KORONA VİRÜSÜ PANDEMİSİ VE SOSYAL ÇALIŞMANIN DEĞİŞEN ROLLERİ

World Social Work Day 2020 = Dünya Sosyal Çalışma Günü 2020

17 Mart 2020 Dünya Sosyal Çalışma Günü (DSÇG), Aralık 2019 tarihinde Çin’de başlayan ve hızla tüm dünyaya yayılan COVID-19 (korona; corona) virüsünün doğurduğu salgınla içiçe yapıldı, daha doğrusu sanal dünyada kutlamalar yapıldı ama toplantılar yapılamadı. Kutlama toplantılarını yaptırmayan koronayla sosyal çalışma bağlantısı hiçbir yerde kurulmadı. Oysa sosyal çalışma ile korona salgını arasında büyük bağ var. 2020 DSÇG vesilesiyle bu bağlantıyı ortaya çıkaran bir yazıyı 17 Mart gününe yetiştirmek istedim. Ancak koronaya karşı kişisel ve üniversiter önlemlerimizi alma çabaları içinde bu özel çaba biraz gecikti. Her yıl yazdığım DSÇG yazımı da ikinci yazı nedeniyle beklettim ve ikisini de iki gün gecikmeyle yayınlıyorum. Bu yazının korona ve sosyal çalışma ilişkileri üzerine yeni düşünce ve makaleler üretmekte hızlandırıcı olmasını dilerim. Çünkü bu konuda yazacak çok şey var olduğunu düşünüyorum. Dünya değişiyor. Sosyal çalışma da hem bilimdalı hem meslek olarak bu değişime ayak uydurmak ve kendisini geliştirmek zorunda. Değişen dünyada meslekler değişmez mi?

İçindekiler

  1. Tıp ve Sosyal Çalışma Bayramları Mart Aylarında Buluşuyor
  • Korona ve Sosyal Düzenlerin Değişim Göstermesi
  • Koronanın Yolaçtığı Sosyal Bozukluklar ve Sosyal Çalışma Yöntemlerinde Gelişim
  • Kurulu Sosyal Düzende Değişmelerin İzleri ve Sosyal Çalışma İçin Yeni Bakışlar
  • Sonuç

Kaynakça

  1. Tıp ve Sosyal Çalışma Bayramları Mart Aylarında Buluşuyor

Sağlık, bu yazıda netleştiriyoruz, üç temel boyutu olan bir alandır.

Tıp bedensel sağlığın,

tıp ve psikoloji, birlikte, ruhsal sağlığın,

sosyal çalışma sosyal sağlığın bilimdallarıdır (disiplin).

Bu üç sağlık alanı birbirleriyle kesintisiz ve kaçınılmaz biçimde bağlıdır, demiyorum, bütünleşiktir. Birinin bozulması diğerlerinin de bozulmasına yolaçar. Birindeki iyileşme diğerlerini de iyileşme yönünde harekete geçirir.

Hoş bir rastlantı ki tıp bayramı ve sosyal çalışma günü her yıl aynı ayda kutlanıyor. Mart ayında.

Tıp gününe bayram deniyor, sosyal çalışma gününe henüz bayram denmiyor. Çünkü biri yüzyıllar süren çetin mücadelesi ve yapay zekayla tedaviye kadar varan teknolojik ve bilimsel gelişimiyle bugün, tüm sorunlarına karşın, bayramı hakkedecek ve kutlayacak noktadadır. Sosyal çalışma tıpa göre daha kısa olan tarihsel oluşum süreci içinde henüz kendini oluşturma, üretme, benimsetme; değişen dünyayı algılama, değişken sosyal sorunları kavrama, herbirine her olguya ve her özneye özgü ayrı ayrı meslekî (profesyonel) çözümler üretme gibi yeniden oluşum mücadelesinin içindedir. Bayram kutlayacak aşamaya tarihsel olarak gelmemiştir henüz. Bu nedenle Dünya Sosyal Çalışma Federasyonu da (DSÇF), tam bu nedenle, uzun yıllardır yaptığı gibi Dünyanın her tarafındaki sosyal çalışma ilgililerine (uygulamacılar, akademisyenler, sosyal çalışma öğrencileri) uzun evreli, güncel, tarihsel hedefler koyarak kendisini oluşturmasına ve bu ilkeler temelinde evrensel yapılanmasına destek olmak istemektedir. (Bilgi için bkz. İlhan Tomanbay, “İnsan İlişkilerinin Öneminin Güçlendirilmesi; World Social Work Day 2020 = Dünya Sosyal Çalışma Günü 2020”, İlhan Tomanbay Resmi WEB Sayfasında, 17 Mart 2020). Dilerim bir gün, kim ne zaman görür bilemem ancak, sosyal çalışma da kendi bayramını kutlayacak tarihsel düzleme gelecektir.

14 Mart 2020 “Tıp Bayramı”, yani sağlığın temel bilim dalı ve içerdiği mesleklerin bayramı, korona virüsüyle içiçe yapıldı. Umarı bulunmadığı söylenen korona virüsünün (COVİT 19) yaygınlaştığı ve riskinin yapay olarak büyütülüp büyütülmediği konusunda tartışmalara neden olan ve ancak DSÖ’nin salgın hastalık kararı almasına (pandemi) neden olan bir virüs.

17 Mart 2020 günü de, adına tıpta olduğu gibi bayram denmiyor ama, “Dünya Sosyal Çalışma Günü” (World Social Work Day), yani bir başka bilim dalı (social work) ve içerdiği mesleklerin özel anma günü korona salgınıyla içiçe yapılıyor.

14 Mart 2020 “Tıp Bayramı” kutlanırken gerek ciddi gerek şaka sözel ve görsel üretimlerle hem tıpçılar tarafından hem dış çevreden korona pandemisiyle bağlantılar kuruldu, doğal olarak.

17 Mart 2020 “Dünya Sosyal Çalışma Günü” kutlanırken herhangi bir biçimde korona pandemisiyle bağlantı kurulacak mı bilemiyorum, ama olsa da tıpçıların yaptığı kadar olamaz. Çünkü henüz Türkiye’de kimse, sosyal çalışmacılar ve dış çevrede olanlar arasında sosyal çalışmanın bir sosyal sağlık mesleği olduğu düşüncesi, değil filizlenmedi, tohumu bile atılmadı bugüne değin.

Bu tohum atılıyor şu anda: Sosyal çalışma sosyal hastalıkların mesleğidir. Gerek sınırlı gerek pandemik her türlü tıbbi hastalık etkisi, ceteris paribus, yani, diğer değişkenler şimdilik dışarda kalmak üzere, sosyal sorunlar yarattığı noktada sosyal sağlık kapsamında sosyal çalışmacılara sosyal hastalıkların tedavisi sorumluluğu düşer.

  • Sağlığın Üç Boyutundan Biri: Sosyal Sağlık

Tıpçılar için bir virüsün ortaya çıkarttığı hastalık tıbbi bir hastalıktır. İlaçları ve önlemleri varsa, alırsınız, geçer.

Sosyal çalışmacılar için de bir virüsün ortaya çıkarttığı hastalık önce bir tıbbi hastalıktır. Tıpçıların müdahalelerini beklersiniz, izlersiniz, uygularsınız, geçer.

Ama öyle durumlar vardır ki, ilacı olduğu halde farklı komplikasyonlar yaratan hastalık verilen tedavi yollarıyla geçmez, süre uzar, hastalık süreğenleşir, yataktan kaldırmaz, inme gelir, bellek gider, herhangi bir engel, umarı olan bir hastalık olmasına karşın beklenmeyen komplikasyonları nedeniyle kişinin ve varsa ailesinin gündelik olağan yaşam düzenini bozar, hatta ortadan kaldırır. Örneğin, hastalık uzadığı için hasta işini yitirir, bu durum onun gelirini sıfırlar, yalnız yaşıyorsa kirasını ödeyemez, gündelik yaşamını sürdüremez olur; ailesi varsa ailesinin gündelik yaşam akışı aksar ya da olağan düzeni bozulmaya başlar, Bir tıbbi hastalık bir süre sonra o kişinin ailesi ve sosyal çevresiyle birlikte gündelik akışını, düzenini altüst eder.

Bu noktada o tıbbi hastalık bir sosyal hastalık kaynağı olur.

Ayrıca öyle durumlar vardır ki, tıpçılar o virüsü öldürecek ilacın henüz bulunmadığını söyler, çaresiz kalırlar ve hastalık yayılır; aileyi, mahalleyi, köyü, kenti sarar. Bir hastalıktan bir kişide ya da bir ailede ortaya çıkan sosyal sorunlar, yatay gelişme gösterir, bu durumda daha hızlı daha yayılganlaşır. Bu durumda, yarattığı sosyal sorunlar, dikey gelişme gösterir, başka sosyal sorunların kapısını açmaya başlar, aynı zamanda, geometrik biçimde çoğalmaya başlar. Sosyal sorunların üstüste yığılması altından kalkılamaz bir durum alır. O mahalle, köy, kasaba, kent yeni sosyal sorunlar üretecek sosyal dengesizlikler yaşamaya başlar.

Çok seyrek de olsa kimi zaman da bu ilacı bulunmayan hastalık ülkeleri aşar, kıtaları aşar, pandemik bir durum alır. Bu durumda, hem yatay hem dikey boyutta sorunlar katlanarak artar. Bu bütünlük artık uluslararası, ülkelerarası (international), yani yatay bir sorun değil, ulusaşırı (transnational) bir sorun boyutuna gelir. Dünyanın her tarafında aynı olaya farklı kültürler ve farklı toplumsal yapıların farklı tepkileri farklı sorunları ve farklı tepkileri yaratır. Uluslararası sorunlar ortak mesleksel çözümlerle yetinirken ulusaşırı sorunlar farklı ve yeni mesleksel çözümler gerektirmeye başlar. Sorunlar daha daha büyürken çözümler de daha daha güçleşir; çünkü yaygınlaşmıştır, yoğunlaşmıştır, farklılaşmıştır, (Sosyal sorunlar ve önlenemezse devamı olan sosyal hastalıklar da aynı tıp alanında ele alınan virüsler gibi değişinim (mutasyon) geçirir. Unutulmamalı. (Değişinim değişim değildir. Değişim toplumsal, değişinim biyolojik bir terimdir.)

Bu süreçte süre ne kadar uzarsa o tıbbi başlayan hastalık daha derinlemesine bir sosyal hastalığa dönüşür.

Bir tıbbi hastalık sosyal hastalığa dönüşünce konu tıp bilimdalını (disiplinini) aşar, devreye sosyal çalışma bilimdalı (disiplini) girer. Çünkü tıbbi hastalıklar tıbbın, sosyal hastalıklar sosyal çalışma disiplininin konu alanındadır.

Bu bölümün başlığı sağlık içinde tıbbi ve sosyal sağlıkların yeri olarak atılmıştır. Sağlık içinde tıbbi ve sosyal sağlıkların yerini belirlemek tıbbi ve sosyal hastalıkların farklarının belirlenmesini de zorunlu kılıyor. Başka bir yazının, çok sayıda yazıların konusudur.

Ayrıca, demin, tıbbi bir hastalığın sosyal hastalık kaynağı olduğunu yazdım. Bunun dışında sosyal hastalık kaynakları sadece tıbbi hastalıklar değil elbet. Başka kaynaklar da var. Sosyal sorunlar, kimi kişilerde yeşeren ruhsal sorunlar, politik sorunlar vb. de sosyal hastalıkların kaynağı olurlar ki bunlar da ayrı bir yazının konusudur. Bu metin çerçevesinde bilinmesi yeterli olan temel bilgi sağlığın sadece tıbbi, yani bedensel değil, sosyal ve çevresel boyutlarının olduğu gerçeğidir.

  • Korona ve Sosyal Düzenlerin Değişim Göstermesi

Önce sosyal düzenle neyi kastettiğimi açıklayayım kısaca. Sosyal iletişimin, giderek sosyal ilişkilerin, sosyal alışverişlerin kopması, değişmesi ya da bozulması sonucunda bir çerçeve içindeki (aile, arkadaş grupları, mahalle vb.) alışılmış sosyal yapının değişerek ortaya çıkan farklı, yeni (olumlu ya da olumsuz) oluşan bir ilişkiler düzenini kastediyorum sosyal düzen derken.

Korona sosyal alışkanlıkları, sosyal ilişkileri, kültürel kuralları zorlamaktadır. Korona tüm dünyada faklı bir sosyal düzlem ve koşullar yaratmıştır. Başka bakışla, belirli mihraklar tarafından bu farklı koşullar ve ortam yaratılmıştır.

Bu varsayımdan hareketle, belirli mihraklar (ve elbette virüs korona) önce sosyal ilişkileri, sosyal etkileşimleri engelleyerek dengeli sosyal yapıyı bozmuş, sosyal hastalıkları arttırmış, sosyal çalışmacılar için sosyal tedavi gerekliliğini kaçınılmaz duruma getirmiştir. Hem de yaygın olarak, küresel düzeyde.

En hafifinden sosyal rahatsızlıklar ortaya çıkmıştır, çıkabilir, çıkacaktır. Bu sosyal rahatsızlıklar sadece tıbbi değil, aynı zamanda ekonomik, ruhsal, kültürel ve sosyal kökenlidir.

Ekonomik kökenli derken, işsiz kalmayı, gelirin kesilmesini, hastalık sırasında birikimlerin azalmasını ya da tüketilmesini; borçların, kredilerin ödenememesini, sokağa çıkılamadığı için bankaya gidilememesini, düzenli ödemelerin kapatılamamasını vb. kastediyorum. Bu koronanın sosyal çalışma mesleğini ilgilendiren birey ekonomisi üzerinde ortaya çıkardığı tahribattır. Ulusal ve küresel ekonomide yarattığı tahribat ne bu yazının konusudur ne de benim bilgi dağarımda bir konudur.

Ruhsal kökenli derken, ruhsal yapısının belki biraz zayıf olması durumunda başkalarını ruhsal sıkıntılara sokmayacak bir gribin o kişide daha etkili ruhsal sorunlar yaratabileceğini kastediyorum. Ya da giderek daha geniş bir kitlede yaratacağı ruhsal tahribattır. Ruhsal travmanın yaygınlaşmasıdır.

Kültürel kökenli derken, başka bir kültürdeki kişinin çok sıkıntı yaşamayacağı hastalık durumlarında kültürel değerleri açısından daha farklı ve etkili sonuç üreten sorunlara sürüklenebilmeyi kastediyorum. Örneğin alkollü diye kolonya kullanmayı reddeden bir Müslümanın alkolle dezenfekteyi kabul etmek zorunda kalması, büyük aile içinde yaşama kültürünün bulunduğu ortamlarda yaşanması gereken yalıtılma (izolasyon) ya da bu sürecin insanlarda doğurduğu yalıtılmışlık duygusu. Kültüründe sık sık elini yıkama olmayan insanların her gün sık sık ellerini yıkamak zorunluluğunu duyumsamaları, eve girerken ayakkabı çıkarma alışkanlığı olmayanların artık çıkarmak zorunda kalmaları, kültüründe sık sık kucaklaşmak olanların; her karşılaşmada gerek elle gerek burunlarını birbirine sürterek gerek üç kez yanak öpme yaparak selamlaşan; sakal sıvazlamanın erkeksel ya da dinsel “teyemmüm” olan kültürlerde koronanın daha kolay yayılması nedeniyle yarın sakalın yasaklanmasının ya da daha fazla ölümlerin gündeme gelebileceği kültürlerin bu alışkanlıklarının dışına çıkma zorunda kalmaları gibi örnekler koronanın kültürel değerlerin üstüne üstüne yürüdüğünün örnekleridir.

Sosyal kökenli derken, sosyal iletişimin sadece kişinin bedensel hastalığa yakalandığı için sosyal etkileşimlerinin kesilmesini değil, aynı zamanda karşı taraftan gelen olumsuz iletişimleri de kastediyorum. Korona nedeniyle tek taraflı olarak ilişkiyi sınırlama, kesme, bozma gibi. Ya da büyük aile kültüründe çok doğal olan sosyal ilişkilerin yasaklanması gibi. Örnekler çoğaltılabilir.

Giderek koronanın en hafifinden başlayalım, sosyal rahatsızlıkları ve ağırlaştıkça, sosyal hastalıkları, toplu deyişle sosyal bozukluklukları, yoğun olarak arttıracağını herhalde herkes gözlemleyebiliyordur. Artacak olan bu sosyal hastalıklar sosyal müdahale mesleğinin, yani sosyal çalışmanın yeni sosyal terapi, sosyal rehabilitasyon ve sosyal bakım modelleri geliştirmesi zorunlu kılmaktadır.

  • Koronanın Yolaçtığı Sosyal Bozukluklar ve Sosyal Çalışma Yöntemlerinde Gelişim

Ekonomik, ruhsal, kültürel, siyasal ve sosyal kökenleri olan ve giderek ağırlaştıkça sosyal hastalığa dönüşebilecek ya da dönüşme riski olan korona gribi ya da pandemisiyle ilgili sosyal bozukluklar ya da rahatsızlıklar nelerdir?

  1. Korona gribine yakalanan kişilerin sosyal ilişki ve iletişimleri bozulmuştur, sarsılmıştır, farklı olumsuz etkiler yaratmıştır. İşyeri gitmesini istememiştir. Ücreti kesilmiştir ya da kesileceği korkusu başlamıştır. Ya da sadece bu hastalığa yakalanmış ya da yakalanacak olmanın o kişide yarattığı huzursuzluktan travmaya kadar olumsuz etkiler onun sosyal etkileşim ağını bozabilecektir.
  2. Korona gribine yakalanan kişilerin yakın sosyal çevrelerinde (aile, arkadaşlar, işyeri çevresi) sosyal rahatsızlıklar ortaya çıkmıştır. Bu sosyal rahatsızlıklar sadece tıbbi değil, aynı zamanda ekonomik, ruhsal, kültürel ve sosyal kökenlidir. (Sosyal kökenli derken sosyal iletişimin aynı zamanda karşı tarafından gelen olumsuz iletişimleri kastediyorum. İlişkiyi sınırlama, kesme, bozma gibi.)
  3. Korona gribine yakalanan kişilerin ve ailelerin içinde yaşadığı sokak, mahalle, köy, site ve kent (hastalığın yaygınlığına göre) düzlemlerinde huzursuzluk, telaş, eve kapanma, panik, bunun yarattığı dengesiz alışveriş, dengesiz iletişim ve kırıcı yaklaşımlar vb. ortaya çıkmıştır. Bu durum o yörenin sosyal ilişkilerini bozmuştur, kesmiştir, kopartmıştır. Sosyal uzaklık (sosyal mesafe) olarak oluşturulmak istenen yeni ilişkiler düzeninin kurucusu olacaktır sosyal çalışmacı.
  4. Bir üst düzlemde ulusal olarak önlemler alınmış, hükumet kararları ülke düzeyinde olumlu ya da olumsuz tepkilere yolaçmış, bu durumun yarattığı sosyal yalıtım daha da artmış ve derinleşmiştir.
  5. Dünya Sağlık Örgütü tarafından endemi ya da pandemi (daha doğrusu budur, çünkü endemi bir nüfus içinde her zaman var olan bir hastalığı tanımlamak için kullanılır, yaygınlığın dünyayı sarmasını değil.) kararı alınmasıyla bu sosyal iletişimlerin, dengelerin küresel düzeyde bozulmasının kişiden kentlere kadar insanlar üzerinde yarattığı sosyal rahatsızlıklar farklı bir boyut olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, sıkça kullanılan sosyal uzaklık kavramının ortaya çıkması yeni bir sosyal sorun alanının ilk işaretidir. Ve sosyal çalışmacılara yeni bir görev alanını imlemektedir.

(Yukarıdaki düşünce modellerinde bozulabilir, olumsuz etkiler yaratabilir gibi cümle sonları yapmadım; bozulmuştur, yaratmıştır dedim. Çünkü konuyu, somut, korona gribi ve tüm dünyada yarattığı sonuçlar üzerinden konuşuyoruz.)

Yukarıdaki beşli harita meslek boyutunda bize neyi anlatıyor. Meslek elemanları bilir. Mesleğin yöntemleri vardır.

  • Bireyle çalışma,
  • Grupla çalışma,
  • Toplulukla çalışma,

Diğer iki yeni boyutta;

  • Ulusal düzeyde (yerel ve ulusal uygulama çelişkileri ve çeşitleriyle.)
  • Küresel düzeyde (ulusaşırı.)

sosyal çalışmacının görevleri, işlev ve sorumlulukları gibi yeni bakışlar, yeni anlayışlar, yeni modeller vardır.

Bu ilk üç paragraftan sonra gelen iki paragrafta sosyal çalışmacının sorumlulukları yöntem düzeyinde yok. Çünkü tüm meslekler gibi sosyal çalışmacı da ulusal düzeyde çalışmaz. Mesleki hedefine odaklanır ve mesleki başarısı bir yandan ulusal yapıya olumlu katkılar yapar, sorumsuzlaştırır, pekiştirir vb. Ama mesleki işlem ve eylemleri ulusa ve topluma katkıdır diye düşünülür ve öyledir. (Aynı zamanda insanlığa, evrensel boyutta bir katkı.)

Küresel boyutta sosyal çalışmacının çalışma yöntemleri ABD ve Avrupa’da henüz son yıllarda tartışılmaya başlandı. Mesleğin, işlevine uygun işlem ve eylemlerinin tartışma alanı çok uzun süre yerelle ulusal arasında gitti geldi. Çünkü meslek kendi ülkesinde işlevseldi sadece. Gün geldi, küreselleşmeyle önce uluslararası sosyal çalışma konuşulmaya ve uygulanmaya başlandı (international social work). Küreselleşmenin ulaştığı aşamada uluslararası kavramı da yetersiz kaldı ve ulusaşırı kavramı çıktı ortaya. Ulusu çok aşan, kıtalar ve kültürler farklarına dayalı mesleki görevler, uygulamalar ve yöntemler türetilmeye başlandı. Meslek başka yeni işlevler kazandı. Adına ulusaşırı sosyal çalışma dediler. (transnational social work).

Bu değişim kavram varsıllığı gerektirdi. Almanca kaynaklarda yöntem terimi yetersiz kaldı. Sosyal çalışmacının yapacakları, yaptıkları başka bir terimle anlatılmalıydı. Bu noktada Verfahren sözcüğünü kullanmaya başladılar. Sosyal çalışmacıya yöneltilen, – bir sorunu gidermek için, bu konuda – genel olarak ne/ler yapıyorsun sorusunun yanıtı olacak işlem ve eylemleri karşılayan sözcük verfahren oldu. (Kreft; Müller, 2010). Bu sözcük Almanca yöntem demek, ancak, aynı zamanda davranış, tutulan genel yol, süreç gibi anlamları da içeriyor. Sosyal çalışmacıya yöneltilen nasıl yapıyorsun sorusunun karşılığı (yanıtı karşılayan kavram) yöntem (method) oldu; daha teknik ve dar kapsamlı.

Bu yazının dışına taşan genel yollar uluslararası ve ulusaşırı boyutlarda anlam kazandı. Bunların kullanılmasıyla son iki büyük boyutu anlamlandırabiliriz.

Öyleyse yukarıda okuduğunuz ilk üç kavrama yöntem, son iki kavrama da genel yollar diyebiliriz.

Bu yazınına dışına taşan bu kısa açıklamayı nedene yaptım? Çünkü koronanın pandemik boyuta gelmesi yapılması gereken çalışmaların, özellikle sosyal çalışmanın da ulusaşırı çözümler üretmesini gerekli kılıyor ve çoğu yerlerde kısmen varolan yöntemler içerikleri farklılaşarak, ya da ufak değişikliklerle farklı ülkelerde uygulanıyor (verfahren).

  • Kurulu Sosyal Düzende Değişmelerin İzleri ve Sosyal Çalışmaya İçin Yeni Bakışlar

Size tarihsel bir olguyu şaka boyutunda sunmak istiyorum. Konu iletişim bilimiyle ilgili üç tarihsel aşamayı vermekle başlasın. Ancak, ondan önce iletişimin tarihsel boyutta iki aşaması, diğerlerini şimdilik dışarda tutalım (ceteris paribus);

  1. Yüzyüze iletişim ile
  2. Sanal iletişim, değil midir?

Yüzyıllar yüzyüze iletişimle geçti, geçiyor. Avcı toplayıcı (komünal, köleci) toplumlar; feodal (derebey) toplumlar ve mekanik sanayi devrimi. Hep yüzyüze iletişimle geçti. Savaşlar da, sevişler de, dövüşler de yüzyüze. Sanayi toplumunda sadece telefon, telgraf gibi buluşlar uzaktan iletişimi yarattı, ancak gene bunlar yüzyüze iletişimle sonlanıyordu. (Duman ve güvercinle iletişimler de yüzyüze iletişime götürüyordu.) Sanayi toplumunun sayısal (dijital) aşamaya gelmesiyle başlayan yaygın uzaktan iletişim biraraya gelmeseniz de uzun süre uzaktan özlem gidermek için çok çekici bir araçtı. Evde yalnız bile olsanız yüzlerini sanaldan gördüğünüz birçok dostlarınızla hergün iletişim içindesiniz.

Gerçek iletişimciler ve insanın ruhsal ve sosyal sağlığını konu edinenler yüzyüze iletişimi savunuyorlar ve bunun gerilemesini olumsuz bir gelişme olarak değerlendiriyorlardı. Halen de öyle. (Elbette yüzyüze iletişim daha insanidir, ancak uzaktan iletişimi de binbir yararı görmezden gelinmemelidir.) Ancak, korona salgını nedeniyle yüzyüze, hatta dokunarak iletişimin hastalık yayıcı etkisi nedeniyle iletişimcilerden hekimlere kadar herkese şimdi önerilen yüzyüze iletişimlerin olabildiğince sınırlandırılmasıdır. Bu ne anlama geliyor. Uzaktan, telefon ya da bilgisayarla her türlü iletişimi kurabilirsinizin teşvik edilmesi anlamına geliyor. Kıtalar arasında iletişimler kuruluyor, balkonlar arasında kuruluyor, ekranlar arasında kurulması serbest, ama artık yüzyüze iletişimi durdurmak zorundayız. Korona gerçeği bizleri istemediğimiz ve sınırlandırılmasını önerdiğimiz iletişim modelini teşvik etme noktasına getirdi. Değişti mi bu noktada sosyal çalışmanın gözlüğü? Değişti, değil mi?

Birbiriyle tanışmayanlar bile korona sürecinde merak dürtüsüyle Whatsapp’tan görüntülü konuşabiliyor. Eskiden haberciler uzaklardan haber alıp bizlere iletirlerdi. Görevleri buydu. Şimdi merak eden, Roma’da herhangi bir telefon numarasını açıp sorular soruyor ve söyleşebiliyor. Evlerinde yalıtık yaşayanlar için de öyle bir telefon herhalde eğlenceli olmaktadır ve olacaktır. Vakit anca böyle geçebilir 21 gün evde oturunca. Bir gün birbirlerine dokunmadan sevişmenin de yolunu bulurlar mı insanlar bu gidişle?

Sosyal çalışmacılar bu ironik gerçeği kavrayarak yeni çalışma yöntemleri geliştirmek zorundadır. Türkiye’de kimi meslektaşlarımın pek sevdiği “insana dokunmak” yaklaşımı artık egemenliğini, hiçdeğilse korona olgularında, geçerliğini yitirmiştir. Sanallaşıp birbirinden uzaklaşan, hatta Marks’tanberi “yabancılaşan insan”ın korona gündeminde yabancılaşım yoğunluğu artmıştır. Hem de öyle bir atmıştır ki, sadece ölüm korkusuyla kendiliğinden değil, sosyal çalışmacıların da önereceği bir yaşam modeline dönüşmüştür.

Bunun için artık sosyal çalışma da farklı çözümler üretmek zorundadır.

Gene ironik bir konu. Açıköğretime karşı olanlar bu noktadan sonra açık ya da uzaktan öğretimi içselleştirmek durumundalar. Çünkü büyük sermayenin de isteği ve hedefi o. Oraya gidiyor değil, gitti dünya artık. Okullar kapatılıyor, YÖK karar alıyor, uzaktan eğitimler (aslında kastedilen öğretimdir) veriliyor.  Video konferanslar ve onların donmuş kalıpları artık öğretim aracı. Bu alışkanlık isteristemez gelişecek ve yerleşecektir. Açıköğretimle niteliksiz işgücü üretiliyor (bu doğrudur) ve açıköğretimle yetişen “sosyal hizmet uzmanları” bizim iş bulmamızı tehdit ediyor korkusu anlamını yitirecektir. Çünkü uzaktan öğretim evlerinde oturan her yaştan insanı evde oturarak, uzaktan öğretimle – paralı – diploma alma kolaylığı sağlayacaktır. Demek ki dört yıl okuyup da “sosyal hizmetlerde uzman oldum” diyenlere düşen, çağın teknolojisinin getirdiği öğretim modelinin ortadan kaldırılması gibi çağa ve toplumsal gelişmelere ters düşen öneriler getirmek değil, bu yeni modellerin verimli ve nitelikli insan yetiştirmesi hedefşne uygun olarak değiştirilmesi yönünde öneriler getirmek olmalıdır. Şimdi bunun için çalışıyor bilimciler ve uygulamacılar. Bu gelişmeleri tersine çevirmek korkunç gerici bir hayal.

Bir başka konu örneği, yoksulluktur. Sosyal çalışmanın güncel ve temel konularından biridir yoksulluk. ABD’de okullar tatile girdi ama belirli okulların tatil edilmediğini, eğitimin sürdüğünü haber kaynakları belirtiyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü yoksul mahallelerdeki okullarda öğrencilere yemek veriliyor. Okul kapatılırsa çocuklar aç kalacak. Okul kapatılmıyor. Bu okullarda sosyal çalışmacılar daha yoğun çalışmalıdır. Hem eğitimin nitelikli sürmesine sosyal çalışma katkısı, hem çocukların sağlıklı beslenmesi ve bu arada çocukların virüs yaymalarını önleyici sosyal programlar geliştirerek.

Ya da tatile çıkan çocukların ne kadar evlere kapansalar da ana ve babalar çalıştığı için sokağa kaçmaları, virüsü yüklenip eve taşımaları ve evde kendilerine bakan daha büyük risk grubunda bulunan yaşlılara, nenelere dedelere bulaştırması konuşuluyor. Acaba çocukları okulda mı karantinaya alsak. Hem ders, hem koruma, hem yemek. Sosyal çalışma için büyük bir sorun, ancak, sosyal çalışma bu sorunun çözümünü bulmalıdır.

Sosyal çalışma insanlar arasındaki sosyal iletişimi sağlıklı boyutta geliştirme mesleğidir. Oysa büyük kentlerde sokakların ıssızlaştığı haberleri geliyor. Hatta İtalya’da bir söylenti, İçişleri Bakanlığı izinsiz sokağa çıkanlara 21 yıl hapis cezası öngörmeyi düşünüyormuş. 21 gün eve kapanmak istemeyenleri 21 yıl kapatma tehdidi de oldukça ironik, değil mi? İnsanlar evlere kapandı. İtalya’da İspanya’da, ABD’de.  Polis sokakta yakaladığına cezalar kesiyor. İzin kağıtları soruyor.

Evlerde, kapalı mekanlarda acaba insanlar ne tür yeni sosyal sorunlarla karşılaşıyorlar? Hangi evsel sosyal sorunlar daha hızla kabarıyor, zamanında nasıl sosyal önlemler alınabilir, sosyal hastalık kalıcılaşmasına dönüşmesi nasıl önlenebilir? Yeni sorular bunlar sosyal çalışma disiplini ve uygulaması için.

Daha toplumsal düzen boyutunda bir sorun da dükkanların yağmalanması. Türkiye, alışverişler hızlandı; belirli dükkanlarda raflar boşaldı diye biz böyle bir milletiz gibi özeleştirel yazılar yazılıyor. Yanlış. Orta sınıf insanların yağın olduğu her toplumda aynı şeyler yaşanıyor. Dünyanın her tarafında daha denetimsiz ve büyük oranda yaygın bu yağmalamalar. Kendinize tanetmeyiniz. Sosyal çalışmacı da bu duyguyla yaklaşırsa başvuranlarına, onlarla verimli iletişim kuramayacaktır.

Bu arada insanlar ölüm korkularını ve streslerini ürettikleri zekice fıkra, video ve benzeri gülünçlüklerle atmaya çalışıyorlar. Sosyal medyada video komiklikleri döndürülüyor. Bunların stresi azaltma rollerinin yanısıra yanlış yönlendirmeler sağlayabileceği de düşünülerek insanlara doğruların anlatılmasına öncüdür sosyal çalışmacı. Ona göre geliştirmeli kendisini.

Birebir insan ilişkileri de eski lezzetini yitirdi. Kuzey Kıbrıs’ta adaya gelen bir Alman turist gençkızda adadan çıkarken virüs belirlenince adada bu kızın ilişki kurduğu genç erkekleri saptayıp, iz sürmecesine toplayarak hastaneye yatırıyorlar. Kime yakınlaştığınız, kimle görüştüğünüz, öpüştüğünüz denetim altında artık. Bu tür sıkıntıların paratoneri de sosyal çalışmacı değil midir? Koruyucu önlemler ve mağdurları koruma temelinde?

İtalya’da, İspanya’da insanlar balkonlara çıkıp topluca şarkılar söylüyorlar, Ellerinde tefler, tencereler, çeşitli müzik aletleri, balkonlarda mahalle orkestraları kurup müzik yapıyorlar. Naralar atıyorlar, boşalıyorlar. Yürekleniyorlar. Şarkılar söylüyorlar. Sağlık elemanları balkonlardan toplu alkışa hedef oluyorlar. Sosyal çalışmacılar topluluklar, mahalle düzeyinde bu tür etkinlikleri desteklemeli, teşvik etmeli. Büyük moral kaynağıdır.

Evlerinde yalnızlaşan ve uzun süre böyle yaşayan insanlar birbirlerine telefonlar ediyorlar, iletişim kuruyorlar. Tanışıyorlar. Gereksinim bu sosyal sağlık için. İlerde bu tür tanışmaların kaçı aşka dönüşür, kaçı unutulup gider bir hoş anı olarak kalır, bilinemez. Bu tür gelişmeler sosyal etkileşimde yenilikler yaratacaktır. Salgın geçtikten sonra bu iki cinsiyetten biri atlayıp öbürünün yanına gitmeyi düşünür mü, gider mi yoksa birbirlerini bir daha isteseler de göremezler mi? Bilinemez ki? Belki de ulaşamadıkları sevdalar için sosyal çalışmacı desteği gerekseyebilirler.

Kaliforniya’dan bir gazeteci (Cüneyt Özdemir, You Tube) Roma’da tanımadığı birini telefonla arayarak, uzaktan görüşmeyle, evine kapanmış bir öğretmene soruyor. Sizin için bu işin en kötü yanı nedir? 21 günü evde geçirmenin zor yanlarını soruyor. Yanıt: Bitip bitmeyeceğin bilememek. İyi yanı nedir sizin için? Yanıt: İyi yanını bilmiyorum. İşe gitmeyi tercih ederim.

İnsanlar sadece alışveriş için sokağa çıkabiliyorlar; çıkıp bir yürüyüş yapmak, hava almak ya da temiz havada spor için sokakta yürümek yasak. Gezmek yasak. Böyle bir sosyal ortamın çözüm üreticileri bu günlerde sosyal çalışmacılar.

  • Sonuç

Bu tür örnekler sayısız uzatılabilir, sonuç çıkaracak o denli çok değişim ve değişinim örnekleri var ki Dünya yüzeyinde. Bunların herbiri yeni bir sosyal çalışma yaklaşımı için ayrı ayrı önemli verilerdir. Sadece geçici olacağını düşündüklerimiz de veridir, geleceğin yapılanmasının göstergesi olanları da…

Görüldüğü gibi sosyal düzen geçici de olsa değişmiştir, ancak sosyal etkileri daha uzun sürecektir. Bu süreç sosyal çalışmacılar tarafından çok iyi algılanmalıdır, sosyal yapıyı içselleştirebilmek adına.

Yukarıda kısaca değindiğim insanlardaki her boyutta sosyal değişiklikler sosyal çalışmacılara insana (başvurana) doğru yaklaşmak ve verimli çözümler bulmak için önveri olarak üzerinde düşünülecek değişme örnekleridir.

Nasıl ki uluslararası sosyal çalışma 50-60 yıl süren yardıma dayalı klasik sosyal çalışmayı artık rutine çekmiş ve yeni bakış ve anlayış geliştirmiştir; ulusaşırı sosyal çalışma da daha ileri bir sosyal çalışma arayışlarını gündeme taşımıştır, ABD ve Avrupa ülkelerinde. Bu konuda sürekli çeşitli seminerler, çalıştaylar, sempozyum ve kongreler yapılmaktadır. Oldukça da yolalınmıştır.

Bu süreçte gündemde yeni yöntem ve teknikler geliştirilmesi de vardır ve geliştirilmektedir. Klasik yöntemlerin model ve teknikleri değişmektedir.

Örneğin artık sosyal çalışma yalnız yaşayan insanlar için, korku ikliminin insanları için yeni uğraşı modelleri geliştirmelidir, geliştirecektir.

Korona olgularında sosyal çalışmaların yerel mi, ulusal mı, uluslararası mı, ulusaşırı mı yoğunlaşması gerektiği, yoğunlaşacağı; hangi ülkelerde hangi yöntemlerin daha etkili olacağı, sosyal çalışmaların hangi aşamada daha etkin çalışma yapabilecekleri gelişmiş ülkelerde çeşitli platformlarda hemen hergün tartışılmaktadır. Evrensel korona olayından sonra korona olgusu nedeniyle geçici de olsa ortaya çıkan yeni sosyal düzenin yarattığı sosyal sorunların çözümünde de sosyal çalışma sorular soracak, yeni çözüm yoları arayacak, çözüme giden teknik, yöntem ve modelleri bulacaktır.

Bu kapsamda, son günlerde sıkça kullanılan sosyal uzaklık (sosyal mesafe) önerilerinin oluşturacağı yeni ilişkiler düzeninin ilk muhatabı sosyal çalışmacılardır. Çünkü sosyal ilişkilerde böyle bir yeni yapılanma onların mesleki uygulama alanı içindedir.

Koronadan sonra bir kısım sosyal çalışma kuramları değişecektir. Çünkü sosyal kuramlar maddi yardım kuramlarının önüne geçmede egemenlik saplamıştır. Varolan kuramlardan birkısmının ilkeleri, önerileri eskiyecektir. En azından bir süreliğine, ama o yöne giden gelişme bunu uzun evreli kılacaktır. Örneğin “yaşam alanı kuramı” (Lebenswelttheorie) daha da değer kazanacaktır. Tartışmalarla varsıllaşacak, daha da gelişecek ve tabanlanacaktır.

Korona olayının yarattığı daha uzun süreli oluşacak olan sosyal düzende de tartışmalar korona gerçeğine uygun olarak ulusaşırı boyutta ilerlemeyi sürdürecektir. Bu tartışmalar yapıldıkça sosyal çalışmanın yeni işlevleri daha da ortaya çıkacaktır. Sosyal çalışma akademi ve uygulama düzleminde koronanın yarattığı sonuçlarla ilgili tartışmaların daha da derinleşeceği kesindir. Ve sosyal bir meslek sosyal sorunlara yönelik tartışmalarını derinleştirdikçe varsıllaşır ve varsıllaşacaktır.

Sosyal çalışmacılar Türkiye’de de hem sağlık alanında, hem eğitim, hem çalışma ve sosyal güvenlik alanı ile adalet alanında ve ayrıca, bu dört genel alanın dördünün de içinde yaşam bulan kendine özgü bir alan olan sosyal hizmet alanında da yeni bakışlara, yeni anlayış ve yaklaşımlara muhtaçtır. Kendilerini yenilemeye zorlamaktadır korona kendilerini.

Hükumet, sağlık örgütleri, Türk-İş ve daha birçok kurum ve STÖ’ler, kendi iktidar alanı içindekilere “Korona virüsüne karşı önlemlerinizi alın” çağrıları yaparken, vidyolar çeker, farkındalık ve bilinçlendirme çalışmalara yaparken sosyal çalışmacılara bu konuda yapacak birşey düşmeyeceğini düşünebiliyor musunuz?

Kaynakça

Kreft, Dieter; C. Wolfgang Müller (Hg.), 2010, Methodenlehre in der Sozialen Arbeit, München; Basel: Ernst Reinhardt Verlag.

Tomanbay, İlhan. “İnsan İlişkilerinin Öneminin Güçlendirilmesi; World Social Work Day 2020 = Dünya Sosyal Çalışma Günü 2020”, İlhan Tomanbay Resmi WEB Sayfasında, 18 Mart 2020

NOT: Metinde geçen birçok örnek, elektronik ve basılı gazetelerden ve sosyal medyadan edinilmiştir. Bunları (a) bu tarih dönemini gözeterek internete gören herkesin görebileceğini düşünerek, (b) okuma hızını düşürecek ve okuma akışını yavaşlatacak yoğunlukta bir kaynakça bağlacı yüklemeyi uygun bulmadığım ve (c) kaynağını düşünenlerin düşündükleri, kaynağa konu olan verilmiş örneklerin çok da tanıtlanma gereği olan olgular olmadığını düşündüğüm için kaynakçayı internet adresleriyle doldurmak istemedim.

(18 03 2020, Istanbul; Ankara)

*

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir