20 HAZİRANLAR VE İNSANLIK SORUNU ve SGDD 20 Haziran Etkinlikleri
Prof. Dr. İlhan Tomanbay
SGDD Genel Başkanı
2006 yılında SGDD tarafından 20 Haziran
Dünya Mülteciler Günü
için yazdığım yazının altında ondan bir
yıl önce
gene derneğimiz tarafından düzenlenen ve bundan bir yıl önce
20 Haziran 2005 günü düzenlenen
etkinlikleri anlatan
ve tarafımdan yazılan bir haber yazısı ekledim.
Bu yazı ve haber Umuda Doğru Dergisi dışında
o dönemin SGDD WEB sayfasında yayınlanmıştır.
2001 yılındanberi her yılın 20 Haziran’ı Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (Merkezi Cenevre) aldığı kararla tüm dünyada “Dünya Mülteciler Günü” olarak anılıyor. O yıldanberi Türkiye’de de Ankara’da bulunan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Biriminin düzenlenmesine öncülük ettiği programlarla anılıyor.
20 Haziranlar bir şeye dikkat çekmek istiyor.
Gündelik yaşamda, hiçbirimizin dikkatini ve hatta ilgisini çekmeyen bir konuya dikkat çekmek istiyor.
Öz ülkesinde siyasal ve kültürel nedenlerle barınma olanağı ortadan kalktığı için öz ülkesini terk etmek zorunda kalan, hiç istemediği halde, zulümden kurtulmak için, canını kurtarmak için, siyasal baskıdan ve işkenceden bezdiği için kalıcı olduğu ve olması gereken toprakları, öz yurdunu terk ederek bir başka ülkeye sığınan insanlara dikkat çekmek istiyor.
Bu insanları yapayalnız düşünmeyiniz. Bu insanların ya geride zulüm, baskı ve işkence ortamında kalan ya da bırakılmak zorunda kalan anaları, babaları, eşleri, çocukları, canı gibi sevdiklerini de düşününüz. Ya da binbir meşakkat içinde binbir güçlükleri çektirerek yanında taşıdığı, bir bilinmez ülkeye onları da çekip götürdüğü yakınları var. Onların ya çektikleri ya çekecekleri zulüm, işkence, baskı var ya da; gidilen bilinmezler ülkesinde çekecekleri can bezdiren sıkıntıları var. Yani, bir insanın derdi onunla birlikte sürüklenen birçok insanın derdi aynı zamanda.
Gel de yok say bu insanları.
Bu insanların salt çıkış ülkelerinde başlarına gelenler değil; salt bu insanların kaldıkları kaynak ülkelerinde yakınlarının başlarına gelenler değil;
Bu insanların salt sığındıkları ülkede başlarına gelenler değil; salt bu insanların sığındıkları ülkede yakınlarının başlarına gelenler değil;
Bu insanların sığındıkları ülkelerinin de bu insanların sığınmalarıyla ilgili olarak çektikleri var, çekecekleri var. Ekonomilerine yük var; toplumlarına sorun geliyor; mahallelerinde gerilim yaşanabiliyor.
Yani iki taraflı bir sorun bu.
Bu iki taraflı soruna nasıl yaklaşmalıyız? Gelenler açısından mı, çıkılan ülke açısından mı? Bunları alan ya da almak zorunda kalan ülke açısından mı?
Herhalde bunu öncelikle “insanın sorunu” olarak ele almak zorundayız. Önce insan. Böyle görmek gerek. Sonra ve ama bağlamında sığınılan ülkenin sorunu. Ama herhalde o sığınılan ülkenin yönetiminin çözmek zorunda olduğu bir sorun. Eline düşmüş bir sorun. Çözemezse ülkesinde büyüyecek bir sorun. Yerel düzeyde de ulusal düzeyde de büyüyebilecek bir sorun. Çözemezse uluslararası ilişkilerine olumsuzca yansıyacak bir sorun.
Sorunun bu boyuttaki çözümü bu insanları topraklarından çıkartmak değildir. Bu insanları ya gitmek istedikleri ülkelere gitmelerini sağlayarak ya özülkelerine can korkusu duymayacakları ortamın yaratılmasıyla geri yollayarak ya da girdiği ülkede toplumla kaynaştırarak üretici durumuna getirerek çözülecek bir sorun. Çok boyutlu ama üzerine ciddiyetle eğilinmesi gereken bir sorun.
Bu nedenlerle hiçbir ülke sığınma sorununa sığınmacıları sorunlarına gözlerini kapama hakkına sahip değildir; olamaz. Görmezden gelinen her sorun gün gelir gözlerini kapayan insanın kendi bünyesinde sancılara ve yaralara yol açmaya başlar.
Ülkenin hiçbir sorununa göz kapama hakkına sahip değiliz, aslında. Daha büyük sorun var diye küçük gördüğümüz bir başka soruna göz kaparsak eğer, gün gelir o göz kapadığımız “küçük” sorun ülkenin en baş ağrıtan sorunlarından biri oluverir.
Pisliklerin halı altına süprülmesi ile odanın temizlenmiş olmayacağı gibi.
Küçük kıvılcımları da büyük yangınlar kadar ciddiye almazsak birgün o kıvılcım alev alır; hızla büyüyerek etrafı yakmaya başlar. Elle yokedilecek bir kıvılcımı ciddiye almadığımız zaman onun büyüyen alevine gün gelir itfaiye yetiştirememe sıkıntısı yaşanabilir.
Bir bireyin sorununun bir toplumun sorunu olduğunu kabul etmeliyiz. Bu anlayış sosyal devletin gereğidir ve temelidir.
Sorunları kategorize eder ve şu önemli şu önemsiz diye ayırmaya başlarsak gün gelir hangi sorunun daha önemli hangisinin daha önemsiz olduğunu ayıramayacak duruma gelebiliriz.
Bir ülkede bir sorun varsa bilinmelidir ki o sorun diğer sorunları da ortaya çıkaran bir ortamın ürünüdür. Hiçbir sosyal sorun varolan toplumsal yapı ve toplumsal konumdan bağımsız olamaz. Bir sosyal sorun üreten toplumsal yapı başka sorunları da üretecek kapasiteye zaten sahip demektir. Sosyal sorun toplumsal yapı ile yüzdeyüz ilişkilidir.
Bu nedenle küçük büyük, uzak yakın demeden toplumda görülen tüm sosyal sorunlara aynı ciddiyet ve hızda erişme bilgi, beceri, program, donanım ve kararlılığına sahip olunmalıdır.
Sığınma ve sığınmacı sorunu bugün Türkiye için en önemsiz bir sorun olarak görülebilir; hatta hiç görülmeyebilir. Ancak sosyal devlet küçük sorun büyük sorun, bugünün sorunu geleceğin sorunu, bizim sorunumuz başkasının sorunu demeden insanı huzursuz ve hasta eden tüm sorunlara aynı donanım ve kararlılıkla giden devlet demektir. Gerçekten de, bir soruna müdahale edilmesi kısa evrede ona bağlı, uzun evrede ondan bağımsız birçok başka çıkmış ve çıkacak sorunun da ya ortadan kaldırılması ya ortaya çıkmasının önceden önlenmesi demektir.
Bu düşüncelerin tartışılması bile toplumu rahatsız eden sorunlara ilgi gösterilmeye başlanmasının işaretidir. Bu ilgilenmeye başlama birçok bilindik bilinmedik sorunun da ya önlenmesi ya zaptedilmesi, ya da denetim altına alınmasının kolaylaşması demektir.
10 07 2006, Umuda Doğru Dergisi, Ankara
20 Haziran Etkinlikleri
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü kapsamında, başta Ankara olmak üzere İstanbul ve Van’da çeşitli etkinlikler gerçekleştirildi. 12 Haziran Günü, Ankara’nın Sirkeli Beldesi’nde ağaç dikme kampanyası düzenlendi. “Sığınma Ormanı” için fidanlar dikildi.
13 Haziran Günü Ankara Barosu Eğitim Merkezi’nde, “Mülteci Hukuku Paneli” yapıldı. Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği Başkanı (SGDD) Prof. Dr. İlhan Tomanbay, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nden (BMMYK) Işıl Tokcan, Uluslararası Af Örgütü’nden (Amnesty International) Yrd. Doç. Dr. Levent Korkut, Mazlum-Der’den Ayhan Bilgin ve Ankara Barosu’ndan Nedim Yüca, mülteci konusunu sadece hukuk değil sosyal boyutuna değinerek tartıştılar.
18-19 Haziran tarihleri arasında ise Dikmen Vadisi’nde etkinlikler düzenlendi. 18 Haziran Cumartesi günü açılış resepsiyonuyla başlayan etkinlikler süresince BMMYK arşivinden Mülteci Fotoğrafları, Mülteci Çocukların yaptığı resimler, göç karikatürleri sergilendi. Resepsiyon devam ederken sürpriz bir etkinlik gerçekleştirildi; mültecilerin kaçışını ve sınırdan geçişini işleyen gösteriyi katılımcılar ilgiyle izledi.
Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD), Mazlum-Der ve Uluslararası Af Örgütü’nün de bulunduğu sivil toplum kuruluşları standlar açtı. Kızılay, yardım çalışmaları yürüttüğü yerlere götürdüğü çadırlardan açtı ve mobil mutfak kurdu. Etkinlikler boyunca, Gazi Üniversitesi Dans grubu, ODTÜ Eşli Danslar Topluluğu, BUPHS Jazz Grubu, ANKAPELA, Art-Niyet Müzik Grubu, TRİTON Müzik Grubu, Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası etkinliklere renk kattı.
Dünya Mülteciler Günü kapsamında düzenlenen etkinliklerden bir diğeri ise Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Avrupa Birliği (AB) Uyum Komisyonu Toplantı Salonu’nda yapıldı. TBMM AB Uyum Komisyonu, İçişleri Bakanlığı ve BMMYK’nın katıldığı toplantıda, Parlamento komisyonlarına Türkiye’nin Sığınma ve Göç konularındaki hazırlıkları anlatıldı.
1-2 Temmuz tarihleri arasında düzenlenen 4. ODTÜ Uluslararası İlişkiler Konferansı’nda da göç konuları ele alındı. Türkiye’deki sığınmacı ve göçmen politikalarıyla ilgili yeni gelişmeler bir panelde tartışıldıktan sonra konun ayrıntıları üzerine beyin fırtınası gerçekleştirildi.
07.07.2005