KİM BUNLAR?

Prof. Dr. İlhan Tomanbay

Dün akşam makale içindeki görselde gördüğünüz iki cümlemle ilgili olarak WhatsApp’ta bulunan iki meslek grubumdaki arkadaşlardan eleştiri aldım. Eleştiriler düzdyliydi ve kendilerine,ben sosyal medyada yapılan gibi bir iki cümleyle kendimi anlatamıyorum, neden öyle yazdığımı yazacağımı söyledim. Şimdi onu yazıyorum, ancak birkaç arkadaşımdan telefonlar aldım, sadece Facebook ve WhatsApp’ta değil, hiç içinde olmadığım Telegram ve Twitter kanallarında da uzun süren, planlı, ardarda saldırıların yapıldığı bildirildi ve örneklerini yolladılar. Belirli, kendikerine “sosyal hizmet uzmanıyız” diyen ve hiç tanımadığım bir grup genç, akşama yazacağım d ememe karşın, beklememişler, saldırılarına başlamışlar. Dün geceden benim Facebook ve WhatsApp sayfalarımda hatta bunlardan bir kısmı WhatsApp kişisel sayfama da girerek tehdit ve düzeylerine uygun aşağılamalarını yazıyorlar. Özel odama girerek saldırıyorlar. Ama ne düşündüğümü sormuyorlar. Hatta, çalıştığım üniversitenin Twit ve başka kanallarına da bana yazdıklarını ya da yeni saldırılarını yollayarak ya cahil bilgilerle ya da yalanlarla Rektörlüğe şikayet ediyorlar. Kim bunlar? Hiçbirini birebir tanımıyorum. Mesleğe ihanetimden, açık öğretime kitaplar yazdığımdan, yaşıma uygun davranmam gerektiğinden, burada yazamayacağım ifadelere kadar yoğun yazılar geliyor. Gerçekten kim bunlar. Sosyal hizmet uzmanı olduklarını söylüyorlar, ancak üniversite bitirmiş, üniversite kültürünü almış sosyal çalışmacıların yapmayı düşünmeyecekleri düzeyde yazılarla karşılaşıyorum. İşin kötüsü, bana telefon eden birkaç arkadaşım dışında ne akademisyen ne uygulamacı arkadaşlarımdan bu gençlere karşı bir ses bir nefes yok; kim bunları yönlendiriyor? Bu gençler yaşamsal ve mesleksel çaresizliklerini hedef gösterilen kişiye her yönden saldırıyla gidermeye çalışan ve diploma almış ancak üniversite kültürünü kazanamamış bir grup. Konuyla ilgili eleştiri de yapmıyorlar. Konuyu da konuşmuyorlar. Kişisel aşağılamalarla doyum sağlıyorlar. Böyle mi eğittik bunları? Kültürümüz bu muydu? Bunları kim durduracak? Ve bu dün geceden beri şu anlara kadar kesintisiz sürüyor. (Şunu eklemeliyim. O yazıyla ne demek istediğimi bana yazarak ya da telefon ederek soran çok düzeyli birkaç tepkiyi bunların dışında tutuyorum. Ama onlar azınlıkta kalıyor ay da “kültür” susmak zorunda kalıyor.)

 Konu şu: 18 Şubat 2023 Cumartesi günü İstinye Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü olarak depremle ilgili bir sunum düzenledik. Hacettepe Üniversitesinden Prof. Dr. Tarık Tuncay yüksek lisans tezinden kaynaklanan bir sunum yaptı. Onun afişini sosyal medyada yaydık. Bir meslektaşımız, ki mezuniyetinden sonra uzun yıllar ABD’de yaşamış, öğretim üyesi olmuş, dersler vermiş ve Türkiye’ye dönmüş bir meslektaşımız yandaki afiş altında gördüğünüz düşüncesini yazmış. Ben de onun altında okuyacağınız düşüncemi yazmışım. Bu yazıları içerik olarak değil üslup olarak da beğenmeyebilirsiniz. Eleştirir, tepki de verebilirsiniz. Ancak verdiğiniz yanıt söylenen söze oturmalı; uygun olmalı. Konunun içeriğiyle uygun olmalı. Kişilerle ilgili olmadığım, düşünce tutarlılığı ve mantık boyutunda bakacağım için adları anmadan ve konuyu dağıtmadan söylemek istediğimi söyleyeyim.

İşin mantıksal tutarlılığı yok. Bakınız. Biri diyor ki: “Türkiye’deki sosyal hizmet uzmanlarının bu tür afetlere Bilinçli olarak mudahele edebilecekleri beyinsel alt yapıda olmadıklarını düşünüyorum.” Verilen yanıt da şu:“Hadi ordan dönem arkadaşlarım sahada” Şimdi bu yanıt içerik olarak bu sorunun yanıtı mı? Değil. SHU’lar sahada demek istemişsen, önceki cümle bunlar alana gitmediler ki demiyor ki! Sadece SHU’lar değil ki, herkes sahada ve herkes gerçek anlamıyla sosyal hizmet vermek için çırpınıyor. Eleştiri sosyal çalışmacılar alanda meslek uygulamalarını yapabiliyorlar mı yapabilecekler mi? Doğru yanıt verilemediğine göre demek ki yapılan eleştiri tam anlaşılamamıştır.

Doğru yanıt dönem arkadaşlarının beyinsel altyapılarının yeterli olduğunu söylemek olabilirdi. Ve neler yaptıklarına dair birkaç da örnek verilirdi ve güçlü olunurdu. Üniversiteli vurarak güçlü olmaz, yazarak güçlü olur. Böyle bir mantık yanlışıyla başlayana ben yanıt vermek istemem aslında, çünkü o tartışma sağlıklı ilerlemez.

Ama dün (20 02 2023) tanımadığım biri WhatsApp’ta adıma not yazmış. Çok da kibar bir üslupla girmiş konuya. Diyor ki: “Hocam iyi akşamlar rahatsız ediyorum kusura bakmayın. Sizin bir Facebook gönderinizi paylaşmışlar bizim sosyal çalışmacıların olduğu bir grupta; Gruptaki arkadaşlar öfkelenmisler sizin bu tavrınıza ben de neden böyle düşündüğünüzü merak ettim.” Adını yazmış. Kendisinden izin alarak adını yazıyorum: Cem Karakan. Hiç tanımıyorum. Hem beni haberli kıldı hem yanıt istiyor. Ne güzel. Sosyal çalışmacı olduğunu yazınca yanıt vermek gereğini hissettim ve oradan hemen kendisine birşeyler yazdım. Onları burada uzatmayacağım. Belki ilerde.

“Sevgili Cem önce şu giriş yaptığın çok zarif çok insanca ifaden için sana hem teşekkürlerimi hem sevgilerimi sunuyorum. Bir insan bu kadar nitelikli bir iletişim kurabilir. Seni kutluyorum. Keşke bana kızan arkadaşlar da kızmadan önce bir yolunu bulup, senin gibi, bana sorsalardı, belki kızmak akıllarına gelmezdi. Çünkü sosyal çalışmacı önyargılardan arınmış insandır. Hele üniversitede okuyan ve aydın sanını alan meslek elemanları bir cümle duyduklarında kızacaklarına, kırıcı konuşacaklarına, aralarında o kişinin kendisi olmadan, arkadan yargılayıp vuracaklarına, bana açıp sorsalar, ben açıklamamı yaptıktan sonra onlar da bu yanıttan doyum sağlayamadılarsa gene eleştirmeyi sürdürseler, ben de zenginleşirim. Önyargıya yenilip kızmak aydın kişiliklere yakışmaz. Aydın tartışır. Senin gibi açar sorar, Zoom görüşmesi ister, açarız ve yüzyüze de görüşürüz; neden olmasın? Belki onlar haklı çıkar, olabilir bu. Sonuçta da ya anlaşırız ya anlaşmayız, ama karşı düşüncelerin de olduğunu kabul ederiz. Kızmak nedir?…”  diye yazdıktan sonra şimdi konuyla ilgili görüşlerime geçiyorum.

Önce, ilk cümleyi yazan meslektaşımızın da cümlesine girmeyeceğim, onun ifadesidir; gene de ben beyinsel altyapının aileden başlayarak anaokulundan, ilkokuldan, sokaktan, mahalleden gelen eğitim ortamında oluştuğunu bildiğimden, doğru bir biçem (üslup) olmayabilir, ancak, o cümleyi yazan arkadaşa, kızmayın ama kişisel hakaret olarak algılamadım. Öyle görmek istemedim belki de. Çünkü bu cümleleri yazan da bir profesör ve kimseyi incitmek kastıyla yazacağını düşünmüyorum. (Soyut düşünenlerin birçok yazdıkları somut düşünenler tarafından kişiliklere yapılmış hakaret olarak görülmesi ülkemizde sık görülmektedir ve yapılmaktadır da.) Konuya dönersem;

Ben şöyle anladım. Evet Türkiye sosyal hizmet bölümlerinde afetlerde sosyal hizmetler ve sosyal çalışma gibi bir ders olabilir ama bunun hem nicel hem nitel olarak yeterli olmadığını düşünüyorum. Vakti olan biri 60 küsur SHB’nin müfredatını internetten inceleyip sonucu açıklayabilir; kaç tane? Bu konuda derinlemesine bilgi üretemedik bugüne değin. Bana eleştiri yazan bir genç şöyle demiş. Biz kuram ve yöntem dersleri alıyoruz. Afetlerde başarılı çalışmalar yaparız, yani, konuyla ilgili eğitime gerek yok…gibisinden. Yeterli mi temel bilgilerle her meslek alanında aynı performansı gösterebilmek? Yani kısacası deprem gibi ve 100.000’e yakın insanın öldüğü bir felakette alanda mükemmel çalışıyoruz denilebilir mi?

Bunları düşündüm ve “Aynı fikirdeyim, onun için yeni projelerimiz var.” diye yazdım. Gerçekten “Bilinçli olarak müdahale edilebilecek” durumda olmadığımızı düşünüyorum, çünkü eğitim ve öğretimimiz yeterli değil. Beyinsel altyapıyı da hiçbir an hakaret olarak algılamadım, yeterli bilimsel bilgi birikimiyle donanımlı olmadıkları için bilinçli müdahale edebilecekleri bilgi ve beceri birikimine sahip olmadıklarını düşündüm, ki hala öyle düşünüyorum. Ben yılların öğretim elemanıyım. Müfredatlarımızı, içeriklerini, anlatım biçimlerini ve öğrenme yöntemlerini çok iyi biliyorum. Örneğin, aile danışmanlığı için hiç ilgisiz meslek elemanlarından kısa süreli kurslara katılarak sertifika aldıktan sonra bu işi yapabileceklerini düşünen – çok sayıda – “sosyal hizmet uzmanı” deprem konusunda nasıl doğrudan tam bilinçle yetkin bir müdahale yapabileceklerini söyleyebilirler ki? Aile danışmanlığı için sertifika al. Depremde yetkin ol! Bu çerçevede baktım olaya. Çünkü zaten yaşını almış bir meslek elemanı ve öğretim üyesinin beyinsizler diye tüm bir meslek camiasına hakaret etmesinin mantığını bile yakalayamıyorum. Böyle nasıl söylenir ve anlaşılır? Maalesef çoğu SHU böyle anlamış ve benim de bu “beyinsizler” suçlamama destek verdiğim sonucuna varmışlar.

Soru şu. Bu mesleğin yeterli, yetkili, uzman olduklarını düşünen elemanları neden bu kadar saldırıya kaşı duyarlı ve saldırgan? Nasıl bu kadar gardını almış saldırı bekliyorlar ve amansız tepkiler veriyorlar. Nerede boşluk var? Bunu düşünmek gerek. Üniversite bitiren, diplomasına ve bilgi birikimine güvenen meslek elemanları altı üstü her anlama haydi çekilebilecek ortada bir söze bu kadar, bu düzeyde ve durmasız tepki vermek gereksinimi duyar mı? Nedir eksik olan?

Bakınız. Daha sonra uzun yazarım, deprem gibi felaketlerde ilk birkaç hafta hatta ay fiziksel, sosyal ve ruhsal yıkıma karşı direnmekle geçer; geçmeli. Bu aşamada sadece sosyal çalışmacının değil tüm lisansiyer/önlisansiyer mesleklerin, mesleksizlerin ve gönüllülerin yapması gereken sadece ve sadece (sağlıkçıların yaralıları hastanelere ulaştırmak, tedavileri gibi tıbbi konular dışında) kurtarmak, insanları gözetim ve koruma altına almak ve sosyal hizmet vermektir. Yani su, çay, yemek gibi beslenme, çadır gibi barınma, battaniye ve giyim gibi ısınma gereksinimlerinin hızla giderilmesidir. Bu ivedi hizmettir ve herkes bunu yapar, yapmalıdır. Sosyal çalışmacıların, “sosyal hizmet uzmanlarının” sosyal hizmet yapıyoruz diye yapabilecekleri sadece budur ve bu da birkaç hafta sürer. Bu süreçte yapılacak örneğin tiyatro da, oyun da, drama da, psikolojik destek de işlemez. Kurtarmak ve yaşatmak temeldir. Yani bu herkesin yapabileceği ve yaptığı “sosyal hizmetler” (social service) sosyal çalışmacının görev alanındadır aynı zamanda. Ancak arkadan gelmesi gereken sosyal sağlık hedefli, sosyal tedavi çalışmaları sosyal hizmetin gereksendiği ilk birkaç hafta ya da ayda yapılamaz. Yapıyorum diyen havanda su döver. O aşamada sosyal çalışma ağır ilerleyen, uzun evreli ve sabır isteyen bir mesleki çalışmadır. Onun başlama günleri belki şimdi gelmiştir. Yani ilk günden alanda sosyal hizmet yapıyoruz dediğiniz zaman herkes gibi görevinizi yapıyorsunuz demektir ancak o sosyal hizmet verme aşaması sosyal çalışmanın ön aşamasıdır. Bu aşama hızlı bir süreçtir ve gecikmeye gelmez. Oysa gerçek sosyal çalışma aşaması ağır bir süreçtir, sabır ister ve uzun sürer. Sosyal hizmetten farkı buradadır ve bu önemlidir.

Herkes, gönüllüler dahil insan olan sorumludur bundan. Sosyal hizmet gereksinimleri tamamlanıp ortam durgunlaşmaya başlamasıyla sosyal çalışma (social work) ve diğer sosyal meslekler etkince işlemeye başlayabilirler. İlk birkaç haftada yapılabilecek tek “sosyal çalışma” yalnız kalan çocukları, ortada kalan kadınları, yaşlıları, engellileri koruma ve güvence altına almaktır. Bunun muhatabı da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olduğuna ve sosyal çalışmacılar da (social worker) temelde bu Bakanlık çatısı altında alanda olduklarına göre, bu çalışmada yaygın verim beklemek gerek. Ancak bakıyoruz ki, kendi ifadelerine göre temel sosyal hizmetlere herkes gibi katılmış “sosyal hizmet uzmanları”nca ASH Bakanlığına teslim edilen çocuk sayısı, sosyal medyada Bakanlığın bir kayıt programına bakınız, ben baktığım zaman 1000’in üzerindeydi, şimdi olsun 3000. Oysa böbrek mafyası tarafından kaçırıldıkları söylenen, kimin elinde kaldığı belli olmayan, tarikatlara militan yetiştirilmek üzere belli çadırlarda toplanan ve ilerde kimin elinde kalacağı belli olmayan sayısını bilmediğimiz çocuk var. Bugün ASH Bakanlığına teslim edilen çocuk sayısı oranının bu tür tehlikelerin oranının çok üstünde olması beklenir. İyiniyetli insanlarımız tarafından çadırlarında koruma altına alınan sahipsiz çocuklar aynı gün çadırlar dolaşılıp tespit edilerek kayıt altına alınmalıydı, kaçı alınabildi? Hiçbir çocuk kaybolmamalıydı, hiçbir yaşlı, engelli, yalnız kadın vb… ortada kalmamalıydı. Sosyal çalışmacıların elinde ASH Bakanlığının gözetim altına aldığı yalnız çocuk değil yaşlı, engelli, kadın gibi gözetim altına alınması gereken herkes kayıtlarda olmalıydı ve bu sayı hızla artmalıydı.

Bu tür çalışmalar sosyal çalışmacıların yapacağı hızlı deprem örgütlenmesi ve koordinasyonları altında ulaşılamama payı çok düşük olarak yürütülmeliydi. Bunun için çok güzel bir örgütlenme yapısı var ASH Bakanlığının hemen her ilde ilçede Sosyal Hizmet Merkezileri var. Ama bu yazıda bu çözümleri anlatmak değil derdim, kesiyorum, bunları daha sonra yazmak üzere.

Bu ve benzeri düşüncelerle aynı fikirdeyim diye yazdım ve projemiz var dedim. Projeyi ilgililere duyurma sürecindeyim. Bütün bunları düşünürken o yazıda meslektaşlara beyinsiz dendiği gibi çağrışım bile olmadı bende. Ben öyle görmedim. Oradaki “beyinsel altyapıyı” “bilimsel ve mesleki bilgilerle yetkinleştirilmemiş” olarak anladım, hala öyle anlıyorum. Ve kurguladığımız bir programla, beyinsel altyapıyı güçlendirmek, yani zayıf olduğumuzu düşündüğüm depremde sosyal çalışma konusunda hızla düşünce ve bilgi üretmek için bir çalıştay düzenlemeyi planladık acele olarak. Olumsuzlama diye düşünsem bunu düzenlemezdim.

Bir bilimci zaten kavramlarla düşündüğü için bunu bunun dışında somut anlaması olanaklı olmuyor. Soyut düşünme pratiği daha az olan uygulamacıların, hele bugünlerde somut “sosyal hizmet” (social service) verenlerin bu süreçte bunu somut olarak algılayıp hakaret sayması anlaşılabilir, ama ben öyle algılamadım, dediğim gibi.

Bu yazının da iki aşaması var. Sosyal hizmetle sosyal çalışma olarak. Okumak sosyal hizmet yapmak gibi hızlıdır ve ama okunanı anlamak zaman alır. Lütfen ani tepki vermeyip bu yazıda yazıklarımı anlamaya çalışın. Hepinize ve beni ilk uyaran ve çok zarif yaklaşımıyla beni konuya çeken ve kibarca soran Cem Karakan genç meslektaşıma teşekkürler ediyorum. Kendisine yaşamboyu başarılar diliyorum.

Üüniversiteli olma kültürüne uygun olmayan bir düzeyde, bulunmadığım medya gruplarında bana arkadan hakaretler ederek hakkımda yazanlar bu yazının konu öznesi değildirler.

(24 02 2023, Istanbul)

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir