söyledim. Tekrar tekrarlanmıştı. Gereksizdi. Bunu anlattıktan sonra bu terimi kimin bulduğunu sordum. O zamanki Sosyal Hizmetler Yüksekokulunun müdürlüğünü yapan profesör bir bayanın adını verdi. 2000’li yılların başlarında Sosyal Hizmetler Yüksekokulu tarafından Antalya’da yapılan bir sempozyumda bu konu gündeme gelince orada bulunan profesör bayana bunu sordum. Kendisinin bulduğunu söyledi ve çok amaçlı toplum merkezi terimini savunarak dünyada kullanıldığını söyledi. Ben kürsüden anlamsal yanlışlığı dile getirip orada bulunan Almanya Hamburg üniversitelerinden birinde görev yapan ve doktorasındanberi Almanya’da yaşayan Prof. Dr. Hakkı Keskin’e Avrupa’da böyle bir kavram olup olmadığını sordum. Almanca ve İngilizce’de böyle bir kavram olmadığını yanıtını tüm salon duydu. Sonra tüm katılımcıların huzurunda sayın profesör bayana sordum, bu kavramın hangi yabancı ülkelerde kullanıldığını… Oturduğu yerden Japonya dedi… Daha sonra Japonya Büyükelçiliğine telefonla ulaşarak böyle bir kavramın Japonca’da olup olmadığını sordum. Gerisini yazmak içimden gelmiyor. İsteyen Japonya Büyükelçiliğine telefon ederek danışabilir.

Bu tür ve yaygın olan dil ve terim yanlışlıklarından sosyal çalışma ailesinin artık kurtarılması gerekmektedir.

SONUÇ

  1. Kavram konusunda yanlışın ve doğrunun ilkesi şudur: Anlatılmak istenen olguyu anlatmayan kavramlaştırma yanlıştır. Yanlış kavramlarla doğru düşünce üretilemez. Bu çok yalın ve temel bir doğrudur. Herhalde kimse buna karşı çıkmayacaktır. Bunun gibi, yanlış düşünceye dayalı doğru uygulama yapılamaz. Yani yanlış düşüncelerle bir meslek doğru uygulamalara imza atamaz. Kaldı ki, yanlış kavramlarla ortaya atılan yanlış düşünceler uygulamaya da dönüştürülemez ve dönüştürülememektedir. Örnek: Bugün Türkiye’de ne doğru bir bireyle çalışma, ne doğru bir grupla çalışma, ne doğru bir toplulukla çalışma olgusu ve örneği vardır. Eğer olsa idi, doğru düşünceler büyük bir iştahla yazılara dönüşür, doğru örnekolayla bugüne değin, 50 yıl içinde birçok örnekolay kitapları yazılırdı. Mesleğin buna gereksinimi aslında çok büyüktür. Yanlış ve yetersiz uygulamaları kağıda dökme hevesi öyle görülüyor ki kimsede uyanmamıştır.
  2. Bu yazıyla, özellikle, toplum ile topluluk, toplumsal sorun ile sosyal sorun, toplumsal yapı ile sosyal yapı, toplumsal çalışma ile sosyal çalışma, toplumla çalışma ile toplulukla çalışma benzeri kavramların aralarındaki farkları vurgularken ve tartışırken sosyoloji ile sosyal çalışma bakışları ve uygulamaları arasındaki farklar ya da yakınlıklar konusunda da bir temel oluşturmuş ve her iki düşünce, eylem ve meslek arasındaki farklılıkları ve yakınlıkları biraz daha netleştirmiş oluyoruz. Bu kavramsal netleşme her iki etkinlik ya da mesleğin bir arada verimli çalışmalar yapabilmesi için de yeni kapılar açmış olacaktır.
  3. Türkiye’ye yeni girmesi hazırlıkları yapılan, derslerde okutulacak olan, bilinmez yepyeni bir mesleğin yıllarca okutulacağı için isteristemez terminolojisini belirleyecek kitapların çevirileri öncesinde bir terminoloji kurulu oluşturmak ve önce mesleğin temel terimlerini belirleyerek karşılıklarını tartışarak bulmak gerekirdi. Bu yapılmamıştır. Çeviri yapanların kendi çevrelerinden birilerine sormaları, onunla tartışmaları ve kararlarını vermeleri kurul çalışması değildir. Böyle bir kurul çalışması doğru terminolojinin oluşturulmasına büyük katkı vereceği gibi kullanımda tektiplik de sağlayacaktı; bir mesleksel kavramın karşılığı olarak ilk günden farklı karşılıklar kullanılmayacaktı. Hatta bir çevirmen bir terim için bir kitabında başka, diğer çevirisinde başka karşılık kullanmayacaktı.
  4. Kurul oluşturulacağı yerde, özel sohbetlerimizden biliyoruz, o zamanki Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığında bu işlerle ilgi bürokratların akraba ya da yakın çevrelerinden kişilerin çocuklarını, yakınlarını alarak görevlendirdikleri; daha çok, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinden ya da İngilizce bilgisini başka yükseköğretim kurumlarından almış ve sosyal çalışma ve sosyal hizmet üzerine öğretimi, hatta hiçbir önbilgisi olmayan (doğal olarak) birkaç çevirmenin ücretli görevle (doğal olarak) üstlendikleri ve belki de ilk çeviri denemeleri olan kitap çevirilerinde olsa olsa mantığıyla buldukları Türkçe karşılıklar o günden bugüne değin doğru mu yanlış mı diye bir düşünme düzlemine alınmadan halâ kullanılmaktadır. Bu akılalmaz birşeydir.
  5. Çünkü örneğin Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşuyla başlattığı dilde Türkçeleştirme hareketini Atatürk’ün girişimiyle kurulmuş olan Türk Dil Kurumu 1948 yılından başlayarak 1980’li yıllara değin çeşitli meslek ve uygulama alanlarındaki Arapça ya da İngilizce terimlerin Türkçe karşılıklarını bulmak için düzenli çalışmalar yapmışlar ve bunlar sonuç getirmiş; bugün hukuk, tıp ve diğer birçok bilimdalının kavramları ve mesleklerin terminolojisi önemli oranda Türkçeleştirilmiştir.[26]

Bu kitaplar Cumhuriyet’ten sonra Türkiye’nin yeni ve çağdaş kimliğine ve kişiline kavuşması için yapılan birçok çağdaş çabanın içinde Türkçenin yenileştirilmesi yönünde yapılanların ancak bir parçasıdır. Sosyal Hizmetler Enstitüsünün kurulması ve bu yasada Sosyal Hizmetler Akademisi açılması mevzuatı ile 1958 yılında başladığı görülen sosyal çalışma mesleğinin oluşturulma çabaları ve akademiasının öğretime geçtiği 1961 yılından buyana dilinde, terimlerinde bilinçli hiçbir yenilenme olmayan sosyal çalışma mesleğinin bugüne değin bu süreçte hiçbir biçimde yeralmaması üzücüdür.

  • Türk Dil Kurumunca yayınlanan “Terim Sorunları ve Terim Yapma Yolları” adlı kitap[27] gerektiği zaman yeni terimlerin “yaratılması” yönünde bilgiler vermektedir. Sosyal hizmet yükseköğretim kurumlarının ve bunların en eskisi olan ve bir geleneği olması gereken Hacettepe Üniversitesi’ne bağlı Sosyal Hizmet Bölümünün bırakınız yeni terimler “türetme”yi, eskimiş ve yanlış terimlerini değiştirme yönünde bir çabası, bir konusu olmamıştır. Eski ve yanlış terimlerle yeni düşünceler nasıl üretilebilecektir? Sosyal çalışma mesleğinin türkçeleştirilmesi sorunu başlangıçtan bugüne değin herhalde daha geriden gelmektedir. Sosyal çalışma mesleğinin daha vahim sorunu yanlış terim ve yanlış kavramlarla yola çıkması ve bu yanlışlıkların o yıllardan bugüne değin düzeltilmesi için iradi ve birlikte bir çabanın görülmemiş olmasıdır. Böyle bir durumda ya o meslekte yetişmiş yetkin bilimciler ya da meslek örgütünün girişimiyle ivedi oluşturulacak bir kurul tarafından dilin “doğrulaştırılması” çalışmaları çok yıllar önceden başlatılmalıydı. Türkçeleştirme bu süreç içine kendiliğinden katılırdı. Bu olmamıştır.
  • Amerika ve Avrupa sosyal çalışma terminolojisi sürekli gelişme içindedir. Temel kavramlar doğru oturtulduğu için sürekli olarak üzerine yeni eklemelerle zenginleşmeleri kendiliğinden olmaktadır. Bu da sosyal hizmetlerin yeni baştan ve güncel örgütlenmelerini kolaylaştırıyor. Türkiye’de henüz, sosyal hizmet terimleri doğru kullanılamadığı için, uygulamaya dönüşebilen yeni sosyal hizmet örgütlenme modelleri üretilemiyor.
  • Türkiye’de sosyal çalışma ve sosyal hizmetler terminolojisi konusunda akademik, bilimsel bir tartışma noktasına gelinememiştir. Yanlış meslek terimleri ile akademik boyutta tartışma başlatılamamaktadır. Örneğin, Social work (work = çalışma) karşılığı olarak sosyal hizmet (hizmet = service) diye kullanmayı yeğleyenlere ya da dört yıllık lisans çıkışlı meslek elemanlarına neden uzman diyorsunuz sorusu sorulduğu zaman aşağıdaki yanıtlar alınmakta ya da hiç yanıt alınmamaktadır.

Baştanberi böyle alıştık.; Yanlış olduğunu biliyoruz ama dilimiz alıştı.; Bu karşılıklar, yanlış ama, böyle tuttu, artık değiştirilemez.; Bu “sözcüğü” (terimi denmiyor) hatta bir romancı bile romanında kullandıktan sonra artık değişmez. Yerleşmiştir!; Biz böyle kullanmayı seviyoruz.; Biz bu deyişi tercih ediyoruz; Böyle kullananlar da var.; Alışkanlıktan böyle kullanıyoruz ama derste doğrusunu açıklıyoruz.; Bu sözcükleri kullanan kişilerle papaz olmaktansa (ters düşmektense, onların tepkilerini almaktansa) bunları kullanmak daha iyidir. (Dışlanma korkusu!); Sen de eskiden bu kavramları kullanıyordun.; İnadına sosyal hizmet!; Sosyal hizmet kavramının doğru ya da yanlış olduğunu tartışmak bence gereksizdir.; Doğru ya da yanlış bunu konu yapmamak gerekir.[28]

İşleri düşünce üretimi olması gereken akademisyenlerden bunlar gibi kişiye dönük, günübirlik, duygu yüklü karşılıklar ya da bir konunun tartışılmamasını öneren, konuyu tartışmayı, değerlendirmeyi değil, eleştiriyi yapanı suçlamayı seçen ya da bir konunun tartışılmasını anlamsız bulduğunu belirten söylemlerle karşılaşmak Türkiye sosyal çalışma akademik yapılanması hakkında çok şey anlatmaktadır. Bu tür söylemler akademik düşünce üretilmesine katkı veremez. Özellikle akademisyenden bilimsel (dilbilimsel, kökenbilimsel, toplumbilimsel, mantıksal, terminolojik ya da sosyal çalışma bilim dalı çerçevesinde vb.) karşılıklar, daha iyisi, açıklamalar beklenmelidir. Çünkü, akademisyen kavramlar yoluyla düşüncelerle oynayan ve oynaması gereken kimsedir. Kavramları doğru kullanamayan akademisyen düşünce üretemez. Düşünce üretemeyen akademisyen mesleksel doyum sağlayamaz. Akademisyenlik kitaplardan bilgiler aktarmak değil, farklı değişkenler arasında bağ kurarak düşünce üretmek demektir. Yanlış kavram insanı doğru düşünceye götüremez. Olsa olsa bilgi aktarmacılığında çakılı tutar. Akademisyenler konuyu bu tür yanıtlarla karşılarken uygulamacıların, yani meslek elemanlarının da konuyu derin bir suskunlukla karşıladıkları görülmekte, arasıra “inadına” diyenler çıkmaktadır.

  • Bu yazıyı çok da karamsar bitirmek istemiyorum. Olumlu gelişmeler yok değil. Bunlardan biri sosyal hizmet yazılarına artık kavramsal duyarlık girmeye başlamıştır. Sosyal çalışma ailesi dışından (da olsa), sosyal alanda düşünce üretenler “sosyal hizmet kavramlarını yeniden düşünme gereksinimi duyuyor” ve ”sosyal hizmet” kavramlarını Yeniden Düşünmek” başlıklı makale yazıyorlar. Bundan daha önce sosyal kavramının sosyal çalışma anlayışında nasıl “mikro-sosyal yaklaşım”ı öne çıkaran bir yabancı makale Türkçe’ye çevriliyor. Bu makalenin konusu bu olmadığı için yazının içeriğine girmiyorum. Önemli olan bu konuda makale yazma gereksinimlerinin kendisini göstermeye başlamasıdır.[29]

İkinci olumlu gelişme 20 Nisan 2013 günü İstanbul Kazım Koyuncu Kültür Merkezinde düzenlenen “Başka Bir Sosyal Çalışma Mümkün?” adlı paneldir. Bu panelin adından başka bir neyin mümkün olduğu duyar duymaz anlaşılmaktadır. Başka bir meslek… Başka bir social work… Kullanılan kavram tartışma götürmeyecek denli açık, iletişim kusursuzdur. Bu tür toplantılar ve tartışmalar yeni yeni başlamaktadır.

Benzer gelişme gene İstanbul’da görülmektedir. İkinci olumlu gelişme bu yazının içinde de açıkladığım 2011, 2012 ve 2013 yıllarında yapılan “Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek” konferanslarıdır. Bu konferanslara katılan farklı sosyal mesleklerden ve disiplinlerden düşünce ve uygulama elemanları “sosyal hizmetleri” tartışmak için bir araya gelmekte ve verimli tartışmalar yapmaktadırlar. Yalnız ne yazık ki doğru ve kusursuz iletişim sağlayacak kavram kullanımı (sosyal hizmetler) birinci ve üçüncü konferansta sağlanmışken ikinci sırada yapılan konferansta iletişim bozukluğu yaşanmıştır. Şöyle ki:

Bu konferansların birincisini düzenleyen Sosyoloji Mezunları Derneği (8-9 Nisan 2011) ile üçüncüsünü düzenleyen Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) (10-11 Mayıs 2013) konferansın adını doğru ve sağlıklı iletişimi sağlayacak biçimde “Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek” olarak kurgulamışken, ilginçtir, ikincisini düzenleyen ve social work yerine social service (sosyal hizmet) demeyi savunan “Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği” konferansın genel adını ana logoda değişmemesine karşın altyazılarında ve tüm özel duyurularında “Sosyal Hizmeti Yeniden Düşünmek” (23-24 Mart 2012) olarak değiştirdiği görülmektedir.[30] “Sosyal hizmet uzmanları” konuya böyle yaklaşıp terimi sosyal hizmet = social work olarak algılayınca konferans boyunca katılımcılar arasında (farklı alanlardan sosyal meslek elemanları ve akademisyenleri) ciddi iletişim ve anlama bozukluğu ortaya çıkması doğaldır. Çünkü aynı kavrama farklı anlam yüklenerek anlaşılması konunun tam olarak anlaşılmaması demektir. Bunu bildiğim için üçüncü konferansın sonunda yapılan ve katılımcıların sadece sosyal çalışmacılar değil, sosyologlar, psikologlar, siyaset bilimcileri, sosyal bilimciler, sosyal güvenlik elemanları vb.’nin olduğu, ortalama 30 kişinin katıldığı bir toplantıda[31]gruba açık bir soru sordum. “Sosyal hizmeti yeniden düşünmek cümlesini duyunca sosyal hizmetten neyi anlıyorsunuz?” Bir sosyal çalışmacı akademisyen arkadaşım doğrudan social work’u derken, diğer sosyal mesleklerden olanlar ve akademisyenler social service’i anladıklarını söylediler. Bu kavramsal iletişim kopukluğu sosyal çalışmacılar ile diğer sosyal alanlarda çalışan uygulamacı ve akademisyenler arasında sağlıklı ve üretken düşünce alışverişini engellemektedir; yanlışta ısrar edilirse engellemeye devam edecektir. Bir kavramı karşılıklı konuşan iki kişinin farklı anlaması iletişim bilimleriyle ilgili kitaplarda iletişim bozukluğuna verilen en yalın örneklerin başında gelmektedir.

  1. Sosyal çalışma düşünürleri ve uygulamacıları öncelikle kendilerini daha iyi anlatabilmek için, hele sosyal meslekler arasında sosyal çalışmaya ve sosyal hizmetlere ilginin bu denli arttığı bir dönemde, bu sıkıntılı iletişim ve düşünsel üretim sorununun çözümünü başka sosyal mesleklere bırakmak yerine, doğru ve bilimsel temeller üzerinde gidermesi gereken taraftır.
  2. Bunun için, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneğinin öncülüğünde, diğer ilgili sosyal meslek derneklerinin de katılımıyla, (a) sosyal çalışma mesleği alanından akademisyen ve gerçek uygulamacılarının, (b) bu alana yeni girmiş diğer sosyal meslek akademisyen ve uygulamacılarının ve (c) dilbilimci akademisyenlerin çağrılacağı geniş bir “Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Terminoloji Kurulu” oluşturularak sözkonusu terminolojinin (a) düzeltilmesi ve (b) geliştirilmesi çalışmaları derhal başlatılmalıdır.[32]

KAYNAKÇA

Akyıldız, Fulya: “Sosyal Devlet Tarihe Gömülürken ‘Kamu Yararı’ ve ‘Sosyal Hizmet’ Kavramlarını Yeniden Düşünmek”, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (Çevrimiçi) http://iibfdergisi.ksu.edu.tr/Imagesimages/files/5(2).PDF, 14 Ağustos 2013.

Fink, Arthur: The Field of Social Work, ABD, Henry Holt and Company, 1942. (Türkçe tek baskısı: Arthur Fink, Sosyal Hizmet Alanı, Çev. Necil Ulusay; Lütfiye Yasa, Ankara, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, 1963).

Friedlander, Walter: Concepts and Methods of Social Work, Prentice Hall, Englewood Cliffs, NJ, 1958. (Türkçe tek baskısı: Walter Friedlander, Sosyal Hizmetin Kavram ve Metodları, Çev. Elkin Besin, Ankara, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, 1965).

Jacobs, Paul Gordon: “Potansiyeli Arttırma: Özürlülük Araştırmalarında Mikro-Sosyal Yaklaşım”, Çev. Mehmet Ergün; Meryem Şakar-Jefferies, Öz-Veri Dergisi, S. 2, C. 4, 2007, (Çevrimiçi), makale_sözcükler değişmeden2013-1.docx, 14 Ağustos 2013. (Özgün Yapıt: Disability Studies Quarterly Winter 2002, Volume 22, No. 1, s. 59-73, www.cds.hawaii).

Mıhçıoğlu, Cemal: Sözcüklerin Öyküsü, Ankara, Kültür Bakanlığı, 1996.

New York University, (Çevrimiçi), www.nyu.edu/academics/undergraduate-education.html, 23 Mayıs  2013.

Prof. Dr. Cemal Muhçıoğlu’nun Yaşam Öyküsü, (Çevrimiçi), dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/480/5550.pdf, 23 Mayıs 2013.

Schirrmacher, Gerd: Sozialwesen und Sozialarbeit in der Türkei, Bedingungen, Konzepte, Organisationsformen und Praxis in ausgewählten Praxisfeldern, Köln, Pahl-Rugenstein, 1983.

Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek, (Çevrimiçi), www.bilimsenligi.com/sosyal-hizmetleri-yeniden-dusunmek.html, 23 Haziran 2013.

Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek II Konferansı tanıtım yazısı, (Çevrimiçi), sosyalhizmetler.weebly.com/index.html, 23 Haziran 2013).

Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek III Konferansı tanıtım yazısı, (Çevrimiçi), sosyalhizmetler3.weebly.com/index.html, 23 Haziran 2013)

TMMOB, “Diplomalarda Unvan Olmaması Konusu” Hakkında Odalara Açıklama Yolladı, (Çevrimiçi), www.tmmob.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=3107&tipi=2, 13 Temmuz 2013.

Tomanbay, İlhan: “Sosyal Çalışma Disiplini ve Mesleğinde Kavram Sorunu”, İç: Bilim ve Ütopya Dergisi, 2001, S. 80, s. 34-37.

Tomanbay, İlhan: Sosyal Olmak, Ankara, SABEV, 2007.

Tomanbay, İlhan: Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetlerde Önce Kavram; Sosyal Çalışmada Kavram Sorunu, Ankara, SABEV, 2012.

Turan, Nihal: Sosyal Kişisel Çalışma; Birey ve Aile İçin Sosyal Hizmet, Ankara, Kendi Yayını, 1992. (Gözden Geçirilmiş İkinci Baskı, Ed. Veli Duyan. Ankara, Kendi Yayını, 1999).

Uluslararası Konferans-Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek II, (çevrimiçi), www.facebook.com/events/318341544880770/, 23 Haziran 2013.

Zülfikar, Hamza: Terim Sorunları ve Terim Yapma Yolları, 2. bs., Ankara, Türk Dil Kurumu, 2011.


[1] Bu alanda ilk yazılan kitaplar için iki örnek (Türkçe’ye de çevrilmişlerdir.) Bakınız: Arthur Fink, The Field of Social Work, ABD, Henry Holt and Company, 1942. Walter Friedlander: Concepts and Methods of Social Work, Prentice Hall, Englewood Cliffs, NJ, 1958.

[2] Sosyal çalışma disiplini (a) farklı çeşitli bilim dallarına dayandığı ve (b) doğrudan uygulama ile bedenlendiği için bir özgün bir bilim dalı olarak çerçevesini çizmesi zor olmuştur, olmaktadır. Bu zorluğu bir ölçüde de olsa aşağı çekmenin önemli yolu meslek boyutunda yapılan işlerin, eylemlerin doğru terimleşmesi, bilim dalı olarak doğru kavramlaşmasıdır.

[3] Bu kavram yanlışlıkları aşağıda belirtilen iki ayrı kaynakta özel konu edinilerek açıklanmıştır: İlhan Tomanbay, Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetlerde Önce Kavram, Ankara, SABEV, 2012. Ayrıca: İlhan Tomanbay, “Sosyal Çalışma Disiplini ve Mesleğinde Kavram Sorunu”, iç: Bilim Ütopya Dergisi, 2001, s. 80, s. 34-37.

[4] Bu konuda ilk kitaplardan birini yazan ABD’li Arthur Fink’tir. Kitabının adı: The Field of Social Work, Kitabın benim ulaşabildiğim ilk baskısı: 1942.

[5]Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek II Konferansı tanıtım yazısı, (Çevrimiçi), sosyalhizmetler.weebly.com/index.html; Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek III Konferansı tanıtım yazısı, (Çevrimiçi), sosyalhizmetler3.weebly.com/index.html, 23 Haziran 2013.

[6]Gerd Schirrmacher, Sozialwesen und Sozialarbeit in der Türkei, Bedingungen, Konzepte, Organisationsformen und Praxis in ausgewählten Praxisfeldern Köln, Pahl-Rugenstein, 1983.

[7] Personel Daire Başkanlığı ile ilgili mevzuatta lisans öğretimini bitiren bu meslek elemanının adı olarak sosyal çalışmacı denmektedir. (Bkz. Tomanbay, a.g.e., 2012, s. 140).

[8] 2012 yılında yayınlanan Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetlerde Önce Kavram adlı kitapta ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Türkiye’de uzman sözcüğünün üç farklı kullanımı bulunmaktadır: a) Konuya uzman (Öğretimi yoktur, isteyen kendisini bir konuda uzman görebilmektedir. Resmi bir boyutu bulunmamaktadır. (Örneğin yıllar önce bir televizyon programında Sayın Orhan Gencebay kendisini deprem uzmanı olarak tanımlamıştır. Ya da Almanya’ya işçi olarak giden birçok kişi Almanca öğrenimi ve çalışkanlıklarıyla öne çıkıp Almanya’nın Türkleri ilgilendiren vergi sistemini bir ölçüde öğrenince kendilerini vergi uzmanı olarak tanıtmış, kartlar bastırmış ve Türklerin vergi sorunlarının çözümünde danışman olarak büyük katkılar vermişlerdir.) (b) Belirli yasalarda belirli meslek elemanları yasal kadro unvanıyla “uzman yardımcısı” olarak alınmakta, bir yıllık kurslardan ve bir rapor yazımından sonra uzman kadrosuna atanmaktadırlar. Bunlar üniversite mezunudur, ancak lisans öğrenimleri dışında bir alanda “uzman” kadrosu almakta ve –uzman olarak adlandırılmaktadırlar. Bu yasa ile alınan uzmanlıktır. (c) Tüm dünyada üniversal olarak kabul görülmüş, yüksek lisans yapılarak alınan uzman unvanı… (Tomanbay, a.g.e., s. 82-104).

[9]TMMOB, “Diplomalarda Unvan Olmaması Konusu” Hakkında Odalara Açıklama Yolladı, (Çevrimiçi), www.tmmob.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=3107&tipi=2, 13 Temmuz 2013.

[10] Bu adı beğenmeyen sosyal çalışmacılar isterlerse kendilerine birçok alanda mühendis adını ekleyen diğer meslekler gibi (jeolog, jeoloji mühendisi adını seçmiştir. Yanlış bir deyişle deprem mühendisi unvanı benimsenmiştir. vb…) sosyal mühendis ya da sosyal hekim gibi başka kavramları da deneyebilirler, ama lisans düzeyinde uzmansız olmak koşuluyla.

[11] Case birçok internet sözlüğünde yanlış olarak karşılandığı gibi olay, hadise, mesele, sorun, problem, örnek, misal değildir. Case olgu, vakıa, vak’a demektir.

[12] İçinde hiçbir değişiklik yapılmadan ikinci baskısı yapılmış olan bu kitap bugün hala okutulmaktadır. Nihal Turan, Sosyal Kişisel Çalışma: Birey ve Aile İçin Sosyal Hizmet, Ankara, Kendi Yayını, 1992 (Gözden Geçirilmiş İkinci Baskı, Ed. Veli Duyan, 1999).

[13] Tam 50 yıldır kişisel çalışma diyen Türkiye’nin ilk sosyal hizmet yükseköğretim kuruluşu bu hatasıyla case work ile case arasındaki düşünce bağının kurulmasını da adeta engellemiştir. Sosyal hizmetle ilgili akademi/yüksekokul/bölüm üçlüsünde vaka ile “kişisel çalışma” arasında bütünlük öne çıkarılamamıştır. Oysa aslında derslerde tartışmaya açılan vaka metinlerinin birçoğu bireyle çalışma örnekleridir.

[14] Makalenin çerçevesi dışında olduğu için girmiyorum. Nasıl ki antropolojik alan araştırmalarında kullanılan emik ve etik çalışma vardır; ona benzeterek açıklamak kolaylaştırıcı olabilir. Emik, konuya içerden bakış, etik dışardan bakış olarak özetlenebilir. Sosyal çalışmacı da sorun grubunu inceleyerek, grup içinde kaybolarak mı grubu dışardan yöneterek mi çalışma yapacağına karar verecektir. Bunun içerde kaybolarak yapılan çalışmaya grup çalışması, grubu bilinçle dışardan yöneterek yapılan çalışmaya grupla çalışma denmelidir ki bu önemli fark belli olsun.

[15] Bakınız: 13. Dipnot bilgisi.

[16] Sosyal teriminin sosyal çalışma mesleği ile ilgisini bularak ve bağını kurarak öyle güzel anlatmış ki, Mıhçıoğlu’nun mutlaka sosyal çalışma alanında bir öğrenim görmüş olabileceğini düşündüm ve yaşamöyküsüne ulaştım. 1955-1956 yıllarında on iki ay süreyle New York Üniversitesinin Kamu Yönetimi ve Sosyal Hizmetler Fakültesinde öğrenim, araştırma ve inceleme çalışmaları yaptığı bilgisi ortaya çıktı. (Bkz: Prof. Dr. Cemal Muhçıoğlu’nun Yaşam Öyküsü, (Çevrimiçi), dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/480/5550.pdf, 23 Mayıs 2013). Ancak bugün New York Üniversitesinin internet sayfasında Kamu Yönetimi Bölümü görünmemektedir. (Bkz: New York University, (Çevrimiçi), www.nyu.edu/academics/undergraduate-education.html, 23 Mayıs 2013). Ya bu bilgi yanlıştır, ya da daha sonra kapatılmıştır. Mıhçıoğlu sosyal çalışmayı kavramlarına egemen olacak denli iyi biliyordu, çünkü New York Üniversitesinde “Silver School of Social Work”ta (Sosyal Çalışma Gümüş Okulu) bir yıl geçirmişti.

[17] Bu konuda ayrıntılı bilgiye ulaşmak için bakınız: İlhan Tomanbay, Sosyal Olmak, Ankara, SABEV, 2007. s. 28-41.

[18] Kuşkusuz sosyoloji toplumu çözümlemeleri sonucu grup ve hatta birey sosyolojisi düzeyinde düşünce ve çalışma denemeleri yaparken sosyal çalışmanın da politika düzeyinde mesleksel müdahale çalışmaları yapması bu mesleklerin kendilerini geliştirme denemeleri olarak sürekli olacaktır.

[19] Örneğin NASW social work practice yapar, social services practice de yapar.

[20] 8-9 Nisan 2011 günlerinde düzenlenen “Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek” adlı konferansın altbaşlığı “Sosyal Hizmet Örgütlenmesi, Mesleki Etik ve Eğitim”dir. Bu konferansa sadece sosyal çalışmacılar değil sosyal alandan birçok meslek elemanı ve bilimci katılmıştır. Anlamalar ve algıları farklı olacaktır; olmuştur.

[21] Müracaatçı Türkçe sözcük yapım kurallarına da uymayan bir terimdir. Arapça kökenli olan müracaat sözcüğüne Türkçe yapım eki olan –çı eklenerek yapılmıştır.

[22] Başvuran için sosyal çalışmanın başvurmayanlara da hizmet verdiği söylenerek eleştiri yapılmaktadır. Meslek terminolojisi kendini oluştururken yüzde yüz anlam uyumu sağlanamayabilir. Hasta kavramı da hekimin karşısına geçen herkes için kullanılmakta ve ama herkes gerçek anlamıyla hasta çıkmamaktadır. Avukatı kendisine vekil seçen müvekkil her zaman avukatını seçme durumunda olmayabilir, ancak gene de o avukatın müvekkili olmaktadır. Önemli olan meslek elemanı ile mesleksel destek alan kişi arasındaki mesleksel ilişkidir.

[23] Böyle kullananlar da var demek konunun doğru olduğunu göstermez. Yanlış örnek, örnek olmaz.

[24] Birkaç örnek: SGK’ya (Sosyal Güvenlik Kurumu) bağlı Balgat Kreş ve Gündüz Bakımevi), KASEV’e (Kadıköy Sağlık Eğitim Merkezi Vakfı) bağlı dinlenmeevi ve huzurevi, LÖSEV’e (Lösemili Çocuklar Vakfı) bağlı LÖSANTE (Lösemili Çocuklar Hastanesi), Lösemili Çocuklar Köyü, Lösemili Çocuklar Okulu), Alzheimer Vakfına bağlı Alzheimer Vakfı Huzurevi… gibi.

[25]Yazının uzunluğu nedeniyle ayrıntıya girmiyorum. Ayrıntılı bilgi için bakınız: İlhan Tomanbay, a.g.e., s. 58-65.

[26] Bu kitapların adlarını, Türkçe dilinin hangi alanlarda arılaştırılması, türkçeleştirilmesi için çabalar harcanmış görülmesi amacıyla burada vermek istiyorum: Ağaçişleri Terimleri (Nazım Şanıvar, 1968), Asalakbilim Terimleri (Mehmet Turan Yarar, 1970), Atletizm Terimleri Sözlüğü (Nurettin Alkanat, 1976), Ayaktopu Terimleri Sözlüğü (Cem Atabeyoğlu v.b., 1974), Aydınlatma Terimleri (Şazi Sirel, 1973), Bilişim Terimleri Sözlüğü (Aydın Köksal, 1981), Bitkibilim Terimleri (Botanik) Sözlüğü (TDK Yarkurulu, 1948), Biyoloji Terimleri Sözlüğü(Sevinç Karol, Zekiye Suludere, Cevat Ayvalı, 1998), Budunbilim Terimleri (Sedat Veyis Örnek, 1973), Ceza Yargılama Yöntemi Yasası Terimleri Sözlüğü (Ahmet Erdoğdu, 1972), Cimnastik Terimleri Sözlüğü(Cemal Alpman, 1969), Coğrafya Terimleri Sözlüğü (Sami Öngör, 1980), Çifteker Terimleri Sözlüğü(Hakkı Bekensir, 1970), Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü (Vecihe Hatiboğlu, 1969), Dilbilim Terimleri Sözlüğü (Jules Marouzeau, 1949), Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri (Berke Vardar yönetiminde N. Güz, E. Öztokat, M. Rifat, O. Senemoğlu, E. Sözer, 1980), Dirilbilim (Biyoloji) Terimleri (yazarı belirtilmemiş, 1948), Döşem Terimleri (Cavit Sıdal, 1969), Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü (TDK Sözlük Kolu, 1948), Eğitim Terimleri Sözlüğü (A. Ferhan Oğuzhan, 1974), Felsefe Gramer Terimleri (yazar belirtilmemiş, 1942), Felsefe Terimleri (Bedia Akarsu, 1975), Fizik Terimleri Sözlüğü, Rauf Nasuhoğlu, Gökçe Bingöl, Hanaslı Gür, Demir İnan, Nuri Ünal, 1983), Fiziksel Kimya Terimleri Sözlüğü (Oktay Sinanoğlu, 1978), Gökbilim Terimleri (Abdullah Kızılırmak, 1969), Gösterim Sanatları Terimleri Sözlüğü (Özdemir Nutku, 1983), Gramer Terimleri Sözlüğü (Zeynep Korkmaz, 1992),Gümrük Terimleri Sözlüğü (İrfan Kızıklı, 1972),Güreş Terimleri Sözlüğü (İhsan Harmandalı, 1974), Güzel Sanatlar Terimleri Sözlüğü (Adnan Turani, 1968), Halkbilim Terimleri Sözlüğü (Orhan Acıpayamlı, Sedat Veyis Örnek,Sevinç Koçak,Emel Göçen, 1978), Hekimlik Terimleri Kılavuzu (Hazırlayan Yarkurul: Orhan Öztürk, Atalay Yörükoğlu, Ekrem Gülmezoğlu, Ceyhun Atuf Kansu, Şerif Onaran, Yaman Örs, Emin Özdemir, Üstün Yıldırım; İkinci baskıyı hazırlayan yarkurul: Orhan Öztürk, Atalay Yörükoğlu, Ekrem Gülmezoğlu, Yaman Örs, Emin Özdemir, Emel, Göçen, 1978), İlk ve Orta Öğretim Gramer Terimleri (yazarı belirtilmemiş, 1942), İstatistik Terimleri Sözlüğü (Ceyhan İnal, Ömer Esensoy, M. Tekin Sözer, M. Aydın Erar, Bahadır Çetinel, Hacer Kutluk, 1983), Kentbilim Terimleri Sözlüğü (Ruşen Keleş, 1980), Kılıç Oyunu Terimleri Sözlüğü (Sait Tayla, 1970), Kimya Terimleri Sözlüğü (Saadet Üneri, Osman Gürel, Ömer Kuleli, 1981), Kitaplıkbilim Terimleri Sözlüğü (Berin U. Yurdadoğ, 1974), Madencilik Terimleri Sözlüğü (Enver Ediger, Turan Dündar, Tevfik Güyagüler, 1979), Mantık Terimleri Sözlüğü (Teo Grünberg, Adnan Onart, 1976), Matematik Terimleri Sözlüğü (Doğan Çoker, Timur Karaçay, 1983), Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü (Osmanlıcadan Türkçeye-Türkçeden Osmanlıcaya) (İsmet Sungurbey, 1966), Metalbilim İşlem Terimleri Sözlüğü (Erdoğan Tekin, 1972), Nükleer Enerji Terimleri Sözlüğü (Mazhar Boyla, Yılmaz Canküyer, 1995), Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu(TDK Sözlük Kolu, 1963), Otomobilcilik ve Motor Bilgisi Terimleri Sözlüğü (İbrahim Kuyumcu, Yavuz Beşorak, 1980), Ruhbilim Terimleri Sözlüğü (Mithat Enç, 1974), Sepettopu Terimleri Sözlüğü(Cem Atabeyoğlu, 1969), Sinema Terimleri Sözlüğü (Nijat Özön, 1963), Sinema ve Televizyon Terimleri Sözlüğü (Nijat Özön, 1981), Tarih Terimleri Sözlüğü (Bekir Sıtkı Baykal, 1974), Tarim Terimleri Sözlüğü (TDK Sözlük Kolu, 1949), Tecim, Maliye, Sayışmanlık ve Güvence Terimleri Sözlüğü (Muzaffer Uyguner, Hilmi Tuner, 1972),Tiyatro Terimleri Sözlüğü (Haldun Taner, Metin And, Özdemir Nutku, 1966), Toplumbilim Terimleri Sözlüğü (Özer Ozankaya, 1975), Türe Terimleri Sözlüğü (yazarı belirtilmemiş, 1948), Uçantop-Alantopu-Masa Topu Terimleri Sözlüğü (Sinan Erdem, 1968), Uygulayım Terimleri Sözlüğü (Kaya Türkay (Yayına hazırlayan), Sevinç Koçak, Serdar Ünal, 1977), Yapım İyeliği Terimleri Sözlüğü (Muzaffer Uyguner, 1971), Yapıt Hakları Terimleri Sözlüğü (Muzaffer Uyguner, 1971), Yazın Terimleri Sözlüğü (Tahir Nejat Gencan, Haydar Ediskun, Baha Dürder, Enver Naci Gökşen, 1974), Yerbilim Terimleri Sözlüğü (Hamit Nafiz Pamir, Önder Öztunalı, 1971), Yöntembilim Terimleri Sözlüğü (Muzaffer Sencer, 1981) Yumrukoyunu Terimleri Sözlüğü (Nihat Işıtman, 1968), Zanaat Terimleri Sözlüğü (Orhan Acıpayamlı, 1976), Zooloji Terimleri Sözlüğü (Sevinç Karol, 1963).

Bu sözlüklerin birkısmı daha sonra geliştirilmiş, güncellenmiş ve yeni baskıları yapılmıştır. Konuyla doğrudan ilgili olmadıkları için sonra yeniden baskıları yapılanlar ayrıca belirtilmemiştir. Bu sözlüklerin tamamı Türk Dil Kurumu yayınlarından çıkarılmış olmakla birlikte bugünkü TDK web sayfasındagösterilmemektedir (Sayfaya erişim: 10 07 2013). TDK kitap satış sayfasında süreli yayınlar dışında yeni yayınlar başlığı altında satışta bulunan kitapların en eskisi 2010 yılından alınma bir istisna dışında 2011 yılı ve sonrasında basılmış kitaplardır. Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanan bu sözlük ya da kılavuzların dışında daha birçok dilci ya da dilbilimci değişik yayınevlerinden benzer terim sözlüklerini yayınlamışlardır. Meslek terimlerinin Türkçeleştirilmesi süreci mesleklerle sınırlı kalmamış, Türkçe’nin genel olarak Türkçeleştirilmesi içinde çabalar çeşitli boyutlarda sürmüştür. Bir örnek: Kemal Demiray, 1972, Batı Dilleri Sözcüklerine Karşılıklar Kılavuzu, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayını.TDK yayınları olan bu kitaplar büyük çoğunluğu SABEV Kütüphanesinden kitapların özgün baskılarına ulaşılarak doğrulanmış, kütüphanede olmayanlar Haziran 2013 ayında internetten aranarak bulunmuştur. Birkaç kitap eksikliği sözkonusu olabilir. Listenin tamamı TDK web sayfasından edinilememiştir.

[27] Hamza Zülfikar, Terim Sorunları ve Terim Yapma Yolları, 2. bs., Ankara, Türk Dil Kurumu, 2011.

[28] Bu söyleyişlerin herbiri aynen yazıldığı gibi dillendirilmiştir. Kimlerin nerelerde söyledikleri kişisel kayıtlarımdadır. Genel olarak sık sık aynı deyişler kullanıldığından ve bu yazının amacına uymayacağından kişileştirmeye gidilmek istenmemiştir. Bir tartışma durumunda ya da sözel olarak sorulduğu takdirde örnekli açıklamaları yapılabilir.

[29] Fulya Akyıldız, 2013; Paul Gordon JACOBS, 2007.

[30] Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek II Konferansı tanıtım yazısı, (Çevrimiçi), sosyalhizmetler.weebly.com/index.html; Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek, (Çevrimiçi), www.bilimsenligi.com/sosyal-hizmetleri-yeniden-dusunmek.html; Uluslararası Konferans-Sosyal Hizmetleri Yeniden Düşünmek II, (Çevrimiçi), www.facebook.com/events/318341544880770/, 23 Haziran 2013.

[31] Bu toplantı düzenleyici katılımcılar arasında üçüncü konferansın son gününden bir sonraki Pazar günü (12 Mayıs 2013Pazar) Friedrich Ebert Vakfı toplantı salonunda 10:00-17:00 saatleri arasında yapılmıştır.

[32] Bu yazıyı baştan sona okuyarak yazım yanlışlıklarını düzelten, anlatım yetersizliklerine dikkat çeken meslektaşım sosyal hizmet araştırma görevlisi sosyolog sevgili Engin Fırat’a emekleri için teşekkür ediyorum. Kendisini anlamama karşın bir konuda uyarılarını dikkate almadım. O da ayrı yazmaya göre anlam değişikliği yarattığı için bileşik yazmakta ısrar ettiğim sözcüklerdir. (Sözkonusu, arasıra, öteyandan, ardarda… gibi.) Kendimi böyle daha iyi anlatabildiğimi düşünüyorum. Beni bağışlasın.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir