ATATÜRK VE KEÇİÖREN


İlhan TOMANBAY

“Ankara’da nereye baksanız, nereye gitseniz, kiminle konuşsanız, Atatürk’ten bir iz, bir anı bulursunuz.

“Karlı bir kış gününün erken saatlerinde Keçiören’-deki Atatürk Verem Sanatoryumun bakımsız yolunu tırmanırken yine kafamda düğümlenen bir takım soruları cevaplandırmaya çalışıyordum:

“Neden, bu hastane silsilesine Atatürk Verem Sanatoryumu demişler?”

“Recep Peker’in evini geçmiştim. Yoldaki karlar biraz daha artmış, tipi de şiddetlenmişti

“Dostlarım, dünü yaşayan kişilerle konuşup bu istifhamı ortadan kaldırmaya çalıştığım sırada Birinci Millet Meclisi üyelerinden ….. Beyle karşılaştım. Yıllar ve yılların yıpratıcı tesirleri hiç bir şekilde ona tesir edememişti. Şehre iniyormuş, döndük. Eve girdik. Sıcak bir şömine karşısında çatırdayarak yanan odunları seyrederken o kafamdaki soruları dağıtan izahatını vermişti bile….

“Atatürk, sık sık ziyaret ettiği silah arkadaşı ve yaveri Cevat Abbas’ın evinde: “Ne güzel havası var buranın! [Keçiören’i kastediyor.] Adeta limonata gibi. Çankaya’nın havası sert geliyor.” demiş ve istirahat edebilmesi için burada şahsına bir köşk yaptırmak istediğini açıklamıştı.

“Sonra, evet sonra Atatürk, 1938 yılı içinde rahatsızlandı, hastalığı ilerledi. Bu sözünü hatırlayan yakınları Dolmabahçe’den Ankara’ya naklinin daha uygun olacağını düşünerek faaliyete geçtiler. Recep Peker’in evinin bahçesine bir takım rasat aletleri getirdiler. Başına bir de memur koydular. İki ayda buranın (Keçiören) Atatürk’e yararlı bir havaya sahip olduğunu anladılar. Acele bir köşk yapılmasına karar verdiler. Planlar, projeler hazırlandı. Ama ne kadar geç kalınmıştı. Ata’nın ömrü vefa etmedi.

“İşte bu sebepledir ki Atatürk’ün bir köşk yaptırmayı düşündüğü mahalle Atatürk Sanatoryumu yaptırıldı. Eskiden burada, kerpiç-ahşap karışımı bir bina vardı. Daha önceleri Ermeni Kilisesi olarak kullanılan bina birinci cihan harbi sırasında Jandarma okulu olarak kullanılmıştı.

“Atatürk’ün huzur ve şifa aradığı yamaçlarda şimdi, vatan çocuklarının ciğerlerini kemiren mel’un bir hastalığın önlenmesine çalışılmaktadır.”

Bu yazı Said Arif Terzioğlu’nun İnsancıl Atatürk adlı kitabından alınmıştır. (Ak Kitabevi, Istanbul. 1964, 45-46). Yazının sosyal hizmet uzmanları için önemi, anlatılan yerin Keçiören olmasındadır. Bilindiği gibi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Akademi iken 1971 yılında Fatih Caddesi 195 numaraya, kendi binasına taşınmıştı. Halen öğretimin sürdüğü bu adreste, yazıda adı geçen Başbakan Recep Peker’in köşkü vardı. Çok yazık ki, bu tarihsel köşk yıkılarak yerine bugünkü Sosyal Hizmetler Yüksekokulu binası dikilmiştir. Oysa, varolan alan içinde köşk, örneğin Sosyal Hizmetler Yüksekokulu yönetim binası ya da bilgisayar ya da seminer binası olarak korunabilir, hatta Yüksekokulun bir hizmet projesi anlayışı içinde bir uygulama kreşine sıcak bir mekan olabilirdi ve bu tarihsel binanın izin verdiği ölçüde çevreye uygun bir bina projelendirilebilirdi. (Aynı, Atatürk Bulvarı üzerinde eski Cumhurbaşkanlarından Celal Bayar’ın evinin korunarak onun arkasına, gölgeliğine modern dev GAMA-GÜRİŞ binasının yapılmış olması gibi.) Bu bütünsel düzenleme hem tarihsel binanın değerini korur, hem yeni binanın değerini arttırırdı. Bu anlayış Camillo Sitte’nin kentçilik anlayışına uygun olurdu. (Bkz: Tomanbay, İlhan. “Sosyal Yaklaşımlı Mekansal Kent Düzenlemesi, Ankara ve Bir Kentbilimci: Camillo Sitte. iç: Prof. Dr. Sema Kut’a Armağan. HÜ SHY Yayını, 1999). Sıcak, daha eğitsel ve dinamik bir öğretim mekanı oluşturulabilirdi. Hem de tarihsel bir binanın korunmasıyla SHY mekanı tarihsel ve anlamlı bir değer kazanır, turistik bir ziyaret mekanı olarak tanınabilirdi.

Yukarıdaki yazıdan Sanatoryumun Atatürk’ün yönlendirmesiyle kurulduğunu anlıyoruz. “Birtakım rasat aletlerinin” getirildiği, başına bir memur koyduğu. Havasının Atatürk’e yararlı bir hava olduğunun anlaşıldığı “Recep Peker’in evinin bahçesi” denilen yer bugünkü Sosyal Hizmetler Yüksekokulu‘nun bahçesidir. Ömrü yetseydi, “şahsına bir köşk yaptırmak istediği” yer de büyük bir olasılıkla aynı bahçe olacaktı.

Atatürk’ün havasını beğenip özlem duyduğu Keçiören’in eski dokusunu korumak görev olmalıydı. Değer arttıran bir görev. Keçiörenliysek eğer Cevat Abbas’ın evi nerede idi, yerini bulmalıyız. Peker’in köşkünün fotoğrafını bulup okulun duvarına asmalıyız, öyküyü anlatan bir plaka ile[1].

Yazı bu kadar. 1999 yılında yazılmış.

Yukarıdaki makalenin sonunda yapılan öneri maalesef hiçbir zaman hiçbir dilde yankı bulmamıştır. Keçiören’den ayrılıyoruz adlı yazıya kısa bir süre sonra geribildirim olarak SHUD grup sayfasında Keçiören’deki yapının müze yapılması önerisini getiren bir meslektaşımızın bu güzel önerisi kuşkusuz gerçekleştirilemeyecek bir öneridir, sadece bir güzel dilektir. Ancak, 1971-2010, yani 29 yıl etkin yaşayan, soluk alıp veren bir yükseköğrenim yapısında, zamanında, yukarıdaki öneri gerçekleştirilseydi, güzel duygularıyla müze önerisini getiren arkadaşlarımız ve tüm binaya girip çıkanlar için hem bilgi hem vefa dolu bir köşenin bulunması birçoğumuzda bulunan anıların depolanması duygusunun kısmen de olsa doyurulmasını sağlamış olacaktı. Bunun yanısıra, duvarları bunun gibi uygun başka resimlerle, tablolarla, sosyal içerikli afişlerle süslenen bir yapı hem öğrenciler, hem ziyaretçiler için hem bilgilendirici, hem meslek üzerine kültürleyici ve hem de estetik bir güzellik aşılamasıyla çok yönlü işlev yerine getirmiş olacaktı. Böyle iki fotoğraf koymanın, anı plaketi takmanın, bir tarihi görünür kılmanın ciddi bir masrafı da yok, bu büyük bir yatırım da değil… Öğrenciler içinde okuduğu yapıyı ve ortamı daha iyi anlamlandıracak ve seveceklerdi. Çevrelerine, yaşadıkları ortama ve bu sinerjiyle mesleklerine daha derin ilgi duyacaklardı. Olmaz demeyiniz. Sosyal çalışmacıların meslek başarıları için kaynak araştırması yapma becerisi kadar çevrelerini iyi tanımaları ve çevrelerine ilgilerinin uyanık olması da önemli bir özelliktir. Böyle bir atmosferde okulunu ve mesleğini seven öğrencilerin sayısı kendiliğinden, hem de çok yüksek olacaktı. 30 yıl çıplak bir binada mesleğin ne olduğunu kavramaya çalışmakla geçti. Bu tür inceliklerin ortamımızda neden kabul görmediğini bunca yıldır anlayabilmiş değilim. Yanıtı anlayanda…

(19 10 2010, Ankara)

Kaynaklar

Terzioğlu, Said Arif. İnsancıl Atatürk, Istanbul: Ak Kitabevi, 1964, s. 45-46.

Tomanbay, İlhan. “Sosyal Yaklaşımlı Mekansal Kent Düzenlemesi, Ankara Ve Bir Kentbilimci: Camillo Sitte”. iç: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL HİZMETLER YÜKSEKOKULU. Prof. Dr. Sema Kut’a Armağan – Yaşamboyu Sosyal Hizmet, Ankara: H.Ü. SHY Yy. 1999, s. 324-333


 (*) Bu makale SABEM dergisinin Mayıs 1999 sayısında yayınlanmıştı (s. 3). 21 06 2010 günü sosyalhizmetuzmani.org’da yayınlanan Keçiören’den ayrılıyoruz adlı yazımda geçen ilgili bilgiler nedeniyle kimi meslektaşlarımdan aldığım geribildirimlerde bu konuya büyük ilgi duyulduğunu gördüm ve bu konuda yeni bilgi isteyen arkadaşlarım oldu. Bu nedenle, 11 yıl önce yayınlanmış makaleyi ilgilerinize tekrar sunmak istedim.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir