Sosyal Hizmet Uzmanı Unvanı Hakkında Bir Yazı Üzerine

Başkent Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı Prof. Dr. Işıl Bulut, yazıyı okuyunca anlaşılan o ki, yazıyla kendisine sorulan bir soru üzerine yazdığı yazıyı makale olarak  sosyalhizmetuzmani.org  sayfasında yayınlatmıştır.

http://sosyalhizmetuzmani.org/sosyal_hizmet_unvani_hakkinda.htm  )

 (E: 05 02 2014). (Aynı yazı “Sosyal Hizmet Uzmanlarının Unvan Sorunu” adıyla manevisosyalhizmet.com sayfasında da yayınlanmıştır (manevisosyalhizmet.com) (E. 05 02 2014). Demek ki bu kavramdan belirsizlik duyan, içine sindirmekte zorlanan biri yazıyla Prof. Bulut’a sormuş ve yanıtını almıştır. Çünkü yazı hem bir profesörün kaleminden hem bir bölüm yöneticisinden çıktığı için önemlidir. Şimdi bu yazıyı irdelemek ve değerlendirmek istiyorum. Çünkü bu, üzerinde tartışılması, doğru karara varılması ve diğer sosyal mesleklere onların üzerlerine çıkmışlık duygusu verilmemesi ve rencide edilmemeleri için düzeltilmesi gereken bir konudur.

Bu arada bu yazısıyla mesleğin gelişimi yönünde bir tartışmaya kapı açtığı için Prof. Dr. Işıl Bulut’a teşekkür etmek istiyorum. Çünkü ilkkez bu konuda ve bu yönde bir yazıdır bu. Düşüncelerin kalıcı olması ve yayılması için birkaç kişi kendi aralarında konuşarak değil yazarak tartışmaya gereksinimimiz çok büyüktür. (NOT: Aşağıdaki bölümlerdeki italik dizili tümceler Sayın Bulut’a aittir.)

“Ülkemizde sosyal hizmet eğitimi 12.06.1959 tarih ve 7355 sayılı Sosyal Hizmetler Enstitüsü Kurulmasına Dair Kanun’un amir hükümleri uyarınca 1961 yılında Sosyal Hizmetler Akademisi’nin faaliyete geçmesi ile başlamıştır.7355 sayılı Kanun, Lise eğitiminden sonra dört yıllık yükseköğretim kurumu olan Sosyal Hizmetler Akademisi mezunlarına “sosyal hizmetler mütehassısı” ünvanı verilmesini hükme bağlamıştır. Böylece, 1965 yılından itibaren Sosyal Hizmetler Akademisi mezunlarına “sosyal hizmetler mütehassısı” ve daha sonraları ”sosyal hizmet uzmanı” diploması verilmiştir.” Bu giriş doğrudur. 

Ancak:
7355 sayılı yasa, 27 05 1983 tarih ve 18059 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanununun Resmi Gazete’de yayınlandığı gün yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. (Bkz. 2828 sayılı yasanın Yürürlükten Kaldırma başlıklı 38. Maddenin b fıkrası). 1983 yılında yürürlükten kaldırılmış bir yasaya 2014 tarihinde yazılmış bir makalede dayanak yapılması sadece tarihsel bir açıklama yaparken anlaşılabilir. 1983 yılında kaldırılmış bir yasanın bugüne dayanak yapılması hukuksal da değildir, bilimsel de değildir. 
Böyle bir dayanak bugün geçerli olsaydı, örneğin, Bakanlığa bağlı bir meslek okulu olan Sosyal Hizmetler Akademisinde o yıllarda öğretim elemanlarının kapılarında “öğretim üyesi” yazısı asılıydı. Herhalde yasaldı. Ona dayanılarak bugün o kişilerin öğretim üyesi olma haklarının tescil edildiği söylenebilir mi? Bu durum öğretim üyeliği hakkı için gerekçe gösterilebilir mi?
Öteyandan, üniversitelerarası Kurul Başkanlığının YÖK’e yaptığı öneri 03 06 2005 günlü Yükseköğretim Genel Kurul toplantısında görüşülmüş ve 2547 sayılı YÖK Yasasının 2880 sayılı yasayla değişik 43. Maddesi uyarınca 2005-2006 öğretim yılından başlayarak diplomalara unvan yazılmaması, sadece öğrenim görülen program adının ve alınan derecenin belirtilmesi kararına varılmıştır.

Kaldı ki bakanlığa bağlı ve bakanlığa meslek elemanı yetiştiren bir okulda diplomaya yazılan sosyal hizmet mütehassısı terimi yasaldı ama akademik değildi. Eğer bu unvan akademik anlamda benimsenseydi birgün üniversite çatısı altına girme hevesi ve gereği olmazdı. Bu gerçeği bugünün gerçekten “akademisyen” kimliğini taşıyanların kabulü, kimliklerine uygun davranış olacaktır. Bunun yanısıra üniversitede diplomalara unvan yazmak genelde yapılan bir uygulama değildir. Üniversite diplomasında öğrenimi alınan disiplin adı belirtilir ve onun tamamlandığı yazılır. Meslek adı yazılmaz. Akademisyen olanlar bunu bilir. 

Sayın Bulut’un yazısında dediği gibi “Sosyal Hizmetler Akademisi’nin YÖK Kanunu ile Hacettepe Üniversitesine her hakkı ile devredildiği ve Sosyal Hizmetler Yüksekokulu adını aldığı 1982 yılından itibaren de bu uygulama devam etmiş, “sosyal hizmet uzmanı” unvanı mezunların diplomalarında” yazılmıştır, ancak bu ”tescil edilmiş” demek değildir. Hele ki bu hukuksal bir tescil hiç değildir. O zamanki yüksekokul yönetimi bu konuda ulusal düzeyde ortak bir karar olmadığı için kendi girişimiyle diplomalarına “sosyal hizmet mütehassısı” (daha sonra “uzmanı”) yazmıştır. Bunun hukuksal temeli Yüksekokul yönetiminin bunu yazmış olmasıyla sınırlıdır. Üniversitede bunu yazdıran yasal bir gereklilik yoktu. Kaldı ki, 2006 yılından başlayarak Bolonya süreci kurallarına uygun olarak diplomalara meslek unvanı yazılması kaldırılmıştır . Bu AB müktesebatına uyum amacıyla yapılmıştır. O günden buyana sosyal hizmet uzmanı sanı da artık diplomalara yazılamamaktadır. Yasaktır. Diğer tüm diplomalarda olduğu gibi… Bu kural Başkent Üniversitesi için de geçerlidir.

Diğer yandan, Prof. Bulut’un dediği, “Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi bünyesinde Sosyal Hizmetler Bölümü’nün açılması” zaten her bölümün açılmasında olduğu gibi YÖK kararına muhtaçtır. Bu kendilerine atfedilmesi gereken bir özellik değildir. Bu karar içinde YÖK kararında bu unvan verilmelidir diye bir ifade var mı, kendilerine ulaşan yazıyı görmediğim için bilemiyorum. Bu yazıya bakılmalıdır.Ama eğer varsa, 
(a) YÖK açılmasına onay verdiği her bölümden çıkacak olanların meslek unvanlarını yazı ile belirleyip gönderiyor mu, bilmiyorum; 
(b) bir bölümün açılması için verilen onay onların unvanlarına karışmadığı taktirde diplomalarına istedikleri adın yazılması o yılların kuralı idiyse bu unvana onay vermiş olmak mıdır, bunu biliyorum; değildir. 
(c) YÖK yazısında buna hiç karışmadıysa bir yazıda sosyal hizmet uzmanı unvanının YÖK tarafından onaylandığı gibi göstermek etik midir? Bu sorunun yanıtını da okura bırakıyorum. 
(d) “…diplomalara ve bu Bölüm’den mezun olacaklara “Sosyal Hizmet Uzmanı” unvanının verilmesi T.C.Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı’nca onaylanmıştır” diyor Prof. Bulut. YÖK’ün bir bölümden mezun olacaklara unvan vermesi gibi bir yetkisi var mıdır? Bu da soruşturulmalıdır?
Prof. Dr. Bulut “Sosyal hizmet anabilim dalında dört yıllık lisans programını başarıyla tamamlamış kişilerin “sosyal hizmet uzmanı” ünvanını kullanmaları hiç kuşkusuz yasal haklarıdır. Kamu kesiminde zaman zaman yapılan düzenlemelerle kadro cetvellerindeki unvanların farklı şekillerde adlandırılmasının, sosyal hizmet meslek mensuplarının temelde sahip olduğu bu haklarını kullanamayacakları anlamına gelmemesi gerekir.” demektedir. Tabii ki bir meslek elemanının kendisini nasıl adlandırdığı kimsenin otoritesi altında olamaz. İsteyen kendisini istediği gibi adlandırabilir. Ancak hukuksal iletişim içinde yasanın kendisine vereceği unvanla belirli kapılardan girebilir. Bugünkü yasal kapılardan geçilmesini sağlayan unvan da sosyal çalışmacıdır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında da adalet ve sağlık bakanlıklarında da işe alınırken kullanılan unvan sosyal çalışmacıdır. Sosyal hizmet uzmanı unvanıyla hiçbir kamusal otoritede kadro açılmıyorsa demek ki kullanırsanız yasadışı da değildir, ancak bu kavram yasal değildir. 

Öteyandan, Sayın Bulut’un yazısında belirttiği gibi “İnsan ihtiyaçlarının karşılanmasında, sorunlarının çözümlenmesinde ve insan kaynaklarının geliştirilip korunmasında etkili rol oynayan bir misyona sahip olan sosyal hizmet” ya da daha doğru bir kavramla sosyal çalışma (İngilizcesi socialwork, Almancası Sozialarbeit) elbette “kendine özgü bilimsel teknik ve yöntemlerle insan ilişkilerindeki bilgi ve becerilere dayanan uygulamalı bilim ve meslektir.” Buna itiraz yok. İtiraz dört yıllık öğretimi tamamlayanlara “öğretim elemanları tarafından” uzman unvanının verilmesidir.

Çünkü bu bağlamda, kuşkusuz, “Her meslek, bilimsel temellere dayalı kendine özgü uzmanlık bilgi ve becerisine sahiptir.” Ben Sayın Bulut’un söz cambazlığı yapmak istemediğin biliyorum. Genelleşmiş bir yanlışlık yatıyor burada. Şöyle ki: Her meslek (profession) bilimsel temellere dayalı kendine özgü – uzmanlık değil – meslek bilgi ve becerisine sahiptir. Uzmanlık, her meslekte, yüksek lisans (master) öğretimiyle alınan bir sandır. Her meslekte, bilimsel temellere dayalı kendine özgü meslek bilgilerine lisans öğretimiyle, uzmanlık bilgilerine de yüksek lisans ile ulaşılır; ulaştırılır. Lisans öğretiminde uzmanlık alınmaz. Profesörlerin ana görevlerinden biri de lisans mezunlarından isteyenlere lisansüstü öğretim vererek onların “uzman” olmalarını sağlamaktır. 1700’lü yıllardan beri, Bolonya’dan beri böyledir bu. Tarihin oturttuğu ve hala tıptan mühendisliğe kadar tüm üniversiter düzenlerde yürüyen bu ayrımı lisans ile birleştirmeye Türkiye’de Sosyal Hizmetler Akademisi, Sosyal Hizmetler Yüksekokulu ve süreği olan Sayın Bulut’un bölüm başkanlığını yaptığı Başkent Üniversiteleri önayak olmuştur ve yolgöstericilik yapmaktadırlar. Bu durum halen savunuyorsa bu akademik anlayışın bulunduğu düzey için sadece derin bir üzüntü yeterli olamamaktadır. Çünkü bu olumsuz durum yeni açılan bölümler için de yanlış bir örnek olmaktadır.

Dünyada hiçbir meslek dört yıllık öğretim sonunda uzmanlık becerisi almaz. Uzmanlıkta beceri olmaz. Çünkü uzmanlık bilimsel derecedir. Adı bilim uzmanlığıdır. Meslekle uzmanlığı tek kalemde bütünleştirerek bir yere varmaya çalışılmaması gerekir, doğru bilim yapılmak isteniyorsa… Çünkü kavramlar birbirine karışmaktadır. Bu durum da bilimi ketler. Düşünceyi ketler. İnsan ömrünü verdiği bilimsel arenada kitap mitap yazamaz olur. Zaten becerinin kapısının açılması için yüksek öğretimde uygulama yaptırılır ve bu da istendik beceri için yeterli değildir. Beceri süreç içinde alanda kazanılır. Örneğin Almanya’da dört yıllık lisans öğretimlerinde son iki dönem öğrenciye seçtirilen bir sosyal hizmet alanında “derinleşmesi” beklenir. O alanda öğretime ağırlık verilir; buna uzmanlaşma denmez, derinleşme denir. Derinleşmeye uzmanlaşma demek de acınası bir kurnazlık gösterisidir. 

Yüksek lisansla da uzmanlaşma becerisi değil, uzmanlaşma sağlanır. Yüksek lisans beceri kazanılan bir öğretim değildir. Belli bir bilimsel dalda seçilen konu üzerinde uzmanlaşma sağlamak için yapılan akademik bir çalışmadır. Yüksek lisans da beceri kazanmak için değil bilimde uzmanlaşmak için yapılır. Bilindiği gibi beceri uygulamayla kazanılır, kitap ve araştırmayla kazanılmaz. Araştırma yaparak sadece araştırma yapma becerisi kazanılabilir. Uygulamada beceri kazanana da uzman denmez, becerikli denir. Bir savunma yaparken kavramların birbiriyle bu denli karıştırılması eğer bilgi azlığından değilse yanlışı savunmaya çalışmanın isteristemez ortaya çıkarttığı bir çaresizlikten olsa gerektir.

“Bir işin/uğraşın meslek olarak nitelendirilmesi ancak kendine özgü uzmanlık bilgi ve becerisinin varlığıyla olasıdır.” Bu doğru tümcedeki tek yanlış doğru bir ifadenin arasına sıkıştırılmış uzmanlık sözcüğünün getirdiği anlamdadır. Bu uzmanlaşma değildir, bir mesleği öğrenmedir. Bir mesleği öğrenmeye uzmanlaşma denmez. Aynı meslekte uzmanlaşma yüksek lisansla sağlanır. Bunu tüm üniversiteliler bilir. Yukarıda anlattık.

Sayın Işıl’ın bilerek sözcük oyunu yapmıyorsa daha doğru ifade etmesini beklediğim bir tümcesi de şu olmalıdır. “Bu nedenle her meslek erbabı kendi mesleğinin uzmanı olmak zorundadır.” Değil, her meslek erbabı kendi mesleğinde derinleşmeli; deneyimli ve bilgili olmak zorundadır. Bunu demek istiyorsa anlarım. Ancak uzmanlaşmak isteyen her meslek erbabı, bu da lisansla öğretilen meslekler için geçerlidir, yüksek lisans yapmak zorundadır. “Her meslek grubunda olduğu gibi, sosyal hizmet mesleğini icra etme yeterliliğini eğitim yolu ile kazanmış profesyonel kişi de mesleğini uygulama yönünden” yetkin bir kişidir demek istediğini anlıyorum. Lisansı bitirene akademik ortamda da meslek alanında da “uzman kişi” denmez. Lisans bitirene uzman denmeyeceğini tüm üniversiter bilimciler ve profesör olanlar bilir aslında. Hem lisans düzeyinde öğretim vermek ve bunu bitirene meslek adı diyerek gerekçe bulmak işin kurnazlığına kaçmak değil de nedir? Bilim kurnazlık kaldırmaz. 

“Bu itibarla”, şimdi soruyorum, “meslek ünvanında “uzman” veya eski tabirle “mütehassıs” deyiminin kullanılması 1959’dan bu yana” bir tercih olmuştur, tamam ama, doğru bir tercih mi olmuştur? Bu sorunun yanıtını yukarıdaki bilgileri alanların takdirlerine bırakıyorum. Ve bunun yanısıra, yıllardır bugün bu unvanı kullana kullana, savuna savuna mesleğin getirildiği noktanın da bir iyice değerlendirilmesi gerekir. 

“Ülkemizde, 1960’lı yıllardan bu yana “sosyal hizmet”, İngilizce dilindeki “social work” karşılığı olarak kullanılmaktadır.” diyor Sayın Bulut. Yanlışlığın ne güzel bir itirafı değil mi? Kim yaptı bu yanlışı? Yapılmış bir yanlışlık düzeltilmeli mi savunulmalı mıdır? Social work yerine sosyal hizmet dersen, social service yerine ne diyeceksin? İnsan kendi düşüncesini bu denli kilitler mi bile bile?
O tarihlerdenberi uzun yıllar bu mesleğin ilk yüksek öğretiminin verildiği Sosyal Hizmetler Akademisinde bu yanlışlık böyle başlatıldı, evet. O yükseköğretim kurumunun baştanberi otoritesi altında tutan kişinin yönetim süresi 50 yıl sürdü. Ve o kişinin rahle-i tedrisinden geçen Işıl Bulut gibi yetişenlerin bu yanlış çeviriyi ısrarla, yanlış olduğunu bile bile sürdürmeleri öğreticiye duyulan derin sevginin sonucu olabilir, ama maalesef bilime duyulması gereken saygıyı yokeder. Sıkıntı buradadır. Onlar bunu ısrarla sürdürdükleri için bu yanlış terimler halen kullanılmakta ve sosyal çalışma terminolojisi gelişememekte, meslek kendisini bulamamakta ve anlatamamaktadır. Onlar bu yanlışı sürdürdükleri için bu okuldan öğretim alan mezunların çalıştığı ortamlarda “Ülkemizde, 1960’lı yıllardan bu yana “sosyal hizmet”, İngilizce dilindeki “social work” karşılığı olarak kullanılmaktadır.” Social service de sosyal hizmet olduğuna göre kafa karışıklığının nedenini, bilim üretememenin nedeni Sayın Prof. Dr. Bulut tarafından itiraf edilmektedir. Bir bilimci tek üretim gereci olan kavramları kendi itiraf ettiği gibi yanlış kullanır mı? Bunu bile bile nasıl yapabilir? Bu bilimsel bir tavır olabilir mi? 

Sosyal çalışma mesleğinde yanlış kavram kullanımı sosyal hizmet ve sosyal hizmet uzmanı kavramlarıyla sınırlı değildir. Daha birçok yanlış kavram sosyal çalışma terminolojisini kuşatmıştır. Bu durum meslek disiplininin geliştirilmesini engellemektedir. Bu makalenin kapsamına girmediği için onlara değinmiyorum. Merak edenler şu kitaba başvurabilirler: İlhan Tomanbay, Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetlerde Kavram Sorunu – Önce Kavram. Ankara: SABEV, 2012.
Evet, ama kavram işçisi olmak zorunda olan bilimle uğraşanlara bu yanlışı düzeltmek düşmez miydi? “ Dilbilimsel olarak “social work”un karşılığı “sosyal çalışma”dır. “Sosyal hizmet” karşılığı da İngilizce’de “social service”dir. Böyle olunca da meslek öğretiminde bu yanlış çeviri bilgisi ile yetiştirilmiş kişiler dışında sosyal hizmet denince konu ile ilgili kimseler (aydınlar) “social service” anlamakta, “socialwork” anlamamaktadırlar. Sıkıntı burada başlamaktadır. Sosyal çalışmacılar diğer sosyal alanda tartıştıklarıyla aynı ve doğru dili paylaşamadıklarından anlaşılır iletişim kuramamakta, çoğu zaman anlaşılamamaktadırlar. Kendilerini anlatamadıkları için de sık sık sinirlenmekte ve anlaşılmamaktan yakınmaktadırlar. Burada anlaşmayı engelleyen yanlış kullanılan terminolojidir.Bunun sorumluluğu da bu alanda düşünce üretmeleri beklenen bilimcilerdedir. 

Gene Prof. Bulut “Bazı çevreler, social work’ün Türkçe’deki karşılığının sosyal hizmet değil, sosyal çalışma olması gerektiğini savunmuşlar ve böylece yıllarca zaman zaman alevlenen, zaman zaman durulan bir tartışma başlatılmıştır. Bu tartışma, ünvana da yansımış ve maalesef mesleğe büyük zarar vermiş ve hala da vermeye devam etmektedir.” Diye bir bilimcinin yaklaşması anlaşılamaz birşeydir. Bir bilimci kendisini doğru kavramlaşmaya odaklamalıdır. Çünkü ondan beklenen düşünce üretimi için kullanabileceği temel gereç kavramdır. Tersine, bunun sorumluluğunu taşıması gerekenler meslek kavramlarına özen göstermeyen akademisyenler olmalıdır. Tek soru: Mesleğe büyük zarara vermek sosyal çalışma kavramının kullanılması mıdır, sosyal hizmet uzmanı kavramının kullanılması mıdır? Bir düşünelim.

Ömrünü bilimle geçirmiş bir bilimci kendi alanında bir tartışma başlatılması ile mesleğe zarar verildiğini nasıl düşünür, anlamak olanaklı değildir. Tartışma doğrunun yollarını açar. Tartışmasız bilim yapılabilir mi? Bilimci tartışmayı olumsuzlar mı hiç? Sosyal bilim tartışmalarla varsıllaşır, kaygıya gerek yoktur. Tartışma zarar vermez geliştirir. Yanlış kavramları düzeltmediğiniz için aslında meslek zarar görmekte, kendisini anlatamamakta, oturtamamaktadır. Netleştirememektedir. Tartışılmayan yanlışların tartışılmadığı için mesleğe zarar vermemesini düşünmek üniversiter bakışa hiç de uygun değildir. Bilim ve düşünce tartışmayla gelişir ve varsıllaşır. Tartışmadan rahatsız olmak üniversiter beyinlerin alıştığı bir yaklaşım değildir.
Işıl Bulut: “Aslında, her kelime, her deyim kendi öz dilinde bir ağırlığa ve anlama sahiptir. Basit ve yüzeysel çevirilerle hele bir disiplinin, bir mesleğin adını belirlemek sağlıklı bir yöneliş değildir.” demektedir. Tabii ki, ancak doğru kavramlaştırma olmak kaydıyla… Sen hem uzman teriminin içeriksel tüm anlamının tadına vara vara kendi üzerine alıp kullanacaksın, hem de eleştiri gelince biz bunu meslek adı olarak kullanıyoruz, o anladığın uzmanlık değil bu diyeceksin. Buna halk dilinde herhalde uyanıklık denir.

“Türkçemizde genel olarak “bir şey meydana getirmek için emek harcamak” anlamına gelen “çalışma” kelimesi yerine, “başkasına yarayan bir iş yapma, bir görevi yerine getirme, başkasına maddi manevi destek sağlama, yardım etme” gibi anlamlara sahip olan “hizmet” kelimesinin kullanılması, disiplin ve mesleğimizi daha belirgin bir şekilde ifade etmesi bakımından 1960’lı yılların başından bu yana yapılan doğru bir tercih olmuştur.” demenizi anlar ve saygıyla karşılarım. Ancak o zaman sizden beklenen “sosyal hizmetçi”, “sosyal hizmet elemanı” gibi “sosyal memur” (Hollanda’da) gibi içinde hizmetin geçtiği daha uygun meslek adları bulmalısınız. Sonuna uzmanlığı ekleyip hizmet terimini savunmak da tepki çeken uzmanlığı gözden kaçırma çabası gibi geliyor bana.“Meslek ünvanları mesleklerin özünü ifade etmeleri açısından önemlidir. Bir mesleğin adı o mesleğin niteliğini ve işlevini tanımlama gücüne sahip olmalıdır.” İşte bunun için doğru terim arayışı içindeyiz zaten. Hem de diğer lisans öğrenimi görerek uzmansız meslek adını benimseyen tüm diğer mesleklere saygı göstermiş de oluruz. Diğer lisansiyer meslek elemanlarıyla aynı süre okuyup kendisine uzman olduğunu söyleyen tek meslek elemanları sosyal hizmet uzmanlarıdır. Bu yukardan bakış duygusu yaratıyor. Mesleğin itilmesine yol açıyor diğer meslekler tarafından… Mesleğe zarar veriyor bu yaklaşım.

Prof. Dr. Bulut: “Bölümünün, 1960’lı yıllardan bu yana resmi olarak kullanılan “sosyal hizmet” ve “sosyal hizmet uzmanı” ifadelerinin son derece isabetli ve doğru tercihleri yansıttığı görüşünü” bu yazıdan sonra da paylaşmaya devam edecektir. Bunu anlamakta zorlanıyorum. Bir bilimci, bilimsel, dilbililimsel bir yanlışı bu denli bir ısrarla savunamaz, savunmamalıdır. Bilimsellikten çıkar sonra!
“Bölümümüz, bir yükseköğretim kurumunda dört yıllık sosyal hizmet lisans programını başarıyla tamamlamış ve sosyal hizmet mesleğini icra etme hak ve yeterliliğini kazanmış bir kişinin, istediği takdirde, atandığı kamu kurumundaki görevinin kadro ünvanı ne olursa olsun sahip olduğu meslek ünvanını (sosyal hizmet uzmanı) kullanmasında bir sakınca olmadığı kanısındadır.” Bütün bu gerçeklerden sonra bunu nasıl dersiniz, Sayın Bulut? “Dört yıllık sosyal hizmet lisans programını (başarıyla demeye gerek var mı? Başarısız olunursa zaten tamamlanmaz) tamamlayan ve o mesleği icra etmeye hak kazanan insana dünyanın neresinde “uzman” deniyor? Uzmanın tanımı bu mudur? Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Tersine meslek unvanına uzman terimini eklenmemelidir. Bu etik de olmaz. Diğer mesleklere saygı da olmaz, aynı disiplinde yüksek lisans yapanlar karşısında etik de olmaz; ayrıca kendini de yanlış ve mağrur bir tanıtma olur… 
Üstelik bir akademik yönetici olarak Sayın Bulut’un yazısı gösteriyor ki sorunun temeli sosyal çalışmacılarda değil böyle düşünen sosyal çalışma akademisyenlerindedir. Bir akademisyen olarak çok üzgünüm… Kendi meslektaşlarım için böyle bir yazı yazmak istemezdim.

SON DEĞERLENDİRME
Social work’un çevirisi daha işin başında yanlış yapılmıştır. İşin garibi bu yanlışlık düz bir yanlışlıkla kalmamış, karmaşık bir yanlışlık yapılmış, social work’a social service’in karşılığı verilerek “sosyal hizmet” denmiştir. Sema Kut, çevirisini yaptığı bir kitapta (Elizabeth Nichols, 1960 (İlk Baskı), 1963 (Üçüncü Baskı [İkinci denmesi gerekiyordu herhalde]) ve 1964 baskısı), Kişisel Sosyal Çalışmaya Giriş, Çev. Sema Kut, Ankara: SHGM Yy.) bu yanlışlığı düzeltmeye çalışmış, çeviri kitabının adında ve içinde sosyal çalışma terimini kullanmıştır. Ancak neden bugüne kadar bu yanlışlığın düzeltilmesi için özellikle bilimcilerin girişimde bulunmamaları anlaşılamamaktadır. Bir otomobil yarışçısının öncelikle yarışacağı pisti incelemesi, iyi tanıması ve o pistte sorunlar varsa önce onları gidermesi, sonra yarışa girmesi gibi bir bilimci de öncelikle düşünce üreteceği kulvardaki, yarış pistindeki engelleri temizlemelidir. Bu da kavram zeminini düzeltmektir, taşlardan ayıklamaktır. Doğru kavramlarla meslek disiplinini geliştirilmek yolunda büyük yarışa çıkacak olanlar onlardır.

Öyle görünüyor ki, sosyal hizmet teriminin inatlaşarak kullanılmasının temel nedeni onun doğru bulunması ile ilgili değildir. Sosyal hizmet uzmanı sanını kullanma çabasıdır. Bütün bu yanlışlıkları savunmanın uzman kavramını kullanmak için olduğunu düşünürsek yanlış olmaz. Gururu okşamaktadır. Ancak her lisans mezununun mesleğiyle gurur duyması olağanken bunun için yanlış bir kavrama sığınmayı anlamak olanaklı değildir. Yoksa bizdeki bilimciler de socialwork’un sosyal hizmet’e karşılık gelmediği noktasında aynı düşüncededirler. Uzman kavramı havalı gelebilir. Bunun bizim feodal kültür ağırlığımızdan kaynaklandığını söylemem birinci saptanmam olsun. İki: Hak edilmeyen bir unvanın ağırlığını kaldırmak kolay değildir. Kaldıramadığımız da ortadadır. Mesleğin bunca itilip kakılmasını, değersizleştirilmesini 60’lı yıllardanberi uzman kavramı önleyememiştir, önleyememektedir. Hatta bilgi ve uygulama düzeyi doyurucu olmayan ve bunu meslek elemanlarının da hissettiği bir durumda uzman kavramı mesleğin olumlu tanınması ve saygınlık kazanmasını daha da önlemektedir. Bana inanınız. Bir social worker mesleksel saygınlığını yaptığı başarılı mesleki uygulamalarla arttırır, içi boş kavramlara sığınarak değil… Mesleğini seven, boş durmayı sevmeyen, sosyal sorunlara çözüm çabasıyla meslek yöntemlerini sürekli geliştirerek kullanan bir meslek elemanın uzman gibi büyüklük gösteren kavramlara gereksinimi yoktur. Psikolog, sosyolog, hekim, kamu yönetimci, antropolog, mimar, mühendis, becerikli hemşire vb… kendisine uzman dedirterek mi mesleklerinin değerini yükseltmektedirler? 

Çalışmasına güveni olan, kendisini anlatabilen, donanımlı meslek elemanlarının uzman ve benzeri kavramlara gereksinimi olamaz. Yerini doldurmayan ve doğru yerde kullanılmayan büyük ya da okşayıcı terimler her zaman bir eksikliğin giderilmesi duygusuyla önemsenirler. 
Kaldı ki etik, uzman kavramını yüksek lisans yapmış meslektaşlarımızın kullanmasını engellemeyi de reddeder. Hiçbir yüksek lisans yapan “sosyal hizmet uzmanı” kendisini tanımlayamamaktadır. Yüksek lisans yapanların kendisini tanımlamasını kavram gaspıyla engellemek etik değildir. Psikolog lisansiyer iken, yüksek lisans yapana uzman psikolog derler. Uzman antropolog, uzman sosyolog, uzman ekonomist, uzman hekim vb… denirken uzman sosyal hizmet uzmanı denememektedir. Böyle dendiğinde gülünçlük daha da pekişmektedir. Hem lisansta hem yüksek lisansta uzman kavramını kullanan tek meslek oluyoruz dünyada… Bilim arenası böyle bir duruma izin veremez. Bu, mesleğin zararınadır. Oysa sosyal çalışmacı yüksek lisans yaptığında uzman sosyal çalışmacı olur ki doğrusu budur. Yüksek lisans yapana da kendisini tanımlama hakkını böylece vermiş oluruz. Ayrıca, etik de bunu gerektirmez mi?

Sosyal hizmet (social service) o denli geniş bir alanda yapılan etkinlikler alanıdır ki bunca geniş bir alanın uzmanlığı kavram ve pratik olarak olanaklı değildir. Çocuk, genç, kadın, yaşlı, hasta, tutuklu, hükümlü, borçlu, göçmen, sığınmacı vb… hepsinin birden uzmanı olunamaz. Hem bu alanların hepsi benden sorulur diyeceksin, hem de hepsinin, dört yılda oldum, uzmanıyım, diyeceksin, olmaz. Böyle bir terim mesleğin saygınlığını daha baştan düşürmektedir.

Bile bile yanlışları savunarak saygın meslek olunmaz. Mesleğin saygınlığı bilimsel doğruları savunmakla kazanılır. Özellikle duayen olmak derin bir süzülmüşlük gerektirir.
Bu durum, Sayın Bulut’un söylediği gibi zaman zaman alevlenen bir tartışma da değil, mesleğin gelişmesinin önünü tıkayan temel bir yanılgının ve inadın giderilmesi sorunudur. Çünkü lisans mezunlarına uzman kavramını yakıştırmak ve kullanmak hem mesleğe, hem meslek elemanlarına zarar vermektedir. Mesleği sevmek değildir. Mesleğe zarar veren, büyütelim derken diğer mesleklerin gözünde mesleği küçülten bu yanlışlıktan biran önce dönülmesi gerekmektedir. (06 02 2014, Ankara)

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir