Türk Toplumbilimcileri
Prof. Dr. EMRE KONGAR
Prof. Dr. İlhan Tomanbay
İçindekiler
1. Aile Çevresi, Doğumu ve Evlilik Yaşamı
2. Öğrenim Yaşamı
3. Meslek Yaşamı
3.1. Akademik Yaşamı
3.2. Sosyal Çalışma Disiplini Yılları
3.3. Gazetecilik ve Kamu Yöneticiliği Yılları
3.4. Televizyon Performansları
3.5. Aldığı Ödüller
4. Özel Yaşamı ve Kişiliği
5. Yapıtları
5.1. Yazıları
5.2. Kitapları
6. Türk Sosyolojisindeki Yeri
- Kongar ve Toplumsal Yapı
- Atatürk Çalışmaları
- Aile Yazıları
6.4. Siyasal Denemeleri
7. Kitaplarının Tanıtımı
7.1. İzmir’de Kentsel Aile
7.2. İnsanı Yönlendirme ve Sosyal Hizmetler
7.3. Cavit Orhan Tütengil
7.4. Kültür Üzerine
7.5. Türk Toplumbilimcileri 1
7.6. Türk Toplumbilimcileri 2
7.7. Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği
7.8. Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk
7.9. Demokrasi ve Kültür
7.10. Kültür ve İletişim
7.11. 12 Eylül Kültürü, (Kültür Üzerine 4)
7.12. Atatürk Üzerine
7.13. Üniversite Üzerine – Üreten, Çağdaş Üniversiteye Doğru
7.14. Türkiye Üzerine Araştırmalar
7.15. Demokrasi İşçinin Ekmeğidir
7.16. Yaşamın Anlamı
7.17. Hocaefendi’nin Sandukası
7.18. İstanbul Halkının Günlük Yaşam Biçimi ve Tüketim Davranışları Araştırması
7.19. İstanbul Tüketicisinin Perakende Alışveriş Alışkanlıkları
7.20. Yirmibirinci Yüzyılda Dünya, Türkiye ve Kamuoyu
7.21. İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal Yapısı (2 Cilt)
7.22. Ben Müsteşarken
7.23. Demokrasi ve Laiklik
7.24. 21. Yüzyılda Türkiye
7.25. Yamyamlara Oy Yok
7.26. Konsantremi Bozma
7.27. İstanbul Halkının Yaşam Biçimi ve Sorunları
7.28. 28 Şubat ve Demokrasi
7.29. Kızlarıma Mektuplar
7.30. Küresel Terör ve Türkiye
7.31. Demokrasi ve Vampirler
7.32. Yozlaşan Medya ve Yozlaşan Türkçe
7.33. Babam, Oğlum, Torunum – 100 Yıllık Öykü
7.34. Tarihimizle Yüzleşmek
7.35. Trajikomik
8. Sonuç
EK: Kitaplarının tam listesi
Kaynakça
1. Aile Çevresi, Doğumu ve Evlilik Yaşamı
Profesörlük sanını kitaplarında, yazılarında ve iletişimlerinde kullanmadığı için sadece ad ve soyadı ile tanıdığımız Emre Kongar’ın tam adı Reşit Emre Kongar’dır. Reşit Emre Kongar 13 Ekim 1941’de Istanbul’da, Çarşıkapı semtinde Yeniçeriler caddesi üzerindeki Pekit Evi adlı apartmanda doğdu. Kapalıçarşı’nın ana caddesindeki çeşmenin önündeki kapısının karşısına gelen bu apartman, bugün yandaki parsel ile birleştirilmiş ve restore edilmiş bir biçimde Ziraat Bankası olarak hizmet vermektedir.
Kongar, Ankara’ya Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne gidene kadar, kışları orada oturduklarını, yazları Çengelköy’deki Vahdettin’in Köşküne taşındıklarını, böylelikle kışları kentin, yazları doğanın içinde büyüdüğünü kendisiyle yapılan röportajlarda belirtiyor (Çetin, kariyer.net) (2005/2, 78).
Annesi Mesude Kongar ile babası İhsan Kongar’dır. İkisi de felsefe öğretmenidir. Babası İhsan Kongar Şişli Terakki ve Pertevniyal liselerinde felsefe öğretmenliği yapıyordu. Annesi Mesude Kongar da Zapyon Kız Lisesi felsefe öğretmeni idi. Bir süre Şişli Terakki Lisesi’nde de felsefe öğretmenliği yapmıştı. Kongar, Şişli Terakki Lisesi’nde yatılı olarak ilk, orta ve lise öğrenimini tamamlıyor.
Kongar’ı ilk gençlik yıllarında en derinden etkileyen olay kendisinden altı yaş büyük olan ağabeyinin trajik ölümüdür. 1956 yılında çok sevdiği ağabeyi dağdan düşerek ölmüştür. Bu olay tüm ailenin yaşamını derinden etkilemiştir.
Kongar 1963 yılında Ankara’da evlenmiştir. Üç çocuğu olan yazarın eşi Yozgatlı bir öğretmen ailesinden gelen, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki sınıf arkadaşlarından Bilgi Hanım’dır. Biri oğlan ikisi kız çocuk sahibi olan yazarın ilk çocuğu Kağan, 1968 yılında, ikiz kızları Elif ile Ebru ise 1974 yılında doğmuştur. Kongar, babasını ağabeyinin ölümünden tam iki yıl sonra, onun öldüğü günde, 1958 yılında, annesini 1974 yılının 26 Şubat’ında yitirmiştir.
Babasının Istanbul’un edebiyat çevreleriyle sıcak ilişkisi, evlerine gidip gelen zamanın ünlü edebiyatçıları, düşünürleri Kongar’a seçkin bir düşün çevresinde büyüme şansını vermiştir. Bir anısında şişman Yahya Kemal’in, bir at arabasıyla Vahdettin’in köşkündeki yazlık evlerine gelirken, zorlanan ata destek olmak için babası ve ağabeyi ile birlikte arabayı ittiğini anlatır. Evlerine gelen edebiyatçıların yemek sohbetlerinde sanat ve edebiyat üzerine söyleşilerine tanık olmuşluğu geleceğini biçimleyen önemli olgulardan biridir.
2. Öğrenim Yaşamı
Öğreniminin ilk iki yılını Çarşıkapı semtindeki Balipaşa ilkokulunda, üçüncü sınıftan itibaren ilkokulu, ortaokulu ve liseyi yatılı olarak Şişli Terakki Lisesi’nde tamamladı. Kazandığı sınav onun yolunu Ankara’ya yöneltti. Toplumbilimci olmak için iktisat öğrenmeyi gerekli gördüğünden Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye İktisat Bölümü’nde okudu ve 1963 yılında mezun oldu.
1964 yılında Birleşmiş Milletler bursu ile Amerika’ya giderek Michigan Üniversitesi Sosyal Çalışma Yüksekokulu’ndan M.S.W. derecesi ile mezun oldu. Yüksek lisans yaptığı sosyal çalışma (social work) o günlerin Türkiye’si için henüz hiç bilinmeyen bir disiplin idi. Sadece, ileriki bölümlerde ele alacağım lisans düzeyinde bir yüksekokul vardı.
Türkiye’ye dönünce, 1969 yılında Hacettepe Üniversitesinde doktora tezini verdi. Tez konusu bir alan araştırması olan “İzmir’de Kentsel Aile” idi. Çalışması 1972 yılında Sosyal Bilimler Derneği tarafından yayınlandı.
Aynı üniversitede 1976 yılında doçentliğini tamamladı ve Sosyal Çalışma Yüksek Okulu’nun dönüştürülmesiyle kurulan Sosyal Çalışma Bölümü’ne başkan olarak atandı. Doçentlik tezi “Toplumsal Değişme Kuramları” idi. Bu alanda yazdığı kitaplar üniversitelerde ders kitabı olarak bugün hala okutulmaktadır.
1981 yılında Devrim Tarihi ve Toplumbilim Kuramları açısından Atatürk adlı teziyle Hacettepe Üniversitesi tarafından profesörlüğe yükseltildi.
3. Meslek Yaşamı
3.1. Akademik Yaşamı
Kongar’ın meslek yaşamında birinci dönem akademiaya hazırlanma dönemidir. Anılarında anlattığı gibi bu akademik yaşamın temel birikimini gençlik dönemindeki disiplinli ve yoğun çalışmaları ile sağlamıştır. Ancak Siyasal Bilgiler Fakültesi çıkışlı Kongar sosyoloji eğitimi görmek için gittiği ABD’de yeni bir meslekle ve onun eğitim modeliyle tanışmıştır. Bu meslek İngilizce adıyla “Social Work”, eğitimi “Social Work Education”dur. 1966 yılında Amerika Michigan Üniversitesinde ülkesi için yepyeni olan bu mesleğin yüksek lisans eğitimini alarak Türkiye’ye dönmüştür.
İngiltere’de aldığı ve o zaman için Türkiye’nin tamamen yabancısı olduğu bu eğitim kısa zaman sonra Kongar’ın yaşamına özel bir yön verecek, özellikle akademik yaşamında önemli bir hareket noktası oluşturacak ve bir ölçüde geleceğini biçimlendirecekti. Bu konuya bir sonraki bölümde değineceğim.
Kongar’ın Türkiye’ye döndüğü yıl çalışma yaşamına ve akademik yaşama başladığı yer Hacettepe Üniversitesi’dir.
Türkiye’ye döndüğünde Hacettepe Üniversitesi’nde Mezuniyet Sonrası Fakültesi Dekanı Prof. Nusret Fişek ile görüşmüş ve onun tarafından İhsan Doğramacı’ya tanıştırılarak bir Tıp Fakültesi’nden bir üniversiteye dönüşmek için sosyal bilimler alanındaki örgütlenmesini tamamlamak isteyen üniversiteye, Sosyal Çalışma Yüksek Okulu’nu kurmak üzere alınmıştır. (Daha sonra 1980 askeri darbesinde ve YÖK’ün kuruluş döneminde Doğramacı ile bütünüyle ters düşecek ve üniversiteden ayrılmak zorunda kalacaktır.)
Bu görevle, Rektörlüğe bağlı olarak “Sosyal Çalışma Yüksekokulu”nu kurdu. 1967-1968 öğrenim döneminde kurduğu bu yüksekokulun ilk müdürü olarak göreve başladığı zaman 27 yaşındaydı. Bu yükseköğretim kurumu, yukarıda andığım “Sosyal Hizmetler Akademisi”nden sonra Türkiye’nin ikinci, üniversite çatısı altında kurulan Türkiye’nin ilk sosyal çalışmacı yetiştiren yükseköğretim kurumudur. Böylece meslek yaşamı başladı.
Rektörlüğe bağlı olarak kurulan yüksekokul iki yıl sonra (1969-1970) öğrencilerin istemleri üzerine Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi içinde bölüm olarak yeniden yapılandırıldı. Yeni adı da “Sosyal Çalışma Bölümü” oldu. (Cılga, 2007)
Sosyal Çalışma Bölümü 1971 yılında ilk mezunlarını verdi. İlk mezun verdiği yıl toplam 26 öğrencisi vardı. Bölüm öğrencileri için aynı yıl alınan bir kararla dört yılını bitiren öğrenciler için isteğe bağlı olarak bir yıl da İngilizce hazırlık okuma fırsatı ortaya çıkınca 26 öğrenciden altı kişi mezun olmayı, 20 kişi İngilizce hazırlık okumayı seçtiler. Gerek ilk mezunlar olan altı, gerekse bir yıl sonra mezun olan 20 öğrenciden hiçbiri işsizlik sorunu yaşamadı ve farklı yerlerde iş buldular. (agk)
1968 yılında Bölüm’de doktora programı da başlatıldı.
Sosyal Çalışma Bölümü 1971-1972’de Sosyoloji Bölümü ile bütünleştirildi; alt program oldu. 1975-1975 öğretim döneminde Bölüm Hacettepe Üniversitesinin o tarihlerde yeni oluşturulan Beytepe yerleşkesine taşındı. Daha bağımsız bir konum kazandı. Ve Kongar bu Bölüm’e yeniden öğretim görevlisi olarak atandı.
1971’de 12 Mart asker müdahalesinin ardından Bölüm başkanlığından alındı, Ev Ekonomisi Yüksekokulu’na öğretim görevlisi olarak atandı ve kısa bir süre sonra askere gitti.
Askerdeyken Türkiye’de siyaset değişmiş, Ecevit Başbakan olmuştu.
Askerlik hizmetini yaptıktan sonra değişen siyaset koşullarında, yeniden Hacettepe Üniversitesine döndü, Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü öğrencilerine sosyoloji dersleri vermeye başladı.
1975-1976 öğretim dönemi çıkışlılarının Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığında işe alınmaları sorundu. Çünkü, kadrolara Bakanlığın bünyesi içinde bulunan Sosyal Hizmetler Akademisi çıkışlılar alınıyordu. Alındıkları kadroya da o zamanlar kullanılan ad olarak “sosyal hizmet çıkışlı” ve “sosyal hizmet mütehassısı” deniyordu. Bu somut durum karşısında, mezunlarının Sağlık Bakanlığında işe girebilmelerini sağlamak adına, Sosyal Çalışma Bölümü’nün adı değiştirilerek Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü olarak genişletildi.
Kongar doçentlik için bu Bölüm’e başvurdu. Ve doçentlik sonrasında yine bu bölümün başkanlığına seçildi. Bir yandan bölüm başkanı olarak yöneticilik yapıyor, bir yandan derslere giriyor ve bir yandan da ders kitapları ve değişik yerlere makaleler yazıp çeşitli konferanslara koşuyordu. Bu dönem Kongar için olağanüstü bir performansla çalışma ve üretme dönemidir. Bu tempo içinde aynı Bölüm’e öğretim elemanı olan ve daha sonra kendisi de sosyoloji profesörü olacak olan Dr. Birsen Gökçe ile ikişer yıl olmak üzere değişimli olarak bölüm başkanlığını yürütürlerken bir yandan da akademik üretimlerini gerçekleştiriyordu.
Aynı dönemlerde Hacettepe Üniversitesinin yanısıra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü’nde Sanat Sosyolojisi dersleri de vermiştir.
Kongar yoğun geçen akademik yaşamı döneminde doktorasını verdi, doçentliğini aldı ve altı bilimsel kitaba imza attı 1983 yılına değin Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü ile Ekonomi Bölümü’nde öğretim üyelisi olarak görev yaptı. Bu arada üniversitede yöneticilik görevini de başarıyla sürdürüyordu. Kongar’ın salt üniversiteye adanan ve akademik ortamda geçen yaşamı 1983 yılında sona erdi. Dönem askeri darbe dönemi, ortam askeri yönetim ortamıydı.
1983 yılında YÖK yasasını ve üniversitede yapılan tasfiyeleri protesto etmek için, sakalını kesmeyi de reddederek, üniversiteden istifa etti. Doğduğu kente, Istanbul’a geri döndü(*).
Istanbul’a döner dönmez, 1983 yılında göreve başlayan YÖK model ve uygulamalarının üniversiteleri getirdiği ve getireceği noktaları irdeleyen yazılarından oluşan “Üniversite Üzerine” adlı kitabını yayınladı. Bu kitap bir çeşit yeni üniversite düzenine karşı bir protesto ve ayrılmanın gerekçelerinin belirtildiği bir manifesto idi.
3.2. Sosyal Çalışma Disiplini Yılları
Kongar tarafından Sosyal Çalışma Yüksekokulu adı ile ilk olarak kurulan bu yükseköğrenim kurumu onun Michigan Üniversitesi Sosyal Çalışma Yüksekokulu’ndan aldığı yüksek lisans derecesi ile kazandığı yeni formasyona uygun olarak Türkiye’de gerçekleştirdiği önemli bir kurumlaşmadır.
1966 yılı Türkiye’de sosyal çalışma mesleğinin yükseköğretiminin ilk başladığı yıllara denk düşer. Sosyal çalışma mesleğinin lisans öğrenimi Türkiye’de ilkkez Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı olarak kurulan “Sosyal Hizmetler Akademisi” çatısı altında başlatılmıştı.
Sosyal Hizmetler Akademisi 1961 yılında kurulmuş ve 1966 yılında daha ikinci yıl mezunlarını vermişti ve tüm Türkiye’de 28+30 toplam 58 sosyal çalışmacı (o zamanki adıyla sosyal hizmet mütehassısı) bulunmaktaydı. İkinci bir sosyal çalışma yükseköğretim kurumuna gereksinim büyüktü. Çünkü Sosyal Hizmetler Akademisi özel bir yasayla Bakanlık bünyesi içinde kurulmuştu ve akademik boyutu yoktu. Daha çok, “kamu elemanı” yetiştirme anlayışıyla özellikle Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığında istihdam edilmek için o zaman için geliştirilen bir adla, “sosyal hizmet mütehassıslarını” yetiştiriyordu. Bunlar, ABD ve İngiltere’de “social worker”, Almanya’da “SozialarbeiterIn”, Fransa’da “assistan social” olarak adlandırılan meslek elemanlarıydılar.
Kongar bu boşluğu doldurmayı başardı ve 1967-1968 öğretim döneminde, ABD’de sağladığı yeni ve farklı bir ehliyetle Hacettepe Üniversitesinde daha sonra adı Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi altında Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü olarak daha akademik bir yapıya kavuşacak olan Sosyal Çalışma Yüksek Okulu’nu kurdu.
Sosyal Çalışma Yüksek Okulu, bir yandan, kendi alanında, Sosyal Hizmetler Akademisi’nden sonra Türkiye’de sosyal çalışmacı yetiştiren ikinci yükseköğretim kurumu olarak, öteyandan da, bu branşta, bir üniversite çatısı altında akademik boyutta kurulan ilk yükseköğretim kurumu olarak tarihe kaydediliyordu.
Bu olay ile o tarihlerde Türkiye’de yeni olan bir mesleğin ilk kurucularından olan Kongar’ın bilim yaşamı ile yöneticilik yaşamı da başlıyordu. Önce Yüksek Okul’un müdürlüğünü sonra da Bölüm’ün başkanlığını yaptı.
Sosyal Hizmetler Akademisi’nin kuruluşunda getirilen terminolojiyle “sosyal hizmet”, Kongar tarafından geliştirilen terminolojiyle “sosyal çalışma” bir meslektir. İngilizce’de “social work”, Almanca’da “Sozialarbeit”ın karşılığı “sosyal çalışma” olsa gerektir. Sosyal çalışma, ABD’de ve Avrupa’da sanayileşme ve kentleşmenin, topraktan kopmanın getirdiği, buna bağlı olarak ekonomik, toplumsal ve kültürel yapılarda, özellikle aile yapısında ortaya çıkan değişmelerden kaynaklanan ve insanların yaşamını ve ilişkilerini olumsuz etkileyen sosyal sorunların giderilmesi ya da azaltılması için geliştirilmiş etkinlikler bütünüdür. Kendine özgü meslek değerleri, disiplini, etiği ve uygulama ilke, yöntem ve teknikleri vardır. Toplumdaki çocuk, yaşlı, kadın, genç, özürlü, tutuklu hükümlü, hasta, öğrenci, alkolik, bağımlı, göçmen, sığınmacı vb. gibi özel gereksinim gruplarına verilen ve onların sosyal sağlıklarını koruma ya da yeniden kazandırmayı, onların topluma uyumları ile toplumda etkin bir birey olmalarını erekleyen bir meslektir. Dört yıl süren lisans öğreniminin ardından meslek elemanı, sosyal çalışmacı (social worker; SozialarbeiterIn) sanını alır. (Sosyal Hizmetler Akademisi terminolojisinde yanlış bir kavramlaştırma ile önce “sosyal hizmet mütehassısı”, sonra “sosyal hizmet uzmanı” kavramları meslek elemanı sanı olarak yerleştirilmiştir(*).
Toplumbilimci Kongar’ın toplumbilim alanındaki kariyer süreci akademik bir ortam içinde bu süreçle başlamış oluyordu. Sosyal Çalışma Bölümü’nde ders alan öğrenciler Sosyoloji ve Psikoloji bölümlerinden de dersler alıyorlardı. Sosyal Çalışma Bölümü daha çok bilimsel ve toplumsal bir perspektif ile biçimleniyordu.
Bu dönemde Sosyal Çalışmaya Giriş, Toplum Örgütlenmesi, Toplumsal Değişme Kuramları derslerini veren Kongar tüm çalışkanlığıyla her hafta anlattığı ders konularını haftalık kağıda döküyor ve ders notlarını – o zamanki baskı tekniği olan – teksir yoluyla çoğaltarak öğrencilerine dağıtıyordu. Beş yıl sonra bu ders notları “Sosyal Çalışmaya Giriş” adıyla kitaplaştırılacak (1972) ve Türkiye’nin ilk sosyal çalışma ders kitabı ortaya çıkmış olacaktı. Hem Bölüm’ün açılmasından beş yıl sonra gibi kısa bir sürede. Bu kitap bugün, 2007 yılında, Türkiye’de hala aşılamamış, yenisi yazılamamıştır*.
Daha sonra Sosyal ve İktisadi Bilimler Fakültesi’ne bağlı olarak Sosyal Çalışma Bölümü haline getirilen yükseköğretim kurumu 1967 Ekim’inde 50 öğrenci kontenjanı ile başlamıştı. İlk giren 50 öğrenciden birkısmı ilk yıl içinde İktisat Bölümü’ne geçti. Başka fakültelere de geçenler oldu. Yüksekokul, hepsi dört ya da İngilizce hazırlık yılı ile beş yıl içinde mezun olan 26 öğrenciyi ilk olarak piyasaya sürdü. Bu elemanlar kamu elemanı mantığı ile değil meslek elemanı mantığı ile yetiştirilmişlerdi.
Sosyal Çalışma Bölümü Emre Kongar’ın bölüm başkanlığı zamanında kendine özgü bir biçem (üslup) yakaladı. Çünkü Sosyal Hizmetler Akademisi’nin altı yıllık deneyiminin eksikliklerini değerlendiriyor, Akdemi’nin bünyesindeki ve uygulamalarındaki yanlışlıkları görerek yanlışsız bir sosyal çalışma yükseköğretimini gerçekleştirmeye çalışıyordu. Böylelikle Sosyal Hizmetler Akademisi’nin yapılanmasından farklı olarak yapılanmış bir yükseköğretim kurumunun geliştirdiği model de Akademi’nin sahip olduğu modelden farklılıklar taşıyordu.
Bu farklılıkların başta geleni Bölüm’ün disipliner ve mesleksel biçem olarak Akademi gibi birey değil toplum ağırlıklı olmasıydı. Dolayısıyla Bölüm’de ağırlıklı yapı toplumbilimsel bakış açısına göre biçimleniyordu. Bu, Kongar imzası idi. Daha sonraki yılların “Sosyolog Emre Kongar’ı” Sosyal Çalışma Bölümü’nü kendi bakış açısına uygun olarak biçimlendirirken biraz da kendi geleceğini biçimlendiriyordu.
İkinci en önemli fark her Sosyal Çalışma tekniğinin (bireyle çalışma, grupla çalışma, toplumla çalışma) temel bilimsel disiplinlere dayalı olarak öğretilmesiydi. Bireyle çalışma için temel psikoloji, grupla çalışma için sosyal psikoloji, toplumla çalışma için sosyoloji dersleri zorunlu hale getirilmişti.
Sosyal Çalışma Bölümü’nün Akademi’den tek farkı sosyoloji ağırlıklı olması değildi kuşkusuz. Akademi başındanberi ve hatta 1982 yılında kurulan YÖK ile Hacettepe Üniversitesine bağlandığı zamandan çok sonraları bile serbest bir meslek elemanı değil de “kamuya eleman yetiştirme” mantığı içinde önceki yıllarda Sağlık (ve Sosyal Yardım) Bakanlığına, kuruluşundan sonra (1982) SHÇEK’e, hatta son yıllara değin “sosyal memur” yetiştirme dar çevresini aşamazken Sosyal Çalışma Bölümü yetiştirdiği sosyal çalışma elemanlarına SHÇEK’in dışında yeni çalışma alanları yaratıyor, mezunları için diğer bakanlıkların sosyal hizmetle ilgili birimlerinde ve yerel yönetimler gibi, sendikalar, kooperatifler gibi kamu kurum ve kuruluşları dışında da yeni çalışma alanları ve yeni açılımlar sağlıyordu. Bu Türkiye için yeni olan bir mesleğin sadece çalışma alanlarının genişlemesi değil, mesleğin ufkunun gelişmesi demekti; yaratıcılığının genişlemesi demekti, toplumdaki kabul alanlarının genişlemesiyle mesleğin toplumda daha hızlı tanınması demekti.
Sosyal Çalışma Bölümü, bugünkü Emre Kongar’ın gazetelerde ve diğer kitle iletişim araçlarında önemle dile getirdiği düzgün ve temiz Türkçe’yi, meslek kavramları temelinde geliştirme çabalarının da başlangıç agorası niteliğine bürünmüştü. Kongar’ın Bölüm’deki kalıcı bir izi ve imzası da budur. Bölüm, Akademi’de özensiz kullanılan Türkçe’ye daha o tarihlerde çekidüzen veriyor, Akademi’de İngilizce’den çalakalem ve özensiz çevrilmiş meslek terminolojisini olması gereken mantığına ve gelişim çizgisine daha o zamandan oturtuyordu. Örneğin, İngilizce’deki, meslek adı (social work), hizmet ve alan adı (social service/s) olarak tek bir kavramın, sosyal hizmet kavramının kullanılması anlamsızlığına daha o tarihlerde son veriyor, social work yerine sosyal çalışma, social services yerine sosyal hizmet terimlerini benimsiyordu. Böylelikle mesleğin en temel kavramlarındaki anlam kargaşasını ortadan kaldırıyordu.
Ya da, Akademi, meslek elemanının, sorunlu bireyle (başvuranla/client) çalışmasına, İngilizce’deki “case work” ya da “social case work” karşılığı olarak “kişisel çalışma” gibi, aslında meslek elemanını niteleyen bir yanlış çeviriyi geliştirmişken, Kongar, bu yanlış kavramlaştırmayı doğru bir kavrama ile ve doğru bir kavramla, meslek elemanının çalıştığı öznesini, yani başvuranı niteleyen “bireyle çalışma” terimi ile değiştiriyordu.
Dil mantığını yerli yerine oturtan daha birçok terim yanlışları Kongar’ın kurucusu olduğu bir yükseköğretim kurumunda akademik boyutta ortadan kaldırılıyor ve mesleğin gelecekteki doğru ve işlevsel yeni terimleri geliştiriliyordu. Bu akademik titizlik de hem Kongar’ın kurduğu Bölüm’ün ve mezunlarının geleceğini ve hem de geleceğin Kongar’ını tarihsel süreç içinde biçimliyordu.
12 Eylül 1980 yılında gerçekleşen askeri darbe üniversiteleri “zapturap” altına almak amacıyla 1982 yılında Yükseköğretim Kurulunu (YÖK) bir yasa ile kurduğu zaman Türkiye’deki sosyal çalışma yükseköğretimin kaderi ve yapısı da değişiyordu.
1967 ile 1983 yılları arasında mezun veren Sosyal Çalışma Bölümü, YÖK’ün kurulmasıyla, o zamanki YÖK başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın, Sosyal Hizmetler Akademisi’nin uzun yıllar görev yapmış müdürü ile yakın ilişki içinde bulunduğu bir ortamda, Prof. Doğramacı’nın imzasıyla kapatılıyor, onun yerine Sağlık Bakanlığında 1961 yılından 1983 yılına değin Sosyal Hizmetler Akademisi olarak görev yapan diğer yükseköğretim kurumu tüm öğretim elemanları ve öğrencileriyle Hacettepe Üniversitesi bünyesine alınıyordu. Kapatılan Bölüm’ün öğretim elemanları ve öğrencileri de, Üniversite bünyesine alınınca adı “Sosyal Hizmetler Yüksekokulu” olan Sosyal Hizmetler Akademisi’ne aktarılıyorlardı. Böylelikle, Hacettepe’de üniversite geleneği oluşmaya başlayan bir bölüm kapatılıyor, yerine Bakanlık yapılanması içinde yeralan bir öğrenim kurumu, bir “Bakanlık Akademisi” üniversite bünyesine alınıyordu. O tarihlerde hiç kimse, Hacettepe Üniversitesi içinde bu alanda bir bölüm ya da yüksekokul olacaksa neden aynı üniversite içinde zaten varolan Sosyal Çalışma Bölümü yerinde kalmıyor, Sosyal Hizmetler Akademisi YÖK tarafından bir başka üniversiteye bağlanmıyor diye soramıyordu.
Kongar’ın eliyle büyüttüğü ve altı yıl geliştirerek yaşattığı Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü kapatılıp (o zamanki deyişle lağvedilip), öğrencileri ve öğretim elemanlarının, birden konum değiştiren, eski Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı Keçiören’deki Sosyal Hizmetler Akademisi’nin bünyesine katılması doğal olarak Kongar’ın şevkini kırmıştı.
Hacettepe Üniversitesindeki akademik yaşamında doktorasını, doçentliğini ve profesörlük unvanını alan Kongar yeni yapılanmada yaptıklarının birer birer silindiğini görüyor, etkin olamamanın acısını yaşıyordu. Bu sıkıntılara bir de askeri darbenin baskıcı kuralları eklenince yaşamı bilimle yoğrulup yürüyen bir kişiliğin bunalması kaçınılmazdı. Askeri dönemin bilime yaptığı baskılar salt kitap yasaklama, toplama, konuşmayı kısıtlama ve konuşup yazarken Türkçe sözcük kullanmama gibi, bir akademia çevresi için zaten tahammül edilemeyecek anlamsız ve bunaltıcı yasaklarla sınırlı kalmıyordu. Üniversitede giyim kuşam ve saç sakal yasağına değin uzanıyordu. Üniversitede sakal yasaklanmıştı ve Emre Kongar’ın o yıllarda, bugün de halen taşıdığı ve yüzüne çok güzel yakışan topsakalı vardı!
12 Eylül 1980 askeri darbesinin yarattığı bu iç daraltıcı baskı ve yasaklar bir akdemisyenin küskün ve edilgen tepki vermesine yol açtı ve 15 Şubat 1983 günü askeri rejimin üniversiteler üzerindeki baskılarını ve uygulamalarını protesto ederek üniversiteden ve Ankara’dan ayrıldı; Istanbul’a gitti. Yeni yüksekokul modeli içinde bir yıl dayanabilmişti.
Kuşkusuz bu edilgen tepki etkin bir tepkiydi de aynı zamanda. Kongar, askeri hükumet tarafından çıkarılan 1402 sayılı yasakçı bir yasayla baskıcı rejimin üniversitelerde yarattığı baskıları ve akademik ortama yakışmayan uygulamaları, akademisyen kıyımını, bilimin durdurulmasını… protesto etmek amacıyla istifa ediyordu.
3.3. Gazetecilik ve Kamu Yöneticiliği Yılları
Istanbul’da gazetecilik dönemi başladı. Annesinin Esentepe’deki evine yerleşti. Çocukluğunun önemli bölümünü geçirdiği Çarşıkapı’ya çok yakın bir yerde, Cağaloğlu’nda Hürriyet gazetesinde çalışmaya başladı.
Prof. Dr. Emre Kongar’ın Hürriyet gazetesindeki çalışma yaşamı ve gazetecilik deneyimi danışmanlık görevi ile başladı. Bu görev 1983 yılından 1987 yılına değin sürdü. Bu görevi 1987-1991 tarihleri arasında yürüttüğü KAMAR Kamuoyu Araştırma Şirketi’nde üstlendiği yöneticilik görevi izledi.
Araştırmacılık ve basında çalışma denemelerinin arasına siyaset bürokrasisinde etkin bir görev almayı da sıkıştıran Kongar, daha sonra “Ben Müsteşarken” adlı kitabı ile anılarını yazıp yayınlayacağı kamu yöneticiliğine de soyundu.
1992 tarihinde o güne değin olanlardan farklı bir görev denemesine başladı. 21.11.1991 tarihinde VII. Süleyman Demirel Hükümeti olarak kurulan (ve 25.06.1993 tarihine değin sürecek olan) Doğruyol Partisi (DYP) ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) Koalisyonu döneminde Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı görevine atandı (17 Nisan 1992). Gene Ankara’dadır.
Siyaset bürokrasisi olan müsteşarlık döneminde de renkli bir kişilik sergiledi. Çeşitli kültürel projelerle Kültür Bakanlığında ağırlığını hissettirdi.
Bu görevi de 1995 yılının Kasım ayına değin sürdü. 1995 yılının Kasım ayında müsteşarlık görevinden ayrılarak 24 Nisan 1996 günü Hacettepe Üniversitesine profesör olarak geri döndü. Sosyoloji Bölümü’ne profesör olarak atandı. Ancak, ders vermeye başlamadan hemen Istanbul’a, Yıldız Teknik Üniversitesi’ne geçti.
Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nde başladığı öğretim üyeliği sırasında akademik çalışmalarını ve kitap yayınlamayı sürdürdü.
1996 yılında zaten Cumhuriyet’te köşe yazarlığına başlamıştı.
2001 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayın kurulu danışmanlığı görevini üstlendi. 2005 yılında bu gazetenin Yayın Kurulu Başkan Yardımcılığına atandı. İkinci kez basın emekçiliğine başlamıştı. Istanbul’daki eski yerleşik düzenine geri dönmüştü. Bugün aynı gazetede bu görevini ve haftalık yazılarını sürdürmektedir.
Pazartesi günleri Aydınlanma, Perşembe günleri Medya Notu, ayrıca yine Pazartesi günleri www.kongar org adresli kendi İnternet sitesinde Güncel başlıklarıyla makaleler yazmaktadır.
Gazetecilik uğraşıları onu akademik yaşamdan uzaklaştıramamıştır.
Emre Kongar gazetecilik dünyasına adım attıktan sonra gerçi kadrolu görev anlamında üniversiteden koptu ancak bilimsel yürüyüşünden geri kalmadı. 2000 yılında devletten emekli olduktan sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’nde ders vermeye başlamıştır. Gazetecilik görevlerinin yanısıra bu üniversitede toplumsal yapı ve sosyoloji dersleri vermektedir. Bugün ise, Yeditepe Üniversitesinde (İstanbul) derslere gittiği gibi Müjdat Gezen Sanat Merkezinde gönüllü olarak Sanat Sosyolojisi derslerine girmektedir.
Bilimden kopmadan gazetecilik piyasasında çalışan Kongar bilim ile gazetecilik arasındaki ilişkiyi arıyor ve şu ilginç bulguyu dile getiriyor.
1983 yılında Istanbul’da Bülent Dikmener Haber Ödül Töreninde yaptığı açış konuşmasında (1986, 15a) diyordu ki, “gerçek aşkı” bilimci ile gazeteciyi birbirine bağlar. İkisi de gerçeğin peşindedir. Bilimci “evrensel” gerçeklerin, gazeteci “güncel” gerçeklerin peşinde koşar. Bilim ile gazeteciliğin bağını toplumbilimsel bakışla böyle net kuran bir kişilik gerçek yaşamında, yani uygulamada da bu bağı kurmayı başardı ve başarmaktadır. Gazetecilik dönemindeki tüm yazılı ve sözlü üretimlerinde evrensel gerçeğin sonuçlarını güncel gerçeklere temel yapmaktan, güncel gerçekleri evrensel gerçeklerin eleğinden geçirerek irdelemekten vazgeçmedi, vazgeçmemektedir. Gazetecilik alanında çalışan bir toplumbilimcidir çünkü o. Bu, hem gazeteciliğimiz ve hem de basınla yüzleşen toplumumuz açısından hem bir kazanç, hem bir örnek modeldir.
3.4. Televizyon Performansları
Emre Kongar farklı televizyon kanallarında çeşitli programlara konuşmacı olarak katılmanın yanısıra zaman zaman çeşitli televizyon programlarına da imza atmaktadır. Örneğin, TRT’de, 2000 yılında Yüzyıl Senfonisi adıyla 20. Yüzyıl ile ilgili bir program hazırlamış, yazmış ve sunmuştur.
Son olarak da 2005 yılında NTV televizyonunda Yorum Farkı adıyla başlayan bir programda gazeteci Mehmet Barlas ile ulusal ve uluslararası boyutta güncel siyasetin çeşitli boyutlarını sosyal demokrat görüş açısını savunarak tartışmaktadır. Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe akşamları gerçekleştirilen Yorum Farkı programı, ilgilenen kesimleri saat 20:00-20:20 arasında televizyonun başına çekmektedir.
3.5. Aldığı Ödüller
Emre Kongar meslek yaşamı boyunca çeşitli ulusal ve uluslararası ödüller almıştır.
İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal Yapısı adlı kitabıyla 1977 yılında Türk Dil Kurumu Bilim Ödülünü, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği adlı kitabıyla 1979 yılında Sedat Simavi Vakfı Sosyal Bilim Ödülünü, “21. Yüzyılda Türkiye – 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı” adlı kitabıyla, 1998 Aydın Doğan Sosyal Bilimler Ödülünü kazandı.
Uluslararası boyutta da ödüller almıştır. 15 Ocak 1996’da Federal Almanya Devleti tarafından Üstün Hizmet Madalyası Büyük Liyakat Haçı’yla, 1 Şubat 1996’da İtalya Devleti Commandatore Madalyası’yla ve 15 Şubat 1996’da da Polonya Devleti Commandor Nişanı’yla ödüllendirmiştir. Bu ödüller Kongar’a Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı sırasında adı geçen ülkelerle Türkiye arasındaki kültürel işbirliğini geliştirdiği için ve Türkiye’de demokrasinin gelişmesine yaptığı katkılar dolayısıyla verilmiştir.
4. Özel Yaşamı ve Kişiliği
Kongar’ın kişiliğini oluşturan en önemli iki olay, sakin ve mutlu bir ailede geçen çocukluğu ve bu sıralarda, kendisinden altı yaş büyük ağabeyinin 21 yaşında ölümüdür. 1956 yılında, Kongar 15 yaşındayken Teknik Üniversite Mimarlık Bölümü son sınıf öğrencisi olan ağabeyi dağdan düşerek ölmüştür. Kürek, boks, eskrim, yüzme, dağcılık gibi tüm sporları yapan, şiir yazan ağabeyinin ölümü Kongar’ı derinden etkilemiş, hatta yaşamına belirleyici düzeyde yön vermiştir. Bir röportajında, çok mutlu geçen bir çocukluk ve “arkasından hiç ölmez sandığım, çok üstün nitelikli ağabeyimin ölümü; bana anne-babamın da aşıladığı müthiş bir insan sevgisi ve çok büyük bir hoşgörü getirdi. İnsanları çok severim ve çok bağışlayıcımdır. Özellikle gençlere ve kadınlara karşı.*” demektedir (Çetin, www.kariyer.net).
Sabahlar günde enaz yarım saat spor yapıyor. Kalem, tahta kutu ve baston kolleksiyonları var. Boş zamanlarında hobileriyle ilgilenmekten zevk alıyor.
Kent yaşamını sevdiğini, kalabalık büyük kentlerde yaşamayı yeğlediğini söylüyor kendisiyle yapılan röportajlarda. Doğup büyüdüğü yer olan İstanbul ile yükseköğrenim yaptığı ve meslek yaşamına başladığı Ankara’nın bu yapılanmasındaki rolü kuşkusuz etkindir.
Bir tarihlerde, çocukları küçükken onlarla Cumartesi günleri sinemaya gittiğini öğreniyoruz yazılarından. Evde televizyonda oturup film izlemek yerine sinemaya gitmeyi evde kılınan namazla toplulukla kılınan Cuma namazı karşılaştırmasıyla değerlendirerek sinemaya gitmenin Cuma namazına gitmek gibi bir duygu oluşturduğunu söylüyor.
Öteyandan Kongar’ın bir özelliği de, yazı ile yoğun bir biçimde haşır neşir olmasına karşın sözlü iletişimde de başarılı bir kişilik olmasıdır. Bir polemik ustasıdır. Gerek panellerde, gerek televizyon programlarında girdiği tartışmalarda baskın ve etkin dil ustalığı görülür. Düşüncelerini dile yansıtmasındaki rahatlık dikkat çekicidir. Murat Belge, bir yazısında, kendisiyle görüştüğünü belirttiği Fransız düşünür Louis Althusser’i tanıtırken, onu, az konuşan, ağzından sözcüklerin zor alındığı biri olarak betimlemekte ve bunu, onun daha çok masabaşında, tekbaşına, okuyup yazarak düşünce üretmeye odaklanmışlığına vermektedir. Oysa, ömrü okuyup yazarak, düşüncelerini kaleme dökerek geçiren bir bilimci olarak Kongar, usta bir polemikçi, zevkle dinlenen bir konuşmacıdır da aynı zamanda.
Tartışmalarda ne denli iddialı, sözünü esirgemez ve yerine göre saldırgan ise de birçok yazısında ve daha çok önsözlerinde görüleceği gibi oldukça alçakgönüllü bir kişiliğe sahiptir. Özeleştiri yapmaktan, kendisi ile zaman zaman “dalga geçmekten” çekinmez. Ürettiği yapıtları için, en başta, ortaya çıkacak yanlışlık ve olumsuzluklardan kendisini sorumlu tutar. Toplumsal Değişme gibi kimi kitaplarının başında o kitabı çıkartmaya cesaret edebildiği için adeta özür diler. Çıkarttığı toplumbilim ile ilgili kitaplarının, kendisini Türk toplumbilimcileri arasında önemli ve kalıcı bir yere oturttuğu halde…
Kırka yakın kitabı vardır; hiçbirinin kapağında yazılı olan adının başında profesör doktor sanı bulunmaz. Hatta halk onu Emre Kongar olarak bilir, Prof. Dr. Emre Kongar olarak değil. Alçakgönüllülüğü üretim hızıyla yarışır.
Kongar’ın renkli kişiliği ve yaşamını zevk alarak okumak ve öğrenmek için “Yaşamın Anlamı”, “Kızlarıma Mektuplar” “Babam, Oğlum, Torunum” ve “Ben Müsteşarken” adlı kitapları okunabilir. Okudukça çok renkli ve ilginç ayrıntılar yakalanacaktır.
5. Yapıtları
5.1. Yazıları
Emre Kongar daha 1967 yılında Türkiye’ye geldiği ve Hacettepe Üniversitesinde göreve başladığı zaman bilimsel makaleleri dışında değişik yayın organlarında gündelik yazılar da yazmaya başlamıştır. İlk yazısı 9 Ocak 1971 tarihinde Milliyet gazetesinde çıkan “Sosyal Hizmetler Kalkınma Hızını Yavaşlatır mı?” (Sosyal Hizmetler Kanun Tasarısının Düşündürdükleri) başlıklı makalesidir.
Ancak gazetede ve dergilerde yayınlanan yazılarının süreklilik taşımaya başlaması kendisinin Cumhuriyet gazetesinde göreve gelmesiyle görülmeye başlanmıştır. Pazartesi günleri yayınlanan ve toplumbilimsel çözümleme ağırlıklı siyaset yazılarından oluşan “Aydınlanma” yazılarının yanısıra Perşembe günleri yayınlanan “Medya Notları”nda dil, kültür ve sanat yazıları öncelik almaktadır. Mizah ağırlıklı yazılar da içinde olmak üzere aslında tüm yazıları toplumbilimsel çözümlemelere dayanan, bilimsel perspektifli güncel yazılardır.
Bunların dışında da katıldığı çeşitli sempozyum, söyleşi ve panellerde yaptığı konuşmaları da çeşitli gazete ve dergilerde makaleler halinde yayınlamaktadır.
Kongar, ilgilenenler için, kendisine ait web sayfasında çeşitli konulardaki yazılarını bir arada görme olanağını yaratmaktadır. Makelelerinin topluca görüleceği Prof. Dr. Emre Kongar’ın resmi web sitesinin adresi www.kongar.org’dur.
5.2. Kitapları
Kongar’ın kitapları farklı yazım türlerine göre sınıflandırılabilir. Çalışmalarını öncelikle bilimsel çalışmaları ve sanat/kültür yazıları olarak ikiye ayırabiliriz. Bilimsel çalışmaları içine yaptığı alan ve kitaplık araştırmaları girer. Sanat kültür alanındaki ürünleri denemeler, özgeçmiş öyküleri, romanlar, anı kitapları ve mektuplar olarak ayrımlanabilir.
Araştırmaları
İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, 1976, (21. Yüzyıl’da Türkiye – 2000’li yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı adıyla 1998 yılında geliştirilerek yeniden yayınlanmıştır); Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, 1979; Atatürk ve Devrim Kuramları, 1981 (Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk adıyla 1983 yılında geliştirilerek yeniden yayınlanmıştır); Türk Toplum Bilimcileri, 1982; Atatürk Üzerine, 1983; Türkiye Üzerine Araştırmalar, 1986; 12 Eylül ve Sonrası, 1987; 21. Yüzyılda Dünya, Türkiye ve Kamuoyu, 1992; 12 Eylül Kültürü, 1993; Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, 1995’tir.
Monografik çalışması
Cavit Orhan Tütengil (1982)
Denemeleri
Kültür Üzerine, 1982; Demokrasi ve Kültür, 1983; Kültür ve İletişim, 1986; Demokrasi ve Laiklik, 1997; Yamyamlara Oy Yok, 1998; Konsantremi Bozma, 1999; Demokrasi ve Vampirler; 2002.
Romanı
Hocaefendi’nin Sandukası, 1989.
Anıları
Yaşamın Anlamı, 1986; Ben Müsteşarken, 1995; Babam, Oğlum, Torunum, 2003.
Mektuplar
Kızlarıma Mektuplar, 2001.
6. Türk Sosyolojisindeki Yeri
Kongar bugün Türk sosyolojisinde önemli bir yere sahiptir. Yayınladığı alan araştırmaları ile inceleme araştırmaları bugün hala güncelliğini korumaktadır. Kongar salt araştırmalarıyla değil, bu araştırmalarının önlerine yazdığı araştırma yöntem ve teknikleri ile ilgili yazılarıyla da açıklayıcı ve betimleyici araştırmacı tavrını sergilemektedir.
Kendisinin toplumbilimsel çalışmalarında kullandığı ve kendisine hareket veren ana kavram ve terimlerin, çalışmalarını okuduğunuz zaman toplumbilim, toplumsal yapı ve toplumsal değişme olduklarını görmekteyiz. Ancak, özellikle gelişmekte olan toplumlarda ideolojinin doğrudan doğruya bir itici güç olarak işlev yaptığı anlayışı çalışmalarına ve konuşmalarına yansır. (Bkz. Kongar 1978/1979)
Bu çerçevede ideoloji, teknoloji, bilinç, sınıfsal yapı (ekonomik yapı ve ekonomik gelişme) toplumsal değişmeyi açıklamakta kullandığı ana kavram ve terimlerdir. Bu konudaki görüşleri ile ilgili olarak Toplumsal Değişme Kuramları adlı kitabından yararlanılabilir.
Kongar’ın toplumsal yapı çözümlemelerinde kullandığı, herhalde daha çok önem verdiği, yöntem konusunda ilk söylenmesi gereken onun önce yaklaşım, sonra model ve arkasından yöntem dizgesi içinde hareket ettiğidir. Yapıtlarından anlaşılacağı üzere, yöntem ve modelden önce bilimsel bakış olarak benimsediği yaklaşım diyalektik yaklaşımdır ve bunu, toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel olayların, “zıtların etkileşimi” biçiminde geliştiği ve bir aşamadan sonra “niceliksel değişmelerin niteliksel değişmelere” yol açtığı biçiminde açıklamaktadır. Bu görüşleri araştırma kitaplarının başlarında bulunan araştırma üzerine yazılmış makalelerinde izlenebilir.
Model olarak ise kısa ve uzun evreli modeller bakışı ile karşılaşırız. Kullandığı kısa dönemli toplum modeli “fonksiyonel modele” yakındır. Yani bir toplumun içindeki bütün ögelerin, birbirine zıt olanlar da dahil, birbirleri ile fonksiyonel (işlevsel) bir ilişki içinde olduklarını ve bir bütünlük oluşturdukları görüşünü benimser.
Çalışmalarında, bir toplumu çözümlerken, esas ögelerin ideoloji ve sınıflar olduğunu dikkate aldığı görülmektedir. İlişkileri, biraz önce belirttiğim itici güç olarak ideoloji söyleminden hareketle, ideolojik-sınıfsal boyutta gözlemlemeye ve bu şekilde bir sonuca varmaya çalışır.
Azgelişmiş veya gelişmekte olan toplumlardaki değişme modelini de yukarda açıkladığım ilkeler çerçevesinde, sürekli birbirini izleyen “kuruluş” ve “değişme” dönemleri bağlamında ele alır ve çözümlemeye çalışır. (Model anlayışı için bakınız: Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği 1981)
Bu yaklaşımı Kongar’da yöntem seçimi izler. O, toplumsal bilimlerin yöntemiyle doğal bilimlerin yönteminin aynı olduğunu ve bu yöntemin “gözlem, varsayım, test ve sonuç” olarak evrensel olduğunu söylemektedir.
Toplumsal değişmeyi ele alan temel kitaplarında sık sık dile getirdiği gibi evrensel olarak toplumsal değişme teknoloji-ideoloji ilişkisi ile açıklanır. Teknolojik gelişmeler insanların ideolojisini biçimlendirir, sonra ideoloji döner ve teknolojik değişmeyi etkiler, ama esas etken, ana belirleyici teknolojidir.
Bu görüşe ek olarak çeşitli yazılarında, bu ilişkinin her toplumda farklı biçimde ve farklı hızda yaşandığı vurgulanır.
Kongar insanlık tarihini Tarım Devrimi, Endüstri Devrimi ve bugün içinde bulunduğumuz İletişim Devrimi olarak üçe ayırır ve her dönemin siyasetinin, ideolojisinin o dönemdeki üretim biçimiyle belirlendiğini vurgular. Türkiye’yi ise feodaliteden yani Tarım Devriminden, Endüstri Devrimine Atatürk Devrimleri ile geçen bir ülke olarak görür. Toplumun içinden, kendiliğinden, aşağıdan yukarı doğru gelişemeyen evrimleşme Atatürk’ün Aydınlanma devrimi ile yukardan aşağı gerçekleştirilmiştir. Sonradan bu değişme ve gelişmeler birbirini izleyen ve aralarında diyalektik ilişki bulunan kuruluş ve değişme dönemleri ile devam eder.
Kendisi ile yaptığım bir görüşmede, “Kendinizi sizden önce gelen ve döneminizin toplumbilimcilerinden hangi yönlerden farklı görüyorsunuz? Onlardan belirgin farkınızı söyleyebilir misiniz?” biçimindeki bir sorumu şöyle yanıtlamıştır:
“Birinci olarak sanıyorum lisans düzeyinde formel ekonomi eğitimi almış olmam beni çok etkiledi. Toplumbilimciler arasında ekonomik ögelere ve teknolojinin belirleyiciliğine en çok ağırlık veren kişiyim diyebilirim.
“İkinci olarak kuram ile uygulamayı bir bütün olarak gördüğüm için hem makro düzeyde kuramsal hem de mikro düzeyde saha araştırması yapan bir yaklaşımım var. Bu da bana hem güncel gerçekleri yakalama hem de ileriye dönük kuramsal model oluşturma şansını verdi.” (Kongar 2007)
Gerçekten de, Kongar’da kuram ve uygulama sürekli içiçedir ve yaşamın toplumsal ve siyasal gerçekleri sürekli, kuram ile harmanlanarak değerlendirilmektedir.
Neuman, bilimsel araştırma yöntemi dışında bilgi edinme yolları olarak otorite, gelenek, sağduyu, medya ve deneyimi saymaktadır. Kuşkusuz bunlar nesnel değil, daha çok öznel bilgi toplama araçları olarak belirirler. Oysa bu beş bilgi toplama aracı bilimsel araştırmada da kullanılabilirler. Bilimsel araştırmanın temel yöntem ve tekniklerini kullanıp bunlardan sapma göstermeden yararlanılacak otorite, gelenek, sağduyu, medya ve deneyim bilimsel araştırmayı varsıllaştırır, etkinleştirir ve ona ruh ve estetik katar (1997, 2-5, akt. Özcan; Özbay, 2002, 60aa). Zor görünen bu ikili düşünme biçimlerini bütünleştirebilen bir düşünce yapısına sahip bir kişidir Kongar. Daha çok bilimsel ve yaşam deneyimini özümlemelerinde sık sık kullanır ve ancak bunları bilimsel çözümleme teknikleri ile bir bütünlük kurarak değerlendirmesine katar.
Toplumbilim toplumu anlamak için toplumla ilgili sorulara yanıtlar arar. Bu aramayı da belirli bilimsel yöntem ve teknikleri kullanarak yapar. Afaki ve öznel yanıtları kullanmak toplumbilimin işi değildir. Kongar’da da disiplinli bir bakışın sözlerine yansıdığı ortaya çıkan görüşlerinin irdelenmesinden anlaşılabilir.
Düşünceyi nesnelleştirebilmedeki başarısı Kongar’ı özel kılar.
Yazıları güncel politika, kültür ve sanat yazıları olup tüm yazılarında konuları toplumbilimsel bakış açısıyla ele almaktadır.
Emre Kongar hangi bilimsel yöntemi kullanmaktadır? Önce pozitivisttir. August Comte’nin pozitivist yöntemi gerçek bilim yapanların kullanacağı temel yöntemdir zaten ve tektir. Ama hemen pozitivizmin ancak diyalektik bir yaklaşım içinde kullanıldığında bir anlam ifade ettiğini belirtir. Yaklaşım olarak diyalektiği benimser, yöntem olarak pozitivizmi bu yaklaşım içinde kullanır.
Kongar’ın, yazı ve konuşmalarında kullandığı ana kavramlar, günceli ve herşeyi toplumbilimsel açıdan ele alma savında olan bir yazar için herhalde “toplumbilim” ve “toplumbilimsel”dir. Bu başlangıç kavramları değişme kavramıyla daha farklı anlamlanır. Bu çerçevede “toplumsal değişme” Kongar için düşüncesinin ana eksenini oluşturuyor denebilir. Topluma toplumsal değişme boyutuyla bakar ve toplumu bu temelde değerlendirir.
Kongar’ın bilimsel bakışında öne çıkan üç temel kavram daha vardır ki, bunlar zaten bilim için olmazsa olmaz üç terimdir ve Kongar bunları ifade ve görüşlerini güçlendirmek için yazı ve konuşmalarında hatta sık sık kullanmaktadır: Genellik, nesnellik (objektiflik), kollektiflik. Buna Kongar için bir de özgünlüğün katılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü, yazılarını kuramsal bilgiyle Türkiye pratiğini harmanlayarak geliştirmesi onu özgün kılmaktadır.
Kongar’ın toplumsal değişme kuramları ile ilgili çalışmalarının düşünsel temelinin, bir tarihlerde ders verdiği Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü öğretim üyesi iken kaleme aldığı Sosyal Çalışmaya Giriş kitabı olduğunu söyleyebiliriz. Bu kitap, onun toplumsal yapı ile ilgili kitaplarına, böyle denebilirse, “ön öncüllük eder”. Bu düşünsel çalışmanın gelişim süreci toplumsal yapı çalışmalarına ulaşır. Toplumsal yapı ile sosyal çalışma ilişkisini Kongar’ın öğrencilerinden ve yanında yetişen Doç. Dr. İbrahim Cılga bir kitabında şöyle açıklar: “Toplumun yapısından kaynaklanan ekonomik ve toplumsal süreçlerin sosyal çalışma olgusunun bir sonuç olarak ortaya çıkmasında belirleyiciliği sözkonusudur.” (Cılga, 2004, 42). Kongar’ın öğrencisinin bu görüşü biryandan Kongar’ın sosyal çalışma olgusu ile ilgili görüşünü yansıtırken, öteyandan da Kongar’ın toplumsal yapı düşüncesinin kapsamını belirtir. Gene Cılga’ya göre, sosyal çalışma olgusunun ortaya çıkmasında belirleyici olan bağımsız değişken “toplumsal yapı”, bağımlı değişken ise bir meslek ve bilim dalı olarak “sosyal çalışma”dır (agy). Bu görüşler Kongar’daki toplumsal yapı anlayışının sosyal çalışmaya yansıması olduğu kadar, sözkonusu Bölüm’ün varlığını sürdürdüğü tarihlerde bu Bölüm’de sosyal çalışma mesleğinin toplumbilimsel bir gözlükle ele alındığının da somut göstergesidir aynı zamanda.
Öteyandan Kongar, bilimsel olunması için olmazsa olmaz nesnelliği temel ölçü almasının yanısıra güzel, değer, inanç gibi kavramları da yaşamın gerçeği olarak toplumbilimsel bütünlük içinde kullanmasını bilir. Nesnel değil diye toplumbilimsel düşüncenin dışına çıkartmaz. “Güzel”i sanatın olmazsa olmazı, “inanç”ı toplumsal bir kurum olarak dinin olmazsa olmazı ve “değer”i toplumsal değişmenin temel ögelerinden olan kültürün olmazsa olmazı olarak benimser ve üç soyut kavrama bu bağlamda toplumbilimsel düşüncenin içinde yer verir.
Kongar’da tüm yapıtlarına temel olan kuramsal önkabul ve erek, Batı’daki gelişmeye koşut olan sınıfsal bir temele oturmaktan çok daha öncelikli olarak, çağdaş, demokratik, laik ve Batılı (endüstriyel) bir Türk toplumudur. Farklı modernleşme görüşlerini eleştirmekle birlikte kendisi de bu anlamda modernleşmeci olarak dikkat çekmektedir. Ancak bu modernleşme ve toplumsal dönüşümün anahtarını ararken, onun toplumsal yapı çözümlemelerinde, toplumsal yapısal dönüşümler için çok önemli bir yere sahip olan Batı türü sınıflaşma çok az yer tutmaktadır; ciddi bir öneme sahip olarak görülmemektedir. Onda, çözümlemelerinin ağırlıklı anahtarı olarak daha çok siyasal gelişmeler göze çarpmaktadır. Toplumsal yapı üzerine düşünce üreten bir toplumbilimci için bu bir eksiklik, hatta yanlışlık olarak görülebilir. Ancak, Kongar’da bu durumun açıklayıcı nedenleri vardır. Kongar gerek “21. Yüzyılda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı”, gerekse “Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal Yapısı” kitaplarında Türk toplumunun tarihsel çözümlemesini yaparken toplumda sınıflaşmanın siyaseti ve toplumsal dönüşümü etkileyecek düzeyde ve ağırlıkta olmadığı saptamasını yapmış ve çözümlemenin manivelasını “devletçi seçkinler” ile “gelenekçi liberaller” değişkenleri üzerine oturtmuştur. Sencer Divitçioğlu ve Muzaffer Sencer gibi toplumsal yapı çözümlemeleri yapan başka düşünürlerce de benzer yaklaşımlar görülmektedir. (Asker sivil bürokrat gibi…) Kongar’da da, toplumsal değişme ve dönüşümün dinamiğini emekçi sınıflar ya da köylülük değil, asker ve sivil “seçkinler” oluşturmaktadır. Türkiye için toplumsal yapı çözümlemesi yaptığı kitaplarında dönüşümün belkemiğini bu belirleme oluşturmaktadır. Bu nedenle, Kongar’ın Batı’daki değişmeye koşut olan bir sınıfsal değil, siyasal ağırlıklı bir toplumsal yapı çözümlemesinin nedenlerini anlamak kolaylaşmaktadır.
Yazdıklarını nesnel olarak değerlendirdiğimizde Kongar için söyleyebileceğimiz temel düşünce günceli toplumbilim gözlüğü ile görme ve değerlendirme çabası ve heyecanıdır. Bu heyecanını bir noktada aşırıya da götürebildiğini “Pardayyanlar Üzerine” adlı makalesinde adeta “itiraf etmektedir”.”Ben, demektedir, üniversiteden istifa edeli beri, günlük yaşama ilişkin olanlar da dahil olmak üzere, hemen her olaya, “toplumbilim açısından” bakma konusunda bir “sapıklık” gösteriyorum. Bu belki de “toplumbilim hocalığı” olan mesleğimi artık günlük olarak icra edememenin yarattığı bir “sapma” (2005/2, 77). Kongar’ın şakacı bir biçemle ifade ettiği bu “sapma” aslında onun için keyif veren bir beyin jimnastiğidir. Onda herşeyi toplumbilimsel açıdan irdeleme, çözümleme bir davranıştan ötedir; “bir tavırdır”.
“Pardayyanlar Üzerine” yazısını, her zamanki gibi “nesnel” değil de “öznel” bir yazı olarak kaleme alacağını bir sayfa boyunca öylesine titizlenerek anlatmış ki, bu onun yaşam biçimi olarak oluşturduğu nesnel tavırdan sapma denemesini bile uzun uzun açıklamadan, kendi şakacı biçemiyle “okuyucuyu uyarmadan” yapamadığını göstermektedir (agy, 77).
Toplumsal yapıdaki tüm kurumların birbirleriyle durmasız etkileşim içine olduğu gerçeği Kongar’ın toplumbilimsel araştırmalarında ve toplumsal sorunlara bakışında dayandığı temel gerçeklerden biridir. Bu etkileşim her türlü kurum arasında düşünülen yatay etkileşimin yanısıra altyapı ve üstyapı kurumları arasında kabul edilen dikey etkileşimdir de aynı zamanda. Bu yaklaşım onun alan araştırmalarında olduğu kadar toplumsal ve siyasal değerlendirmelerinde de sıkça görülür. Bu durum onun toplumbilimci olması kadar toplumsal yapı dersini veren bir öğretim elemanı olması ile de ilgilidir. Çünkü toplumsal yapı kavramında ve derslerinde, düşüncelerini, toplumu ve toplumsal yapıyı oluşturan bütün kurum ve kuruluşların kendi aralarındaki etkileşimlerinden ve iletişimlerinden yola çıkarak geliştirir.
Toplumsal yapıya bakışta farklı yaklaşımlar geliştiren, örneğin, topluma ve toplumsal kurumlara yapısal yaklaşımla bakan bilimcilerin yanısıra işlev boyutuyla bakan bilimciler de vardır. Kongar’ın bakışı çoklu bakış diyebileceğimiz, farklı bakışları kendi içinde bütünselleştiren bir bakıştır. Örneğin İzmir’de Kentsel Aile araştırmasında ailenin yapısal işlevsel özelliklerini incelemeyi görev olarak edinmiş, yapısalcılara da işlevselcilere de bir bütünlük içinde düşünülmesi gerektiği yaklaşımını sunmuştur.
Kongar’ın toplumbilime bakışı konusunda yazdıkları bize yeterli ipucu vermektedir. “Tarihsek süreç içinde Türk toplumbiliminin gelişmesi büyük ölçüde siyasal dalgalanmalara bağlı olmuştur” (2003/1, 13) diyen Kongar’ın yaşamı de siyasal dalgalanmalardan büyük ölçüde etkilenmiştir. Doğumundan üniversiteyi bitirdiği yıla kadar olan gençlik dönemini dışarıda tutarsak, 1963-1968 Mezuniyet ve ABD’ndeki öğrenim yılları; 1968-1983 Akademik yaşama geçiş ve akademisyenlik yılları; 1983 yılından bugüne de akademik ortamdan ayrılarak serbest çalışma ve gazetecilik yılları. Arkasından siyasal bürokraside geçen yıllar ve tekrar gazetecilik. Görüldüğü gibi, üniversiteyi bitirdiği yıllar, 1961 askeri darbesinin ertesidir; yani öğrencilik yılları çalkantılı siyasal kavgaların yaşandığı bir dönemdir. Akademik yaşamını sonlandırmasına neden olan bir tarihsel olay da başka bir askeri darbedir. 12 Eylül 1980. Bu darbenin öncesi çok daha acılı bir dönemdir. Kongar’ın yazılarında ve söyleşilerinde sık sık dile getirdiği, bu dönemde çok değerli bilimcileri, arkadaşlarını siyasal cinayetlere kurban vermiştir. Doç. Dr. Bedrettin Cömert, Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı gibi…
Bütün bu toplumsal olaylardan etkileniyor, yaşanan olumsuz gelişmelere konuşma ve yazılarıyla tepkilerini veriyor, bir yandan da akademik çalışmalarını sürdürüyordu. Kaybettiği aydınlar üzerine, ki birçoğunun arkadaşı olduğunu biliyoruz, kayıplarıyla ilgili yazdığı yazılar da salt siyasal bir tepki değil, aynı zamanda toplumbilimsel çözümleme ve değerlendirme yazılarıdır. Cömert ile, Tütengil ve diğerleri ile ilgili yazıları bir bakıma toplumbilimsel ebced düşürmedir.
Üç ayrı kent araştırması çıkaran, kentsel tüketim eğilimleri araştırmaları yapan Emre Kongar’ın bu tür üretimleri onun, yazılarında kent yaşamını sevdiğini söylemesi ile örtüşmektedir. Kentle sevişen bir yaşam süren Kongar’ın bu özelliği onun toplumsal ve kentsel sorunlarla ilgili yazılarını yazmasını kolaylaştırıyor ve yazılarının değerini arttırıyor. Kenti her boyutuyla yaşayan bir insanın kenti ve sorunlarını yorumu da özel bir anlam kazanıyor.
İlginç bir durum dünyanın her tarafında aynı. İyi bir meslek elemanı normalde o meslekle ilgili eğitim öğretim kurumundan yetişir. Ancak kimi zaman, kimi kişilikler seçtikleri ilgi alanında, çalışma alanında, üretim alanında o alanla ilgili eğitim öğretim kurumundan yetişmezler, ancak o alanla ilgili eğitim öğretim kurumundan yetişmiş birçok insandan çok daha ilerde o seçtikleri alanı doldururlar ve temsil ederler. Dünya’da ve Türkiye’de bunun örnekleri çoktur. Örneğin, 1950-1960 döneminde baskı altında alınmış olan toplumbilimcilerin 1960 yılından sonraki demokratik açılım döneminde henüz kendilerini bile toparlamaya fırsat bulmadan toplumbilim öğrenimi görmemiş bir İktisat ve Siyaset Bilimleri çıkışlı Doğan Avcıoğlu’nun, bir Hukuk Fakültesi çıkışlı İsmail Cem’in ardı ardına toplumsal araştırmaları ve toplumbilim alanındaki çözümlemeleri buna örnektir (2003/1, 19). Kongar bunu, toplumbilimin üniversitelerin içine hapsolmaktan kurtulmuş olmaları olarak nitelendirmektedir (2003/1, 20).
Kongar da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi çıkışlıdır. Ancak, sosyoloji öğrenimi görmüş birçok insandan çok daha yetkin ve tutarlı olarak sosyolojinin temsilcisi olmuş, İzmir’de Kentsel Aile gibi, Toplumsal Değişme Kuramları gibi hem alan, hem kitaplık araştırmaları boyutunda pek çok toplumbilimsel çalışmaya imza atmıştır.
Kongar, hem yazılarında, hem konuşmalarında, ki bu konuşmaları ifadesiyle salt bir süredir NTV televizyonunda Mehmet Barlas ile yaptıkları Yorum Farkı konuşmalarını değil, daha öğretim elemanı olduğu dönemlerde ve o dönemlerdenberi konuşmacı olarak katıldığı söyleşilerinde, panellerde, sempozyumlarda yaptığı konuşmalarını da kastediyorum, sosyoloji biliminin kuralları ve ilkeleri çerçevesinde, yani bilimsel temelde yazma ve konuşmayı kalıcılaştırmış bir bilimcidir.
Ve Kongar aynı zamanda bilimsel temel ve bakışının yanısıra ve bundan ödün vermeden iyi bir polemikçi olduğunu da konuşmalarında göstermektedir. İlginç olan şudur ki, konuşmalarında bilimsel temelden sapma göstermeyen sağlam bir polemik ustasının yazılarında polemik üslubu görülmemekte sosyoloji biliminin temel ilkeleri ve doğrultusu yazılarına ağırlığını koymaktadır.
Entellektüel donanımıyla sohbete katılan Mehmet Barlas’ın karşısında Kongar’ın bilimi güncelleştiren ve kuramsal düşünmeyi bugünle buluşturmayı başaran söyleşi biçemi bir yandan dinleyicilere bilinenden farklı bir düşünme modeli sunuyor, öteyandan bilime tanıdık olanlara bilimin güncelle öpüşmesinin hazzını yaşatıyor.
Her iki konuşmacı da farklı görüşlerde de olsalar kişiliklerinde bütünleştirdikleri aydın donanımlarını oluşturan birikimin yanısıra her sohbete hazırlanarak gelmelerini izleyicinin farkına varması, izleyicide Aristo’nun deyişiyle ilginç bilme hazzını yaratmaktadır. Bu da izleyicileri salt her iki konuşmacının kişiliklerine değil birikimlerine ve yenilenmiş bilgilerine de bağlıyor. Söyleşiyi ilginç ve yararlı kılıyor.
Çok doğal olarak bilimci olmayan gazeteci Mahmet Barlas’ın olayları yorumlarken Kongar’ın getirdiği bilimsel disipliner bakış biçimini şablon olarak görmesi ve eleştirmesi Kongar’ın buna karşılık söylediği, şablon değil toplumbilimin kuralı sözü izleyenlerde bilimsel bakışa ve ilkelere karşı tanıdıklık yaratırken yakınlık da sağlamaktadır.
Bu konuşmalardan ve yazılarından anlıyoruz ki Kongar’ın belirli toplumbilimsel temel taşları var. Düşünce üretiminde bu taşların üzerine basa basa ilerliyor. Bu taşlar kimi yazılarında kırmızı çizgiler olarak beliriyor, kimi yazılarında olmazsa olmazlar olarak.
Kongar yazı ve konuşmalarında; güncel de olsa tarihsel de olsa, konulara,
- sınıflandırma yöntemiyle yaklaşıyor ve bir konuyu düşünce maddelerine bölerek çözümlüyor.
- hem iç dinamikler hem dış dinamikler bağlamında yaklaşıyor.
- Toplumbilimin çözümleyici temel kurallarını günün konularında sıkıntı çekmeden büyük bir rahatlıkla kullanabiliyor.
Konuşmalarında bilimsel çözümleme ve yorum getirirken önümüze sürdüğü düşünce yoğunluğunun içsel ağırlığını, çekici kılmayı başardığı söyleşisindeki rahat anlaşılabilirlik ve düşünce saydamlığı ile dengeliyor.
Marksist çözümleme ve yaklaşım modelini her görüşteki insanın anlayıp benimseyeceği bir mantık tutarlığı içinde sunabiliyor.
Yorumlamalarını nesnel gerçeklikle öznel gerçeklikleri bütünleştirerek yaparken ele aldığı konuların yapısal nedenlerini, yani, tarihsel, ekonomik, kültürel ve toplumsal nedenlerini ortaya çıkartmaya çalışır.
Öğretim elemanlığı döneminde aldığı toplumbilimsel bakış boyutundan yaşamı boyunca sapmadı ve meslek yaşamında da Türkiye’ye ve dünya olaylarına toplumbilimin penceresinden bakarak yorumlamayı sürdürdü. Türkiye’nin toplumsal yapısını, toplumsal değişme süreçlerini inceleyerek bu alanda çeşitli bilimsel çalışmalar yaptı. Demokrasi, kültür, sanat, iletişim, dil gibi farklı konularda ardı arkası kesilmeyen yoğunlukta ve dolulukta makaleler, eleştiri ve deneme yazıları yazdı.
Türkiye gerçek anlamda toplumbilim çalışmalarının azaldığı ve etkisizleşti(rildi)ği bir dönemden geçmektedir. 1980 askeri darbenin ardından, üniversitelerde toplumsal bilimlerle ilgili kürsülerin kapatılması, özellikle toplumsal bilimler alanında çalışan öğretim görevlisi ve öğretim üyelerinin 1402 sayılı darbe yasası kapsamında üniversiteden uzaklaştırılmaları, onların yerlerine öğretim elemanlarının üniversite kadrolarına bilimsel değil, ideolojik kaygılarla alınması ve böylelikle özgürce araştırma yapan, düşünce açıklayan toplumbilim entelejansiyasının boğulması ve ortadan kaldırılması sürecinden sonra ortada ciddi anlamda toplumbilim çalışmaları yapan bir çevrenin kalmadığı gözlemlendiğinde, günümüzde düşüncelerini “toplumbilimsel açıdan” diyerek dizgesel olarak toplumbilimsel çözümleme yoluyla özgürce açıklayan Kongar Türk toplumbilimcileri arasında ciddi biçimde, açık ara öne çıkar. Bugün Kongar, çok az sayıda ve çok kısık sesle dizgeli çalışmaların belki dile getirilebildiği bir ortamda toplumbilimin sahnede kalan belki de tek sesi olarak kabul edilmelidir.
Bu değerlendirme, Kongar’ın, 1950-1960 dönemi ile ilgili olarak söylediği “Türk toplumbilimi tam bir duraklama, gerileme dönemi yaşamaktadır” yargısının (2003/1, 16), 1960-1980 döneminde toplumsal bilimlerde ve toplumbilimde ortaya çıkan etkin gelişme sürecini görmezden gelmeden, 1980’den bugüne duraklama ve gerilemenin ötesinde bir yokoluş süreci olarak saptayıp belirlediğimizde daha fazla anlam kazanacaktır.
Bu ikinci döneminde, yani gazetecilik ve yazarlık döneminde Kongar’ın yazılı ürünlerinde mizah ögesinin daha fazla öne çıkmaya başladığını, toplumsal gözlem ve değerlendirmelere gülmece katılarak okuyucuya sunulduğunu görüyoruz. Yaşamın Anlamı adlı kitabındaki makalelerin birkısmı buna örnektir. Giderek kitapların adlarına kadar gülmecenin yazılarında daha ağırlık kazandığını görmekteyiz. Trajikomik gibi, Konsantremi bozma gibi… Bunu, uzun süredir toplumsal olayları bilimin penceresinden yorumlayan ve istendik değişmeleri göremeyen, ya da istediği gelişmeleri istediği hızda göremeyen bir uyarıcı yazarın çözüm uzak olunca ele aldığı bir çaresiz tepki tekniği olarak gülmeceye sarılması olarak görebilir miyiz, bilmiyorum. Daha etkin bir silah olarak…
Kongar toplumbilimi geniş bir düşünce ağı içine yaymış görünmektedir. Siyasal yorumlarında olduğu gibi, ilgilendiği ideoloji, eğitim, kültür ve felsefe alan ve boyutlarında da toplumbilimi bir anahtar olarak kullanmaktadır. Bunların hepsinin Kongar’da içiçe geçmiş olarak değerlendirildiğini görmekteyiz. Bu da izleyici ya da okuyucuda, bilimsel temelde düşünce ufkunun gelişmesini kolaylaştırmaktadır.
Kongar’ın Türkiye üzerine getirdiği ve siyasal tartışmalarında anahtar rolü oynayan önemli tezlerinden biri Türkiye’nin laik, demokratik bir İslam ülkesi olduğu, bir diğeri, Türkiye’nin feodal bir yapı üzerinde dışardan bilişim teknolojisini alan ve kullanan ülke kimliğine sahip olduğudur.
Kongar’a göre bu çelişkili gerçeklikler Türkiye’ye dünya üzerinde çok önemli bir konum kazandırmaktadır (2002, 9).Bu yaklaşımın en somutlaştığı çalışmalardan biri Küresel Terör ve Türkiye adlı kitabıdır. Türkiye üzerine evrensel boyutta değerlendirmeler içerir.
Kongar insanları anlatan ve çözümleyen yazılarıyla dikkat çeker. İnsan çözümlemeleri salt anı ve monografilerinde değil konu olarak farklı yazılarında da aralara sıkıştırılmıştır. İnsan değerlendirmeleri adeta anlattığı olayın parçası olarak yazıyla bütünleştirilir. İnsanları çoğu zaman ortak çalışma ve görüşmelerini aktararak gündeme getirir. Tanıdığı yönlerini ele alır. Arkasından bir cümle ya da kısa bir cümle demeti içinde o insanla ilgili değerlendirmesini yapar. Ve bunu o yazıda ele aldığı konuyla bütünleştirerek yapar. Zaman zaman o kişiden aldığı dersleri de yazıya not olarak eklemeyi ihmal etmez.
Birçok makalesine o gün ele aldığı konu ile ilgili bir temel toplumbilim kuralını yazarak başlamaktadır. Sonra o kuralı o gün ele aldığı konu ile bütünleştirmekte, adeta okur olarak kuram ve kılgı (uygulama) bütünlüğünü, hatta yaşadığımız gün içinde görmeye başlamamıza yardımcı olmaktadır. Kongar’ın, aslında yüzyıllar içinde oluşturulmuş toplumbilimsel ölçütleri, kuralları günün gelişen olaylarına çok iyi uydurmasını bilmesi onun toplumbilimin temel kurallarına oldukça egemen olduğunu gösterir. Çünkü bu egemenlik olmadan bir bilimsel kuralı ve ölçütü o anda ele alınan bir olaya temel alıvermek, güne bakışa bilimsel boyut katıvermek kolay olmasa gerektir. (Örneğin: Cumhuriyet’teki 23.11.2006 günlü yazısına toplumsallaştırma kurumları, aile, medya diye başlayıp medya yıldızlarının “rol modelleri” olduklarına getirerek güne ders çıkartması buna verilebilecek birçok örnekten biridir.)
Böylelikle Kongar toplumun uzağında duran bilimi güncel boyutuyla topluma sunarak bilimi güncelleştirmiş olmaktadır. Bunu yaparken de güncele bilimsel boyut katmaktadır.
Toplumbilimin pozitivist yaklaşımından sonra geliştirilen yorumlayıcı yaklaşım Kongar’ın toplumbilimsel düşünce ufkunda önemli yer tutar. Yorumlayıcılara göre sosyal davranış amaçlı ve niyetli davranıştır (Sezal, 2002, 65). Kongar, özellikle siyasetle ilgili yorumlarında, daha çok sohbetlerinde davranışlardan anlam çıkartmayı sevmektedir. Davranışlar üzerine yorumları ve değerlendirmeleri vardır.
Bunun gibi Kongar’da eleştirel toplumbilimsel yaklaşımı da görmemiz olanaklıdır. Hatta eleştirel yaklaşımın temel bir yer tuttuğunu söylemek yanlış olmaz. Yorumlayıcı yaklaşımı da eleştiren eleştirici yaklaşımın Kongar’daki ağırlığı, onun zaman zaman kullandığı heriki yaklaşımın birbiriyle ters düşmesi sonucunu doğurabilir.
Toplumbilim araştırmalarında birbirinden farklı iki önemli araştırma çeşidi vardır. Bunların biri kitaplık araştırması ya da inceleme araştırması ya da kuramsal araştırma denen araştırmalardır. Diğeri alan araştırmasıdır ya da bir başka deyişle deneysel (ampirik) araştırmadır. Genel olarak Türkiye’de kuramsal araştırma yapmayı birey olarak tercih eden bilimciler alan araştırmalarını ve alan araştırmacılarını o kadar da bilimsel bulmazlar; sadece ya da daha çok alan araştırması yapmayı yeğleyen bilimciler de kuramsal araştırmaları ve kuramsal araştırma yapmayı yeğleyen araştırmacıları yeterli ve bilimsel bulmazlar. Bir toplumbilimci olarak Kongar bu ikilemi yaşayan bilimcilerin dışındadır. Hem “Türkiye’nin Toplumsal Yapısı”, “Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği”, “Atatürk ve Devrim Kuramları” gibi kuramsal araştırmaları (kitaplık araştırmaları), hem de “İzmir’de Kentsel Aile”, “Kent Planlaması için Toplumsal Araştırma, Kayseri Örneği”, “Yerleşik Bir Gecekondu Bölgesi: Altındağ” gibi alan araştırmaları vardır. Her iki araştırma türünde dengelemeyi yeğleyen bir toplumbilimci olarak Emre Kongar bu farklı iki araştırma türlerinden birini yeğleyip diğerini anlamlı bulmayan bilimcilerden olmadığını kanıtlamaktadır. Kongar’a göre bilimsel bilgi yanlışlanabilir nitelik taşıması nedeniyle somut gerçeğe indirgenebilir olmalı, somut gerçeğe indirgenebilmesi için de kuramsal çerçeveye dayanır olması gerekmektedir. Kuramla alanın, somut gerçekle soyut bilimsel düşüncenin birbirinden ayrılmazlığını ortaya koyan şu cümlesi sanki “kuramcı” ve “alancı” olarak ayrılan iki küskün kampa barış çağrısı gibidir: “Bir bilginin “bilimsel” olması için “yanlışlanabilir” nitelik taşıması, “yanlışlanabilir” olması için “somut gerçeğe” indirgenebilir olması, “somut gerçeğe indirgenebilmek” için de belli bir “kuramsal çerçeveye dayanması” gerekmektedir.” (1996, 12).
Kongar’a göre kuramsal çalışmalara bilimsel değil diye saldırmak ne kadar yanlış ise alan araştırmalarına da aynı gerekçeyle saldırmak ve karşılıklı birbirini suçlamak o derecede yanlıştır. Kongar büyük bir alçakgönüllülük içinde, “Ben, diyor, tüm yaşamım boyunca kuramsal çalışmalarımla ampirik [deneysel] araştırmalarımı birlikte yürütmeye çalıştım. Bunu ne denli başarabildiğimi bilmiyorum. Fakat elimden geleni yaptım. Kuramsal bilgi ile deneysel bilgi dengesini sağlayamadı isem, bu niyetimin değil, yeteneklerimin eksikliğindendir.” (agy, 13).
Bu kuramcı ve kılgıcı (uygulama) anlayışında, bir toplumbilimci olmasının zorunlu kuramsallığıyla, aynı zamanda bir uygulamalı disiplinin, bir uygulama biçimi ve aracı olarak sosyal çalışma mesleğinin öğreticisi (öğretim elemanı) olmasının birlikteliğinin rolü var mıdır, bilemiyorum ama, uygulamalı bir disiplinlinin öğreticiliği Kongar’ın alanla bağını mutlaka bir ölçüde güçlendirmiştir.
Özetle, kılgıyla (bir anlamda, alanla) kuram bütünlüğü Kongar’ın sahip olduğu bilimsel bakış modelinin içinde bulunmaktadır. Onun kuram uygulama bütünlüğünü arayan bu bakış modeli, toplumbilimsel çalışmalarına ve düşünce sistematiğine uygulama temelinde tarihsel perspektif olarak, bilimsel yaklaşımına da kuramsal modeller olarak yansımaktadır. Bu durumda da, toplumbilimce benimsenmiş ve toplumsal yapıya uygun kuramsal modelleri tarihsel perspektif içinde değerlendirerek bir sonuca ulaşmaya çalıştığını söyleyebiliriz.
Kongar değerlendirmesinde kendisinin üniversitede öğretim elemanı iken ürettiği yazılı yapıtları ile üniversiteden ayrıldıktan sonra ürettiği yazılar arasında ciddi bir fark göze çarpmaktadır. Üniversitede olduğu yıllarda ardardına bilimsel ve toplumbilimsel kitaplar üretirken, üniversiteden ayrıldıktan sonra da daha çok güncel siyasa ile ilgili ya da güncel sosyal ve kültür sorunları ile ilgili yazılar yazmış – ve yazıyor – olmasıdır. Bu değişmeyi anlamak kolaydır. Çünkü üniversiteye girdiği 1966 yılından üniversiteden ayrıldığı 1983 yılına değin geçen 17 yıl içinde daha çok toplumsal yapı ile ilgili birçok kitap çıkartmış iken, üniversiteden ayrıldıktan sonraki dönemde daha kısa makalelere dayalı, günceli yakalayan, siyasal ve sosyal ve kültürel yazılara ve bunların yanında roman, anı ve denemelere yönelmiştir. Onun ekonomik temelli çalışma yaşamındaki değişiklikler kendisinin düşünsel ve yazı evreninde de değişikliği adeta zorunlu kılmıştır. Ancak bu güncelleşme sürecinde üniversiteden gelen ve kişiliğini bir ölçüde oluşturan bilimsel tavrı bıraktığı söylemez.
Kongar düşün ve bilim yazılarında kullandığı dilin “kullanılan dil” olmasına özen gösterir. Dile gösterdiği özen birçok yerde belirir. Örneğin 1972 yılında basılan Toplumsal Değişme adlı araştırmasının önsözünde Dil ve Terminoloji Sorunu başlığı altında bir Bölüm açmış ve orada Türkçe diline gösterdiği özeni yansıtan açıklamalar yapmıştır.
Karşılığı bulunamayan yabancı sözcüklerin yarattığı sıkıntıya değinerek elden geldiğince Türkçe sözcükleri kullanmaya çalıştığını belirtmiştir. Hatta bu araştırmasının sonuna koyduğu bir sözlükle bilim diline gösterdiği özeni de vurgulamıştır. Türkçe’nin düzenli ve temiz kullanılmasına gösterdiği özeni tüm kitaplarında görmekle birlikte Cumhuriyet Gazetesinde yazmaya başladığı yıllarda da sık sık Türkçe’nin doğru kullanılması kaygısıyla Türkçe dil üzerine makaleler de yazmaya başlamış, medyada görülen dil yanlışlıklarını vurgulayan tartışmalar yapmıştır. Gene de Kongar’ın bağnaz bir “öztürkçeci” olmadığını,, “içine sinmeyen”, ancak, öztürkçe karşılığı bulunmayan yabancı sözcükleri de rahatlıkla kullandığını söylemeliyim. Türkçe’de günümüzde halkın kullandığı ortalama dil çizgisine uygun yazmaktadır. Bu nedenle de rahat anlaşılır olmakta ve rahat okunmaktadır. “Kullanılan dil” derken de herhalde bunu kastetmektedir. Son zamanlarda aynı anlama gelen eski ve yeni sözcükleri aynı cümlede kullanarak dili zenginleştirmek gibi bir yol seçmiştir. Örneğin, “Bütün davetlilere çağrı gitmemişti” cümlesinde olduğu gibi. Kongar bu yöntemin aynı sözcüklerin ardarda kullanılmasının doğurduğu sakıncaları da önlediği görüşündedir.
Kongar kendisini izleyenlerce “çok yazmakla” övülür de, yerilir de. Ancak, ömrünü tutku ile, düşünce üretmeye ve bunları kaleme dökmeye vermiş bir bilimcinin bu özelliğinin olumsuz görülmemesi gerekir. Tekbaşına ne az yazmak olumlu bir özellik olarak görülmeli, ne çok yazmak olumsuzlanmalıdır. Olay o kişinin yaşam biçiminde, yaşamı kendince nasıl biçimlendirdiğinde ve düşünce ufkunun boyutunda değerlendirilmelidir. Kongar, üstelik geniş bir perspektifle, hem bilim, hem kültür, hem sanat yazıları yazarak geniş bir alanda düşünce üretimlerinin kağıda dökülmesinden herhalde psişik bir zevk almaktadır. Buna saygı duyulmalı, bu, topluma daha çok şey verme çabası olarak görülmelidir. Kendisi ise yeterince çalışamadığı, yeterince okuyamadığı için yeterince yazamadığı kanısındadır. “Çalışmaya başladığımdan beri her gün bir sayfa yazabilseydim, bugün daha fazla kitabım olurdu” diyor.
6.1. Kongar ve Toplumsal Yapı
Toplumsal yapı çalışmalarını, araştırmalarını Mübeccel Belik Kıray, İbrahim Yasa, Sencer Divitçioğlu, Muzaffer Sencer’lerden daha önce Türkiye’de ilk kimin başlattığı bakış açısına ve yoruma dayalı olarak belki tartışılabilir bir sorudur. Ancak, yakın tarihimizde geriye doğru gittiğimizde, gözümüze çarpan ve genel kabul gören görüş, 1940’lı yıllarda Behice Boran’ın Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde iken yaptığı toplumsal yapı araştırmalarının olduğudur. Bu çalışmalar, 1945 yılında yayınlanmıştır (Toplumsal Yapı Araştırmaları).
Toplamda çok sınırlı olan toplumsal yapı çalışmaları konusunda Kongar bilimsel arenada önemli bir açılım sağlamıştır. Türkiye’de uzun yıllardır alanında üretim yapılmayan bir konuda, toplumsal yapı konusunda yayınladığı kitaplarla toplumsal yapı ve toplumsal değişme konularını yeniden güncele taşımıştır. 70’li yılların başlarında yazılmış olan Sencer Divitçioğlu, Muzaffer Sencer, İbrahim Yasa gibi toplumbilimcilerin toplumsal yapı kitaplarının yayınlanmasından yıllarca sonra, 1976 yılında, üstelik kapsamlı bir toplumsal yapı kitabı yayınlayarak bu alandaki durgunluğu ortadan kaldırmıştır.
Kongar’ın toplumbilimsel düşünme ve üretme alanında kendisini gösterdiği yıllar ilk olarak kentleşme araştırmasını (İzmir’de Kentsel Aile, 1969) yaptığı yıllara rastlar. Bu eğilimi ile Hacettepe Üniversitesinde kurduğu Sosyal Çalışma Bölümü’ne toplumbilimsel ağırlıklı bir yapı ve içerik kazandırır. Onun döneminde, daha çok meslek yüksekokulu biçiminde bireyle, grupla, toplumla sosyal çalışma gibi meslek yöntemlerinin ağırlıkla öğretildiği Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bünyesinde etkinlik gösteren Sosyal Hizmetler Akademisi’nde öğrenciler doğrudan uygulama anlayışına bağlı olarak, mekanik yöntem uygulamasının dar sınırları içinde yetişiyordu. Sosyoloji, psikoloji ve ekonomi bilgilerinin giriş düzeyinde öğretildiği, bunun dışında meslek derslerinin ağırlıkta olduğu bir öğretim dizgesi vardı. Değişik “sosyal hizmet alanlarında çalışılan” Türkiye toplumunun toplumsal yapısı üzerine ders de yoktu, Türk toplumuna yönelik düşünce üretimi de. Bu ortam içinde öğretime başlayan Sosyal Çalışma Bölümü’nde, kuşkusuz Kongar’ın bakış açısının ağırlığıyla sosyal çalışma toplumbilimin penceresinden incelenmeye başlandı. Kongar’ın toplumbilim kuramları ile ilgili kapsamlı çalışmalarını yaptığı dönemler de bu dönemlerdir; İzmir, Kayseri ve Altındağ alan araştırmalarının yapıldığı tarihler de bu tarihlerdir. Bu tarihler Kongar’ın Türkiye’nin toplumsal yapısı üzerine salt derinlemesine dememeli, enine ve boyuna düşündüğü, alana inip derinleştiği ve çabalarının düşünsel ürünlerini hızla kaleme aldığı ve bu ürünlerin yayınlandığı dönemlerdir.
Bu dönemlerin ürünü (arada başka çalışmaların da yayınlanmasının yanısıra) 1976 yılında alındı. “İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal Yapısı” adlı çalışması ilk olarak bu yıl yayınlandı. Toplumsal yapı araştırmasında Kongar, hareket noktası olarak “Osmanlı birikiminden” başlıyor. Yani toplumsal yapının temellerini arayışını Osmanlı’nın kuruluşundan başlatıyor. Batılılaşmaya evrilen birikim “Bağımsızlık savaşı ile” dönüşüm sürecine giriyor ve dönüşüm sonunda ortaya çıkan “Atatürk devrimleri” bugünkü Türkiye’nin toplumsal yapısının temellerini oluşturuyor.
Türk toplumunun toplumsal yapısının daha sonraki evreleri, bugüne değin, ki daha sonra genişletilerek eklenen bugünle ilgili gelişmeler de içinde olmak üzere, bu temel üzerinde çözümleniyor, irdeleniyor ve toplumsal yapı ile ilgili soruların yanıtları bu temel üzerinde aranıyor.
Toplumsal yapı çalışmasında, değişmeyi sağlayan yapısal ögeler olarak Türkiye’de (iç ögeler) siyaset ile ekonomi, Dünya’da (dış ögeler) genel olarak dış dünyadaki gelişmeler ele alınıyor. Bu üç öge de birer irdeleme anahtarı olarak, ele alınan her tarihsel aşamayla (örneğin, Osmanlı İmparatorluğu, Bağımsızlık savaşı, Cumhuriyet dönemi, 27 Mayıs, kalkınma planları, İkinci Dünya Savaşı, Kıbrıs sorunu, 12 Eylül vb.) bağlantılandırılarak ayrı ayrı değerlendiriliyor. Böylelikle Türkiye’nin toplumsal yapısı o yapıyı ortaya çıkaran bağımlı ve bağımsız değişkenlerin birbirleriyle diyalektik biçimdeki ilinti ve sonuçları ortaya çıkarılarak araştırılıyor. Bu bağımlı ve bağımsız değişkenlerin toplumsal yapıyı değiştirip dönüştürmesiyle ilgili sonuçların nerelerde göründüğü sorusunun yanıtı ise nüfus, kentleşme ve aile olguları ele alınarak yanıtlanıyor. Nüfus, kentleşme ve aile Kongar’da toplumsal yapı ve toplumsal değişmenin göründüğü düzlemler (platformlar) olarak ele alınıp inceleniyor. Nüfus, kentleşme ve aile yapısındaki değişmeler kendisinin başka araştırmalarının da temel konuları oluyor. (İzmir’de Kentsel Aile, Altındağ ve Kayseri araştırmaları.) Böylelikle, temeller, ögeler ve görünüm alanları üçlüsünün ayrı ayrı ele alınıp bütünleştirilerek yapılan genel değerlendirme Türkiye’nin toplumsal yapı çalışmasını anlamlı bir sonuca götürüyor.
Bu çalışmalarında, Kongar’ın nüfus, kentleşme ve aile olgularını incelerken, çalışmasında zaman zaman başka bölümlerde ele aldığı gelir dağılımı olgusunu da bu kategori içinde ele alması belki çalışmaya önemli bir boyutun daha katılmasını sağlamış olabilirdi. Çünkü gelir dağılımı da aynı toplumsal yapının ve değişmenin önemli göstergelerinden biridir ve Kongar’ın başarıyla ele aldığı bütünsellik içinde onun da yer alması herhalde gerekirdi. Ama herşeye karşın toplumsal yapı çalışmalarında bu yapıtıyla Kongar da Türkiye’nin toplumsal yapı çalışmaları tarihinde önemli bir yere sahiptir.
6.2. Atatürk Çalışmaları
Kongar’ın Atatürk’ü toplumbilim bağlamında ele alışı 1980’li yılların başlarına rastlamaktadır. 1981 yılında Hacettepe Üniversitesi Senatosuna sunduğu profesörlük tezinin konusu Atatürk, adı “Atatürk ve Devrim Kuramları” idi. Bu çalışma aynı yıl kitap olarak Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında yayınlanmıştır. Bu çalışmasında Kongar, Atatürk’ü incelerken, “tarihin gerçekleri neyse, onları kavramaya ve çağdaş toplumsal bilimlerin ışığı altında yeni çözümlemeler yapmaya” çalışmaktadır (2005/1, 12). Yani, Atatürk’ü yeniden anlamak için toplumsal bilimlerin yöntemlerini kullanarak çözümlemeler yapmaktadır. Bu zaten kendisinin dünyaya bakışını belirleyen ve Kongar’ı Kongar yapan bir yöntemdir ve bilimseldir. Kongar bu çalışmalarıyla feodal bir toplumdan endüstriyel bir topluma geçişte, Atatürk Devrimlerinin ve bu devrimlerin temeli olan Aydınlanma kavramının önemini vurgulamakta, azgelişmiş ülkeler için bir devrim modeli oluşturmaya çalışmaktadır.
6.3. Aile Yazıları
Kongar yazılarında ailesiyle ilgili bilgilere yer vermektedir. Bir yazısında oğlunun kitaplıktaki Michel Zevako romanlarını indirip isteği üzerine kendisine getirdiğini yazıyordu (2005/2, 80). Bir başka yazısında oğluyla bir haftasonu sinemaya gittiğini yazarak işlediği konuyu yazınsal boyutta değerlendiriyordu. Kongar’da ailesi düşün ve yazı yaşamıyla iç içedir. Denebilir ki nasıl aile toplumbilimde özel bir inceleme ögesidir ve önemli bir yere sahiptir, Kongar’ın da toplumbilim ile yoğrulan yaşamında ailesi özel inceleme ve değerlendirme alanında yer tutar.
Ailesine değinen yazıları dışında, toplu yazım olarak, aile yazılarının ilki 2000 yılında Kızlarıma Mektuplar adıyla yayınlanmıştır. Bu kitabı ile ailesini hem toplumunun okur ilgisine sunmuştur ve hem de toplumbilimsel gözle kızlarının gelişme süreçlerini okurla paylaşmış ve hem de kızları aracılığıyla anababalara ve gençlere önemli iletiler vermiştir. İlginç anekdotlar taşıyan Kızlarıma Mektuplar adlı kitap geniş bir okur ilgisi ile karşılaşmış; 2005 yılında 49. Baskısını yaparak bugün 50. Baskıyı aşmıştır.
Bundan üç yıl sonra, 2003 yılında bu kez Babam, Oğlum, Torunum 100 Yıllık Öykü adlı kitabını piyasaya sürmüştür. Bu kitapta da babasının, annesinin ve oğlunun yaşamları ile ilgili görüş ve heyecanlarına, arkasından oğlunun çocuğunun, torununun doğumu ve onunla ilgili sevecen değerlendirmelerine tanık oluyoruz. Bir ailenin yaşam süreci gerçekliğin içinde ama bir roman tadında gözlerimizin önünden akmaktadır.
Bu iki kitap aile toplumbilimi konusu ile ilgilenenler için vazgeçilemez iki servettir.
Kongar ailesiyle ve dostlarıyla ilgili yazdığı kitaplarında bile toplumbilimsel bakışın örneklerini vermektedir. Örneğin, özel bir yaşamı anlatırken konuyu birden Türkiye’de o dönemde yaşanan bir siyasal olaya bağlayarak değerlendirmesi kitabını (ki her kitabından bu yöntem kullanılmaktadır) okuyucunun okurken hem ilgisini uyanık tatmakta, hem ufkunu genişletmekte ve hem de bireysel olaylara bile toplumla bir bağ kurarak değerlendirmenin alışkanlığını kazandırmaktadır.
6.4. Siyasal Denemeleri
Kongar’ın siyasal denemeleri tarihsel bir sürece ışık tutan ve tutacak olan belgelerdir. Yazıldıkları dönemdeki siyasal olayların gözden kaçabilecek, unutulabilecek ayrıntılarını bile değerlendirme düzlemine çekerek bilimsel boyutlu belge durumuna getirmektedir.
Kongar siyasal tarih yazıları da yazmakla birlikte daha çok tarihle değil bugünle ilgili görünmektedir. Siyasal tarihle ilgili görüşlerini daha çok bugünün siyasal değerlendirmelerinde kanıt olarak kullanma eğilimindedir. Ya da bir başka deyişle siyasal tarihle ilgili bilgileri bugün ile ulayarak kullanması tarih ile bugün arasında benzeştirme, çağrıştırma ya da karşılaştırma yapılmasına olanak vermekte ve bugünün daha kolay anlaşılmasına yardımcı olmaktadır.
Kongar yurtdışından dönüp üniversitede başladığı ilk yıllardan beri (buna kabaca 70’li yılların başlarından itibaren diyebiliriz,) siyasal konulardaki görüşlerini çeşitli gazete ve dergilerde okurlarla paylaşmaktadır. Onun bu yazılarından, tarih sırasına göre sıralandığında yazıların yazıldığı dönemin adeta siyasal öyküsel kronolojisini çıkartmak olanaklıdır. Türkiye’de siyasal tarihin gelişimi bir ölçüde Kongar’ın yazılarından izlenebilir. Bu durum hem yazdığı yazırların sayısal çokluğuyla, hem de hemen her önemli siyasal ve toplumsal konuda yazı yazmış olmasıyla ilgilidir. Hiciv ve gülmece ögesi taşıyan yazıları da bu bütünlüğü bozmaz ve hatta değişik bir ironi tadında tamamlar.
7. Kitaplarının Tanıtımı
Aşağıda yayınlanmış kitaplarının kısa kısa tanıtımlarını bulacaksınız:
7.1. İzmir’de Kentsel Aile
Hacettepe Üniversitesinde yaptığı doktora tezidir. Alan araştırması olan çalışmada İzmir kentinde ve çevresinde aile yapısının sanayileşme ile bağlantısı kurulmuş, bu süreç içinde nasıl geleneksel aileden çekirdek aileye dönüştüğü ve sonra bir “çekirdek aileler konfederasyonu” oluşturduğu ve bu dönüşümün ne oranda gerçekleştiği araştırılmıştır. Bunun yanısıra kentsel ailenin sanayileşme yönünden nitelikleri ve yapısal dönüşüm süreci incelenmiştir.
İlk olarak 1972 yılında Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayınları arasında yayınlanmıştır. Daha sonra “İzmir’de Kentsel Ailenin Değişimi” adıyla Türkiye Üzerine Araştırmalar adlı kitabında yeralmıştır.
7.2. İnsanı Yönlendirme ve Sosyal Hizmetler
İlk baskısı 1972 yılında Sosyal Çalışmaya Giriş adıyla Türk Sosyal Bilimler Derneği tarafından yayınlanan kitap 1967 yılında Hacettepe Üniversitesi bünyesinde kendisi tarafından kurulan Sosyal Çalışma Bölümü’nde ders kitabı olarak okutulmak için hazırlanmıştır. Türkiye’de sosyal çalışmacı olarak yetişecek üniversite gençleri için yazılmış ilk ders ve giriş kitabıdır.
Kitapta sosyal çalışma teriminin değişik boyutlarıyla tanımlanması ve irdelenmesinden sonra nitelikleri ve gelişmekte olan ülkelerde sosyal çalışmanın değerleri, uygulama alanları, erekleri ve rolleri tartışılmaktadır. Mesleğin uygulama ilkeleri ile çalışma tekniklerinin anlatıldığı kitap Türkiye’de ve dünyada gelişim süreçlerinin özetlenmesiyle sonlanmaktadır.
Kitap, altı yıl sonra İnsanı Yönlendirme ve Sosyal Hizmetler adıyla 1978 yılında Hacettepe Üniversitesi yayınları arasında yeniden basılmıştır.
7.3. İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal Yapısı (2 Cilt)
Türk toplumsal değişme sürecinin incelendiği kapsamlı bir çalışma. Türkiye’de toplumsal yapının temellerinin sorgulanmasıyla başlayan, değişme araçlarının incelenmesi ve toplumsal değişmenin görünümleriyle gelişen ve genel değerlendirme ile tamamlanan bir çalışma.
Zamanında çok büyük bir boşluğu dolduran bu çalışma 1998 yılında Aydın Doğan Vakfı ödülünü kazanan 21. Yüzyıl’da Türkiye adlı çalışmanın öncülü olan kitaptır. Zaman içinde geliştirilip güncellenerek 21. Yüzyıl’da Türkiye adlı kitabın ortaya çıkmasına temel olmuştur.
İlk basımı 1992 yılında Remzi Kitabevi tarafından yapılmıştır. 1997 yılında 10. Basıma ulaşmıştır.
7.4. Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği
Kitap doçentlik tezi olarak hazırlanmış ve 1979 yılında yayınlanmıştır.
Toplumsal bilimlerin niteliği ve konuları ve toplumbilimin temel kavramları ile giriş yapılmakta, bu temelden hareketle toplum kavramı, çeşitleri ve modelleri irdelenmekte, buradan toplumsal bilimlerde modeller ele alarak toplumbilimin temel kavramlarından toplumsal değişmenin ne olduğu incelemektedir. Kitabın ana eksenini toplumbilim tarihi boyunca toplumları inceleyen toplum modellerinin tanıtılması ve eleştirileri oluşturmaktadır.
Kongar kitabında toplumsal değişme modellerini onları oluşturan kuramları sınıflandırarak incelemektedir. Büyük boy kuramlar, orta boy kuramlar ve küçük boy kuramlar. Organizmacı, evrimci ve diyalektik modelleri büyük boy kuramlar olarak; yapısal fonksiyonel modeller ile çatışma modellerini orta boy kuramlar olarak sınıflandırmakta; bireyci ve grupsal modeller olarak adlandırdığı modelleri de küçük boy kuramlar olarak ele almaktadır. Her kuramsal yaklaşımın sonunda da o kuram üzerine değerlendirme ve eleştiriler getirerek tartışmaya açmaktadır.
Kitabında toplumbilimin temel konularından biri olan modernleşmeyi toplumsal değişme içinde görmeyip onu toplumsal değişme kuramları arasında bir yere oturtmaması, modernleşme modellerini büyük, orta be küçük boy kuramlardan birinin içine almayıp ayrıca incelemesi dikkat çekicidir.
Kitabın son bölümünde ele alınan tüm kuramların karşılaştırılması ve aralarındaki ilişkileri arayan bir değerlendirme dizisi ile sona ermektedir.
Söylenebilir ki, Kongar bu yoğunluklu çalışmasında toplumbilimi sürekli meşgul eden toplumsal değişme konusunu ve kuramlarını bir bütünsellik içinde almış, düzenli bir sınıflandırma içinde nesnel olarak tanıştırıp tartışarak toplum incelemecilerin hizmetine sunmuştur. Bu kitapla yapmak istedikleri arasında bir seçim ya da öne çıkartma yoktur. Türk toplumbilimi açısından klasikleşen bu kitabın yeni eklemelerle ikinci baskısı yapılmış ve onu diğer baskıları izlemiştir. Yeni eklemeler daha çok kimi Türk toplumbilimcilerin de kapsama alınması ve Türk ve dünya toplumbilimcilerinin bakışları ve geliştirdikleri kuramların anlamlı değerlendirmeleridir. İlk baskının adı “Toplumsal Değişme (Kuramlar – İlkeler)” iken (1971) ikinci baskıda bu içerik zenginleşmesine uygun olarak kitabın adı da “Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği” olarak değiştirilmiştir (1979). Öyle görülüyor ki, önce doçentlik tezi olarak hazırlanan ve daha çok soyut kuramların incelenmesine dayalı olan kitabın 1970’li yılların başlarında Türkiye toplumunun değişme dinamiklerinde artan ivmeye uygun olarak (12 Mart 1971 asker müdahalesi, yaygınlaşan işçi hareketleri, güçlenen sendikacılık, koalisyon hükumetlerinde uzlaşmazlıklar gibi çalkantılı bir dönemde Türkiye’de yazarın gözlemleyerek izlediği toplumsal değişme dinamiklerinin ele alınıp değerlendirmesiyle zenginleştirilmesi adeta kaçınılmaz olmuştu. Yabancı toplumbilimcilerin evrensel değişme kuramlarıyla yerli toplumbilimcilerin Türk toplumu üzerine geliştirdikleri özümlemeler ışığında Türkiye’deki değişim sürecinin değerlendirilmesi kitabı ilginç kılar.
Kongar bu kitabında “Azgelişmiş Ülkeler için bir Değişme Modeli”nin temellerini atmıştır.
Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği boyutuyla kitabı yazıldıktan yıllar sonra bugün bile toplumbilimle ve Türk toplumunun gelişim süreciyle ilgili olanların yeni baskılarıyla alıp yararlandıkları bir temel kitap niteliği kazanmıştır.Kongar bu kitabıyla 9 Aralık 1979’da Sedat Simavi Sosyal Bilimler Ödülünü kazanmıştır.
Kitabın Remzi Kitabevi tarafından 1981yılında ilk, 2004 yılında onuncu baskısı yapılmıştır. 2007’de onuncu baskıyı geçmiştir.
7.5. Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk
Kitapta, Atatürk toplumbilimsel bir bakışla yeniden ele alınarak değerlendiriliyor, devrimleri çözümleniyor. Konuya önce kavramsal yaklaşılarak ihtilal, inkılap ve devrim kavramları tanımlanıyor; bu kavramlar temelinde Türk devrimi evrensel toplumsal değişim modelleri içinde özgün bir model olarak ele alınıp irdeleniyor. Devrime yolaçan nesnel ve öznel koşullar ayrı ayrı ele alınıp tanıtılarak çalışmanın sonunda Türk devrimi olarak adlandırılan Atatürk devrimi ayrıntılarıyla değerlendiriliyor.
Kitabın son bölümünde Türk devrimi toplumbilimsel açıdan değerlendirilerek azgelişmiş ülkelerdeki devrim süreçleri açısından evrensel bir model çıkarsaması yapılıyor.
Bu çalışma Kongar’ın profesörlük sunuş tezidir ve ilkkez 1981 yılında “Atatürk ve Devrim Kuramları” adıyla Türkiye İş Bankası yayınları arasında yayınlanmıştır. İkinci basımı 1983 yılında Remzi Kitabevi tarafından yapılmıştır ve yazar, ikinci basımda birinci baskıdan sonra yayınlanmış ulusal ve uluslararası makale ve yeni kitapları da gözden geçirerek gerekli bulduklarını kitaba katmış ve çalışmanın adını Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk olarak değiştirmiştir. Bu yapısıyla bu çalışmanın aynı yayınevi tarafından Mart 2005’te dokuzuncu basımı gerçekleştirilmiştir.
7.6. Cavit Orhan Tütengil
1921 yılında doğan ve 7 Aralık 1979 günü evinden üniversiteye giderken otobüs durağında öldürülen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil’in yaşamını ve bilimci olarak kişiliğini anlatan bir çalışmadır. Toplumbilimci ve çağdaş bir düşünür olan Tütengil’in yaşam öyküsü ile başlayan çalışma, yapıtlarının kısa tanıtımından sonra, onun toplumsal bilim ve yöntem anlayışı, köy ve içgöç, azgelişmişlik ve benzeri diğer toplumsal sorunlar karşısındaki düşünsel tutumu ile Atatürk ve Atatürkçülüğe bakışının irdelenmesiyle gelişiyor ve Tütengil değerlendirmesiyle sona eriyor. Türkiye’de sayıları az olan monografik çalışmalara bir örnektir.
Kitap Türk Dil Kurumu Yayınları arasında 1982 yılında basılmıştır.
7.7. Türk Toplumbilimcileri 1
Kongar’ın Hacettepe Üniversitesi Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü başkanı ve öğretim elemanı iken çevresindeki bir grup genç akademisyenle birlikte çıkarttıkları bir kitap. Birinci cildinde dokuz toplumbilimci toplumbilime bakışları, toplumbilim içindeki yerleri ve ürünleriyle tanıtılıp değerlendiriliyor. Bunlar, Ziya Gökalp, Prens Sabahattin, Hilmi Ziya Ülken, İbrahim Yasa, Niyazi Berkes, Nurettin Şazi Kösemihal, Cahit Tanyol, Cavit Orhan Tütengil, Mübeccel Belik Kıray’dır. Kitabın başında Kongar tarafından hazırlanan Türkiye’de Toplumbilimin Gelişmesi ve Yöntem Sorunu adlı bölüm Türkiye’de toplumbilimin ve bilimsel araştırmalarda yöntembilim (metodoloji) konularında genel bir girişle okur ele alınan toplumbilimcileri okumaya hazırlanıyor.
1982 yılında birinci basımı yapılan birinci cildin 2003 yılında beşinci basımı yapılıyor. Yayınlayan Remzi Kitabevi.
7.8. Kültür Üzerine
Kültürün kavramsal ve tarihsel olarak ele alındığı ve Türkiye’de kültür sorunsalının işlendiği bir kitap. Atatürk ve ulusal kültür bağlamından yola çıkılıyor, kültür bağlamında Türkiye’nin eğitim ve öğretim sorunları tartışılıyor, sanat ve edebiyatın devletle bağı inceleniyor, Türkiye’deki ideoloji ve düşünce akımları ele alınarak Türkiye’nin nereye gittiği sorusunun yanıtı aranıyor.
Döneminin siyasal kültürel ve sanatsal gelişmelerinin tartışıldığı kitabın ilk iki baskısı 1982 yılında Çağdaş Yayınları arasında yapılmıştır. Daha sonra Remzi Kitabevi tarafından da 2005 yılına değin sekiz baskı yapmıştır.
7.9. Demokrasi ve Kültür (Kültür Üzerine 2)
1981 yılında yayınlanan Kültür Üzerine adlı kitabın devamı niteliğinde bir kitap. Bu kitapta getirilen ana kavramsallık demokrasi kavramı üzerine. Sonra demokrasi ile kültürün bağları araştırılıyor ve bu bağlamda Türkiye örneğinde sanat ve edebiyat tartışmalarına giriliyor. Kitapta gençlik üzerine bir bölüm de var. Gençlik eylemlerinden gençliği etkileyen kültürel ve siyasal gelişmelere değin bir yelpazede gençlik ele alınıyor.
Kitabın son bölümü Ziya Gökalp, Macit Gökberk gibi Türkiye’de kültüre hizmet etmiş kültür insanlarının tanıtım ve değerlendirilmelerine ayrılmış.
Demokrasi ve Kültür 1983 yılında ilk, 1991 yılında ikinci baskısını yaptı. Daha sonra Remzi Kitabevi tarafından 1992 yılında tekrar yayınlanarak Remzi Kitabevi elinde 2005’te beşinci baskıya ulaştı.
7.10. Atatürk Üzerine
Atatürk’ün 100. doğum yılı nedeniyle Atatürk’ün değişik perspektiflerden ele alarak yeniden yorumlandığı yazıların bulunduğu bu kitap özgün bir çalışma olarak dikkat çekmektedir.
12 Eylül dönemi askeri yönetiminin kendisini “Atatürkçü” olarak tanımlamasına karşı çıkan Kongar, bu yönetimin “Atatürkçü” olmadığını, “Atatürkçülüğün” 12 Eylül yönetimi tarafından yanlış yorumlandığını ve yozlaştırıldığını öne sürmek için “Atatürkoloji” deyimini icat etmiştir. Atatürk’ü incelemenin artık bir bilim olduğunu söyleyen Kongar hatta bu bilim dalının adını da koymuştur bu kitabında: Atatürkbilim (Atatürkoloji). Ve bu bilimselleştirmenin bilimsel gerekçelerini de getirmektedir.
Ayrıca iki farklı Atatürk’ün ve Atatürkçülüğün bulunduğunu söylemekte ve bunun nedenlerini irdelemektedir. Bunlardan biri Atatürk’ü nesnel ve bilimsel yöntemlerle ele alıp değerlendiren Atatürkbilim, diğeri Atatürk’ü duygulardan hareket ederek olumlu ya da olumsuz değerlendiren Atatürkçülüktür. Atatürkçülük Atatürk’ün yaşadığı döneme yakın zamanda onu ele alan yazarların öznel değerlendirmelerinin ürünüdür, Atatürkbilim ise onun ölümünden 43, doğumundan 100 yıl sonra artık duygusal boyutta değil nesnel ölçülerle ele alınıp incelenmesidir ve bu çalışma modeli Atatürkbilimi ortaya çıkarır.
Kitapta ayrıca Atatürk’ün kültür anlayışı, devletçilik ve laiklik ilkeleri ve diğer devrimleri ele alınarak farklı bir bakış açısıyla incelenmektedir.
Atatürk Üzerine adlı çalışma ilk kez Hil Yayınları tarafından 1983 yılında yayınlanmış, 1997 yılında Remzi Kitabevi tarafından üçüncü basımla piyasaya sürülmüştür.
7.11. Üniversite Üzerine – Üreten, Çağdaş Üniversiteye Doğru
12 Eylül 1980 yılında yaşanan askeri darbeden sonra askeri hükumet tarafından üniversiteler üzerinde yeni bir model kurulması öngörülmüş ve bu konuda 04 11 1981 günü Parlamento’da bir yasa kabul edilmişti. Bu yasanın çıkarılması tartışmalarının başlaması konu üzerinde tartışmalar da başlamıştı. Yükseköğretim Kurulu kurularak tüm üniversitelerin tek çatı altında toplanmasını öngören 2547 sayılı YÖK Yasasının çıkması ile üniversitelerde ve kamuoyunda başlayan kaos ve bunun yarattığı yeni tartışma ortamında olan ve olması gereken üniversite düzeni üzerine yazılmış ilk kitap.
Kitapta Kongar’ın üniversite anlayışı ile YÖK öncesi ve YÖK sonrası Türkiye’de üniversite sistemi konusundaki gelişmeler yoruma dayalı olarak açıklanmıştır. Kitap, yazıldığı dönemin üniversite anlayışı ve tarihine ışık tutması bakımından özel bir değere ve öneme sahip.
Istanbul’da Hil Yayınevi tarafından 1984 yılında yayınlandı.
7.12. Türkiye Üzerine Araştırmalar
Kongar tarafından değişik tarihlerde yapılan üç alan araştırmasının bir kitapta toplanması ile oluşuyor. Üç ayrı kentte yapılmış üç kent araştırması bir dönemin kentsel araştırma anlayışlarına tanıklık ediyor ve değişik bulgular sunuyor. İzmir’de Kentsel Aile, Kayseri’de yapılmış Kent Planlaması için Toplumsal Araştırma ve Yerleşik Bir Gecekondu Bölgesi: Altındağ adlı üç araştırmanın bir kitapta toplanmasını Kongar, ilgilileri için her üç araştırma arasında karşılaştırma yapılabilmesi olarak açıklıyor.
Bu üç kentsel araştırmadan birincisi aile, ikincisi kent planlaması, üçüncüsü gecekondu araştırmasıdır. Her üç araştırmanın bir önemi Türkiye’de kırdan kente göçün sonuçlarının görülmeye başlandığı tarihsel dönemlere rastlamasıdır. İzmir araştırmasının yapılış tarihi 1968, Kayseri araştırmasının 1973, Ankara Altındağ araştırmasının yapıldığı tarih 1971’dir. Araştırmaların bir başka önemi de kırdan kente göçün sonuçlarının tarihsel planda bir süreç içinde görüldüğü üç önemli kentte yapılmış olmasıdır. Kent ailelerindeki dönüşümün gözlemlendiği İzmir, göçün kentsel planlama gereksinimini öne çıkarttığı Kayseri ve gecekondu yığılmalarıyla öne çıkan kentlerden biri olan Ankara.
Araştırmacı, her üç araştırmasının başında araştırmaların yöntemselliği ile ilgili genel kuramsal, bilimsel bilgiler sunarak araştırmaların anlaşılmalarını kolaylaştırmaktadır.
Remzi Kitabevi tarafından ilk baskısı 1984’te yapışan kitabın ikinci baskısı gene Remzi Kitabevi tarafından 1996 yılında yapılmıştır. (Ankara Altındağ araştırması, tamamlandığı yıl Amme İdaresi dergisinde yayınlanmıştı.)
7.13. Demokrasi İşçinin Ekmeğidir
Türkiye Denizciler Sendikasının ve Harp-İş Sendikasının işçiler için hazırladığı ve eğitim yayınları arasında çıkan kitap demokrasinin tanımı ve açıklaması ile sendikalarla ilişkisini kurarak başlamaktadır.
Sendikacılığı demokrasi bağlamında dünyada ve Türkiye’deki gelişmelerinin incelendiği kitapta her iki bölümün sonunda dünyada ve Türkiye’de sendikacılığın gelişiminden alınacak dersler başlığı altında tarihsel sonuçlar çıkarılmıştır.
Türk sendikacılığının bugünkü sorunları başlığı altında ücretlerin ve ulusal gelirden alınan payın ve ücretlerin azalmasının üzerinde durulmuş ve bunun nedenleri irdelenmiştir. Sonuç olarak, işçinin emeğinin karşılığını alabilmesinin ve ücret artışı sağlayabilmesinin tek yolunun demokrasi olduğu, bu nedenle demokrasinin işçinin ekmeği olduğu sonucu kitabın ana fikrini oluşturmaktadır.
Kitap 1986 yılında İstanbul’da, Türkiye Denizciler Sendikası Eğitim Dizisinin beş numaralı kitabı olarak yayınlanmıştır.
7.14. Kültür ve İletişim (Kültür Üzerine 3)
Yazarın kültür üzerine değişik zamanlarda yazdığı denemeler ve sanat yazılarının toplandığı kitap Kültür Üzerine adlı kitabı ile Demokrasi ve Kültür adlı kitabın arkasından “Kültür Üzerine 3” altbaşlığıyla bir diziyi tamamlamaktadır.
Kitapta kitle iletişim araçları olan televizyon, gazete, dergi, sinema, video ile karikatür, çizgi roman gibi sanat türlerinin Türkiye’deki durumları üzerine irdeleme ve değerlendirmeler yeralmaktadır.
Kitap 1986 yılında Say Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.
7.15. Yaşamın Anlamı
Kongar’ın 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbe döneminde dha çok gülmece türünde yazdığı toplumsal ve siyasal yazıları. Askeri bir dönemin özgürlükçü aydınlarını rahatsız eden konularını eleştirel ve yargılar nitelikte, ancak gülmece türünde yazılmış olan yazılar bir dönemin topoğrafyasını veriyor. Biryandan da yalın bir özyaşamöyküsü (otobiyografi) çalışması ve anılar demeti.
Kongar’ın bu denemeleri 1986 yılında Remzi Kitabevi tarafından basılmış, 2005 yılında kitap onbirinci baskı sayısına ulaşmıştır.
7.16. 12 Eylül Kültürü, (Kültür Üzerine 4)
Kongar kültür üzerine yazdığı yazıların kitaplaştırdığı dördüncüsünü 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile kurduğu bağlantı ile geliştirerek yayınlamıştır. Siyasal bir dönüm noktasını siyasal tartışmalardan da soyutlamadan aynı süreçte yaşanan bir kültürel dönüşüm öyküsü yazma modeli anlayışı ile ele almıştır. Siyaset ve kültütr bağlaantısının kurulduğu yazılar 12 Eylül döneminin işçi, kadın, aydın, gençlik kesimlerinin siyasetin zorlayıcı dönüştürme süreci içinde değerlendirmeleri yapılan gözlemlerinden oluşmaktadır.
Türkiye’nin, kitabın yazıldığı dönemdeki sorunlarını yazar kendi değerlendirmesi içinde dökümleyerek (tadat ederek) rejim sorunları ve müdahaleler, planlama ve ekonomi sorunları, hukuk devleti ve işkence, laiklik ve türban, eğitim ve YÖK, arabesk kültür, sansür ve televizyon, edebiyat eleştirileri aracılığı ile siyaset fantezileri başlıkları altında toplamış ve bu her sorun başlığını 12 Eylül askeri darbesi ile ilişkilendirerek değerlendirmiştir. Son çözümlemede bir askeri darbenin siyasal çalkantılar içinde bir toplumun hemen hemen tüm nüfus gruplarını kapsayacak bir biçimde bir kültür sorununa dönüştüğünü, siyaset ve darbe eksenli bir kültürel dönüşüm yaşandığını vurgulamıştır.
Sonuçta da kitap demokrasi karşıtlığının kurumlaşması ve demokrasinin rafa kaldırılması saptaması ile sonuçlanmaktadır.
İlk olarak Say Yayınları tarafından (İstanbul) 1987 yılında yayınlanan kitabın 2005 yılında Remzi Kitabevi tarafından dördüncü baskısı yapılmıştır.
7.17. Türk Toplumbilimcileri 2
Birinci cildin yayınlanmasından altı yıl sonra, 1988 yılında ilk baskısı piyasaya sürülen Türk Toplumbilimcileri 2’de toplumbilime emek ve hizmet veren yedi toplumbilimci tanıtılıyor. Bunlar, Mehmet Ali Şevki, Mehmet İzzet, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, İsmail Hüsrev Tökin, Mümtaz Turhan, Muzaffer Şerif Başoğlu ve Sedat Veyis Örnek’tir. Gene bir ortak ürün. İkinci cildin başında da bu kez Zafer Toprak tarafından hazırlanmış Türkiye’de Toplumbilimin Doğuşu başlıklı bir makale okura gene genel bir hazırlık sağlıyor.
Remzi Kitabevi, 1988 ilk basımından sonra 2001’de üçüncü basımı yapılıyor.
7.18. Hocaefendi’nin Sandukası
Kongar’ın ilk romanı. Gerçeklerle hayalin bütünleştiği tarihsel roman. Esrarengiz bir biçimde değişik yerlerde ortaya çıkan d’Abussion de Calevela adlı bir İspanyol Yahudisi’nin Osmanlı İmparatorluğunda kaleme aldığı el yazması notlarından yola çıkan bir serüven romanı. Fatih Sultan Mehmet döneminde, İngilizler’e casusluk yapan, eşi Müslüman bir İspanyol kökenli bir vakanüvist. O sıralarda Osmanlı medresesinde öğrenci hareketleri var ve gizli örgüt kuruyorlar. Osmanlı dönemi medrese öğrencileri çevresinde gelişen casusluk öyküsü. Ebced hesabı gibi Osmanlı kültürünün önemli ögelerini kullanan, yazıldığı dönemin Türkiye’deki siyasal olaylarına özellikle YÖK’e yollamalar ve dokundurmalar yaparak gelişen ilginç bir roman.
Kitap 1989 yılında Remzi Kitabevinden ilk baskısını yapıyor. Dönemin en çok satan kitaplar listesinin başına oturan kitap 2000’li yıllarda 20’yi aşan baskısıyla hala aranan romanlar arasındaki yerini koruyor.
7.19. İstanbul Halkının Günlük Yaşam Biçimi ve Tüketim Davranışları Araştırması
Istanbul Ticaret Odası tarafından Prof. Dr. Emre Kongar ile Prof. Dr. Taner Berksoy’a yaptırılan alan araştırması 1990 yılı kesitindeki Istanbul halkının günlük yaşam biçimi ve tüketim davranışları üzerine. Istanbul ili sınırları içinde yaşıyan 2010 hanehalkını kapsayan araştırma mülakat yoluyla bilgi alınan kişilerin harcama biçimi, harcama yerleri, tüketim kalıpları gibi harcamalarına temel oluşturacak bulguları kapsamaktadır. Araştırmanın önem taşıyan bir boyutu ankete katılan her harcama grubunun temel davranış biçimlerinin belirlenmesidir. Günlük alışveriş, ulaşım, telefon sahipliği, diğer haberleşme harcamaları, nerelerden alışveriş yaptıkları, gelirleri içine mutfak masraflarının payı, dışarda yemek yeme sıklığı, sinema ve tiyatroya gitme sıklığı, gazete, kitap, dergi satınalma alışkanlığı, sağlık için gittikleri kurumlar, sağlık harcamaları, giyim harcamaları, nerelerden alışveriş yaptıkları, temizlik darvranışları ve masrafları vb. gibi yaşam biçimlerinin yaptıkları harcamalar bazında ele alınması Istanbul halkının sosyokültürel davranış kalıplarının da ortaya çıkarılmasına yardımcı olmaktadır.
Hanehalklarının gelir gruplarına göre harcama gruplarının çizelge biçiminde sıralanması araştırmanın yapıldığı dönemdeki hanehalklarının gelirlerini hangi oranlarda öncelikle hangi harcama kalemlerine kullandıklarını göstermesi bakımından da dönemin ekonomik yapısına ışık tutar niteliktedir.
Araştırma 1990 yılında İstanbul Ticaret Odası yayınları arasında çıkmıştır.
7.20. İstanbul Tüketicisinin Perakende Alışveriş Alışkanlıkları
Prof. Dr. Kongar’ın Prof. Dr. Taner Berksoy ile yaptığı tüketicilerle ilgili ikinci alan araştırması. İTO tarafından yaptırılan bu ikinci araştırmada Istanbul halkının perakende alışveriş alışkanlıkları ve eğilimleri, alışverişlerde ödeme biçimleri, alışverişlerde günlük olarak daha çok ya da öncelikli olarak nelerin satınalındığı, başka deyişle günlük tüketimde daha çok nelerin tüketildiği gibi soruların yanıtları aranıyor. Aile başkanlarının yaşları, eğitimleri, meslekleri, gelirleri, evde başka kimlerin çalıştığı ve ailenin toplam aylık geliri gibi istatistiksel bilgilerden sonra dökümü yapılan çok çeşitli tüketim maddelerinin ayrı ayrı değerlendirilmesiyle nerelerden alındığı, alıma ailede kimin karar verdiği, alışverişi bizzat kimin yaptığı, alışverişlerin nasıl yapıldığı ve ne sıklıkta alışveriş yapıldığı konularında bulgulara ulaşılıyor.
Istanbul’da yaşayan 1500 hanehalkı ile yüzyüze görüşülerek yapılan araştırma tüketim alışkanlıklarını ortaya çıkarırken tüketimle ilgili kültürel davranış kalıplarının ortaya çıkarılmasına da ışık tutuyor. Bu araştırmada da İstanbul Halkının Günlük Yaşam Biçimi ve Tüketim Davranışları araştırmasında olduğu gibi ağırlıklı olarakl hanehalkı başkanları ile, çok küçük oranda eşlerle görüşülmüştür. (İstanbul Halkının Günlük Yaşam Biçimi ve Tüketim Davranışları araştırmasından tek farkı o araştırmada olduğu gibi gene küçük bir oranda çocuklar gibi üçüncü bir kişiyle görüşme yapılmamış olmasıdır.)
Araştırma, Mart, Nisan, Mayıs 1991 döneminde yapıldığı için o dönemdeki tüketici anlayış, alışkanlık, tüketim seçimi ve davranış kalıplarının bilinmesi yönünden salt tüketici değil, kültür araştırması olarak da dikkat çekici önem taşıyor.
Çalışma, İstanbul Ticaret Odası yayınları arasında 1991 yılı içinde yayınlanmıştır.
7.21. Yirmibirinci Yüzyılda Dünya, Türkiye ve Kamuoyu
Bu kitap, kendi söylemiyle, tarihsel toplumsal olaylar üzerinde yirmibirinci yüzyıla girerken yaptığı “uzak gelecek projeksiyonu”dur. Bu projeksiyonun yöntemini Kongar önsözünde açıklıyor. Öncelikle yirmibirinci yüzyılı biçimlendireceğine inandığı devrimleri ele alıyor, sonuçlarını belirliyor; sonra, bu devrimlerin Türkiye’de ne sonuçlar verebileceği konusunda bir çerçeve oluşturuyor; sonra, toplumsal yapı konusunda yapılmış kamuoyu araştırmalarının bulgularını değerlendiriyor; sonra, siyasal yapı konusunda yapılmış kamuoyu araştırması verilerini değerlendirmeye alıyor; daha sonra ise, kamıoyunun güncel siyaset konusundaki düşüncelerini irdeliyor. Herbiri bir bölüm olan bu çalışmaların sonunda, yani altıncı bölümde, birinci ve ikinci bölümde çizilen kuramsal çerçeve ile diğer bölümlerde ele alınan somut sonuçlar arasındaki kesişme ve çakışma noktalarını arıyor. Böylelikle, ortaya, 21. Yüzyıl için dünya ve Türkiye boyutunda uzun evreli bir perspektifle yapılmış deneme, inceleme biçiminde bilimsel bir yansıtma çıkıyor.
İçinde çok ilginç bulgular taşıyan bu kitap Kongar’ın KAMAR’da çalıştığı dönemde yaptığı araştırmaları özetlemektedir.
1992 yılında Simavi Yayınları (Istanbul) arasında yayınlanmıştır.
7.22. Ben Müsteşarken
Kongar’dan bir yaşam kesitini anlatan anı kitabı. Dört yıl süren Kültür Bakanlığı müsteşarlığı döneminde başından geçen ilginç olayları gülmece diliyle kaleme alan Kongar bu kitabıyla politik anı türünde bir kitaba imza atmış. Bürokratik bir görevin politik boyutunda bulunan sanatçı kişilikli bir bilimcinin gözlemleri ve yaşadığı deneyimler kitabı ilginç kılıyor. Bürokrasideki anlamsız çekişmeler, çaresizlikler, mantıkdışı uygulamalar, sıkıyönetim döneminin anlamsızlığı, politika bürokrasi ilişkisindeki gülünçlükler gibi konularda yaşananların gülmece tadında sunulması rahat okunur bir kitap çıkartmış ortaya. Kongar’ın sonunda siyasal ve bürokratik bir takım çözüm önerileri de yaptığı kitap, siyaseti ve siyasal liderleri eleştirdiği “Liderliğin On Altın Kuralı” listesiyle eğlendirici ve öğretici bir biçimde bitiyor.
Bu anı kitabının ilk baskısı Remzi Kitabevi tarafından yapılıyor 1996 . 2000’li yıllarda 10’dan fazla basımla okunmayı sürdürüyor.
7.23. Demokrasi ve Laiklik
Kitap demokrasi ve laiklik ekseninde güncel siyasal gelişmeleri bilimsel bakış açısıyla ele alan makalelerden oluşmaktadır. 1990’lı yılların ortalarında Türkiye’de siyasal gelişmelerin hangi yöne doğru gittiği saptamaları ve bunun saikleri ile gelişip hangi yöne gitmesi gerektiği konusundaki önerilerle son buluyor.
Sadece Cumhuriyet gazetesindeki makalelerin değil kimi bildiri ve denemelerin de yer aldığı kitap güncel siyaseti nesnel bakışla değerlendiriyor.
Kongar’ın kendi ifadesiyle bu kitap daha sonra birbirini izleyecek olan Yamyamlara Oy Yok ile 28 Şubat ve Demokrasi adlı kitaplar dizisinin ilkidir (2003/2, 6).
1997 yılında Remzi Kitabevi tarafından yayınlanan kitabın 2006 yılında beşinci baskısı yapılmıştır.
7.24. 21. Yüzyılda Türkiye
1998 yılında Aydın Doğan Vakfı tarafından koyulan Sosyal ve Beşeri Bilimler Ödülünü alan kitap Türkiye’nin Selçuklu ve Osmanlı Tarihinden gelen geçmişi, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu, Cumhuriyet sonrası siyasal ve toplumsal gelişmelerini toplumbilimin gözlüğünden inceleyerek daha 21. Yüzyıla girmeden yeni bir yüzyıldaki Türkiye ile ilgili geniş bir perspektif sunuyor.
Türkiye’nin toplumsal yapısının temellerini Osmanlı birikimi, bağımsızlık savaşı ve Atatürk devrimlerinde görerek özgün bir sınıflandırma yapıyor. Türkiye’de toplumsal değişmenin , araçları olarak ayrı ayrı siyaset ve ekonomi ögelerini ele alıp, bunlara Avrupa ülkeleri, Dünya savaşları, Türk dış siyasetinin önemli bir ögesi olarak gördüğü Kıbrıs, Orta Asya cumhuriyetleri ve dış ülkelerle Türkiye’nin ekonomik ilişkileri olarak belirlediği “dış ögelerin” etkilerini de değerlendirerek 21. Yüzyıl Türkiyesi’nin yeni perspektiflerini araştırıyor. Bu perpektife Türkiye’de toplumsal yapının ve değişmenin görünümleri başlığı altında nüfus, kentleşme, aile olgularını ve bunlarda ortaya çıkan değişmeleri de katarak Türkiye’de toplumsal yapının ve toplumsal değişmenin genel bir değerlendirmesini yapıyor. Kitap 21. Yüzyıla tarihsel ve toplumsal birikimiyle hazırlanan Türkiye’nin 725 sayfalık makro düzeyde bir çözümlemesi olarak toplumbilim literatüründe yerini alıyor.
Ödül gerekçesi olarak dokuz toplumsal bilimcinin ortak değerlendirmesinde, “Seçiciler Kurulu, Emre Kongar’ın İkinci Dünya Savaşı Sonrası sosyal ve beşeri bilimlerdeki birikimi tarihselleştiren disiplinlerarası çalışmasının Türkiye’nin bugününü Anlamaya ve yarınını kurgulamaya yönelik bir birikim oluşturduğu kanısına varmıştır.” denilerek “Türkiye’de toplumsal değişmenin kavramsallaştırılması doğrultusunda bir girişim olan eser küreselleşmenin giderek güçlendiği bir ortamda Türkiye’yi dış göstergeler ışığında bir konuma oturtmakta, ülke içi dinamikleri ve demokratikleşme sürecini eleştirel bir açıdan ele almakta ve bu süreçte bireyin rolünü gündeme getirmektedir” değerlendirmesi yapılmaktadır (2002, 6).
Özellikle küreselleşme olgusunu ve Türkiye’nin geleceğini bu olgu bağlamında irdeleyen kitap Türkiye’nin bugünkü sorunlarına büyük ölçüde ışık tutuyor.
Kitap geniş bir çevre tarafından başucu kitabı ve üniversitelerde ders kitabı olarak büyük ilgi görmüş ve ilk basıldığı 1998 yılından bir yıl sonra Remzi Kitabevi tarafından 25. baskısı yapılmıştır. 2002 yılı itibariyle kitabın 31. Baskısına ulaşılmış idi. Bugün için 40. Baskıyı aşmıştır.
7.25. Yamyamlara Oy Yok
Türkiye’de siyaset ve parlamento düzeninin nasıl yozlaştığının bilimsel çözümlemesi. Türkiye’deki toplumsal ve siyasal gidişin ve gelişmelerin irdelendiği dizinin ikinci kitabı (Birincisi Demokrasi ve Laiklik, üçüncüsü 28 Şubat ve Demokrasi).
Arabesk yağma kültürü olarak adlandırdığı yağma ve talan düzeninin yaygınlaşması ve kalıcılaşması karşısında Türkiye’nin içine düştüğü durumları ine bir gülmece biçemi içinde aktarıyor. Yağmalamanın Türkiye’de bir sistem, yağmacılık yapanları da yamyam olarak karikatürize edildiği kitaptaki makaleler gene Cumhuriyetteki yazılardan bir demet ve Türkiye’den bir kesit. Emre Kongar’ın feministliğini, gençlere ve kadınlara olan inancını vurgulayan bir çalışma.
Yağma kültürünün siyasete egemen olduğu görüşünden hareket eden kitap sadece durum çözümlemesi ve saptama yapmıyor, bu yamyamcılık ve talan düzeninden kurtuluş reçeteleri de sunuyor. Son makaledeki çeşitli önerilerin ene başında ise yamyamlara oy vermemek geliyor.
1998 yılında Remzi Yayınevi tarafından yayınlanan kitabın 1999 yılında beşinci baskısı yapılmış.
7.26. Konsantremi Bozma
Emre Kongar 1997 yılına değin Türkçe dilinin doğru kullanımı ile ilgili görüş ve düzeltmelerini Cumhuriyet gazetesindeki Aydınlanma köşesinde yayınladığı makalelerinin altında not olarak yayınlıyordu. Daha çok basında çıkan ve genel olarak medyada karşılaştığı Türkçe yanlışları ile ilgili görüşlerini 1997 yılından itibaren genişleterek Medya Notu başlığı altında haftada bir gün okurlarla paylaşmaktadır. Medya Notu köşesinde yayınlanan yazılarının ilk bir yıllık ürünlerinden seçmeler olan ve Türkçe dili ve dilin kullanılma yanlışları ile ilgili yazılarını bu kitapta derlemiş.
Remzi Kitabevi tarafından 1999 yılında yayınlanan kitap aynı yıl içinde üçüncü basımını yapmıştır.
7.27. İstanbul Halkının Yaşam Biçimi ve Sorunları
Istanbul halkının yaşam biçimi ve sorunları üzerine yapılan araştırma Istanbul Ticaret Odasının istemi üzerine Prof. Dr. Emre Kongar tarafından yapılan üçüncü araştırmadır. Yalnız bu araştırmanın daha önce aynı kuruluş tarafından yaptırılan İstanbul Halkının Günlük Yaşam Biçimi ve Tüketim Davranışları Araştırması ile İstanbul Tüketicisinin Perakende Alışveriş Alışkanlıkları adlı diğer araştırmalardan farklı özelliği onlar gibi Prof. Dr. Taner Berksoy ile birlikte değil, salt Prof. Dr. Emre Kongar tarafından yapılmış bir araştırma olmasıdır. İkinci farkı da tüketici araştırması değil kentlileşme araştırması özelliğinin ağırlıklı olmasıdır.
Bu çerçevede, ulaşılan kişilerin kökenleri, yani doğdukları bölge, Istanbul’a ne zaman geldikleri, nereden geldikleri, gelme nedenleri ve babalarının bulundukları bölge öncelikle belirlenmiştir. Kentte yaşıyor olmanın önemli göstergelerinden evlerinde bulunan eşyalardır. Bu nedenle, araba, televizyon, video kamera ve göstericisi, müzik seti, buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, fırın, mikrodalga fırın, bilgisayar gibi eşyaların olup olmadığı sorulmuş ve öğrenilmiş. Ayrıca, kültürel düzlemde sorulan sorular olarak, izlenen tv kanalları, ençok izlenen tv programları, kentsel olanaklardan yararlanma bakımından, sinemaya tiyatroya gidip gitmeme, gidiliyorsa gitme sıklığı, dinlenen radyo, alınan ve okunan gazete, dergi, yapılan haftasonu programları vb. ile ekonomik durumları çerçevesinde ailede çalışan sayısı ve giren gelir, borç alma alışkanlıkları ve sıklıkları, fiyat artışlarından etkilenip etkilenmedikleri, köyleriyle bağlantılarının ve köyden gelen aynı ve nakdi kazançlarının olup olmadığı, çocukları için meslek tercihleri gibi temel soruların yanıtları aranmış. Daha sonra, siyasete ilgileri, çağdaş ya da dinsel görüş ve eğilimlerinin bulunup bulunmadığı, Istanbul’u terketmeyi isteyip istemedikleri gibi ayrıntılı sorularla da Istanbul ile düşünsel ve duygusal bağlarının olup olmadığı ortaya çıkarılmaya çalışılmış. Bu kapsamda Istanbul’un sorunları konusunda ilgileri, düşünceleri ve Istanbul için bilgi düzeylerini gösterecek sorularla ve sorunların çözümü için önerileri alınmış. Kapsamlı bir kent araştırması olan ve çizelgelerle desteklenen çalışmada Istanbul halkının Istanbulluluk taraflarının mı, taşralılık taraflarının mı baskın olduğu araştırmanın sonunda ortaya çıkarılmış. Bu da Istanbul’un geleceği ve Istanbul için yapılması gerekenler konusunda tüm ilgili kesimlere önemli veriler sağlamış.
Araştırma bir alan araştırmasıdır ve Nisan Mayıs 1999 tarih aralığında gerçekleştirilmiştir. İTO için yapılan önceki iki tüketici araştırmasında da olduğu gibi Istanbul ilinde tüm ilçelerden kota yöntemiyle, ilçelerin içinde de dizgeli rastgele (sistematik tesadüfi) örneklem yöntemi ile seçilen toplam 2097 kişi ile soru kağıdı ve yüzyüze görüşmeler yapılarak bilgiler toplanmıştır.
Araştırma 1999 yılında yapılarak aynı yıl İstanbul Ticaret Odası tarafından kitap olarak yayınlanmıştır.
7.28. 28 Şubat ve Demokrasi
Kongar’ın kendi düzenlemesiyle 1997 ve 1998 yıllarında yayınlanan ve birbirini izleyen dizinin üçüncü kitabı. Güncel siyasal ve toplumsal olayların belirlenmesi, kavramlaştırılması, dizgeleştirilmesi (sistematize edilmesi) ve yorumlanması, tıkanıklıkların aşılması için nesnel bir gözle yapılması gerekenler tarihsel kesitler olarak birer film şeridi gibi okunmaktadır. Aynı zamanda günümüzdeki ya da kitabın ele aldığı dönemdeki olayları doğru ve nesnel olarak nasıl ele alınıp yorumlanması gerektiği konusunda da okura bakış açısı kazandırmayı hedeflemektedir.
Geleceğe yönelik öngörülerin de bulunduğu kitap Remzi Kitabevi tarafından yayınlanmış, 2000 yılında piyasaya sunulmuştur. 2003 yılında üçüncü baskısı yapılmıştır.
7.29. Kızlarıma Mektuplar
Kongar iki kızı ile iletişimini mektup türünde kağıda dökerek hem bilimsel bir bakışın öğreticiliği hem de bir babanın duygusallığı içinde mantık ile duyguyu kaynaştırarak okura sunmuş.
Kızlarına birebir seslenişle gençkız, sevgi, aşk, cinsellik gibi konularda görüşlerini aktarırken, biryandan da sıradan insan olmamak, yaşamayı ertelememek, demokrasi sorunlarını aşmak gibi konularda da kızları üzerinden gençlere deneyimlerinden süzülen yaşam dersleri vermektedir.
İlginç anekdotlar taşıyan ve Remzi Kitabevi tarafından yayınlanan Kızlarıma Mektuplar adlı kitap daha ilk yayınlandığı 2000 yılında geniş bir okur ilgisi ile karşılaşmış; 2005 yılında 49. Baskısını yapmıştır.
7.30. Küresel Terör ve Türkiye
Küreselleşme olgusunun, Türkiye’deki dalgasının ve terör boyutundaki rolünün irdelendiği bu kitapta yazar küreselleşme, terör, demokrasi bağlamlarında küreselleşme ile terör ilişkisini somutlaştırıyor. Özellikle Huntington’un uygarlıklar çatışması görüşü ve 11 Eylül (2001) saldırıları bu çalışmanın iki ele alış noktası. Küreselleşme ve terörün dünyayı ve Türkiye’yi gelecekte nasıl etkileyeceği kitabın temel sorularından biri. Son bölümünde küreselleşme ve terör ilişkisi somut ürünleriyle ve Türkiye’yi ilgilendiren demokrasi, laiklik, Osmanlı gibi olgularında katılmasıyla çözümleme dirik bir anlam kazanıyor ve Kongar’ın önsözdeki deyişi ile küreselleşme, terör ve Türkiye ilişkilerini dirik bir yaklaşımla ele alıyor.
2001 yılının sonunda Remzi Kitabevi tarafından piyasaya sürülen kitap 2005 yılında dokuzuncu baskısına ulaşıyor.
7.31. Demokrasi ve Vampirler
Siyasal konulardaki denemelerinin gene ilginç bir örneği. Parlamentonun, siyaset kurumunun, Avrupa Birliği, türban, Milli Eğitim, kültür gibi birçok konuda hükumet bakış ve uygulamalarının kıyasıya eleştirildiği bir makaleler demeti. 2000’li yılların başında değişik konularda siyaset ve kültür çözümlemeleri ve değerlendirmeleri. Cumhuriyet gazetesindeki Aydınlanma köşesinde daha çok belirli bir dönemdeki siyaset eleştirilerinin yapıldığı makalelerin toplandığı kitap.
Yazılarda salt siyaset değil, kavramlaştırma çalışmaları ve kavram tartışmaları var, tarih felsefesi var. Siyaseti en katı bir biçimde eleştiren, ancak bunu siyaseti önemsediği ve Türkiye’nin tarihsel toplumsal dönüşümü ve kurtuluşu için siyasetin büyük rolünü kabul ettiği için yaptığını söyleyen bir yazarın ince nükteli ağır eleştirili yazıları.
Remzi Kitabevi tarafından ilk baskısı 2002 yılı Eylül ayı içinde yapılan ve aynı yıl içinde dördüncü baskıya ulaşan bir kitap.
7.32. Yozlaşan Medya ve Yozlaşan Türkçe
Yazarın 1999 yılında yayınlanmış Konsantremi Bozma adlı kitabından sonra dil konusunda Türkçe’yi yazılı ve sözlü kullananlara tuttuğu ikinci ayna. Cumhuriyet gazetesindeki Medya Notu köşesinde yayınlanan yazılardan büyük bir demet.
Bu kitaptaki yazılar iki temel eksene dayanıyor. Biri medya, ki Türkçe dil yanlışlıkları en kalıcı etki bırakacak bir biçimde medyada yapılmaktadır; diğeri dil yanlışlıkları. Medyadaki ve Türk dilindeki yozlaşma ve bozulma sürecindeki koşutluğu ve bağı yansıtan yazılar Türkçemiz’i özenle kullanmak isteyen kimseler için kalıcı yararlar sağlayacak bir kitap. Ayrıca Türkiye’de medyanın geçirdiği dönemsel ve yapısal değişmeleri de aydınlatarak bir dönemin kültürü evreninin kesitini sunuyor.
Kitap Mayıs 2003’te Remzi Kitabevi tarafından piyasaya sunuldu.
7.33. Babam, Oğlum, Torunum – 100 Yıllık Öykü
Bu kitabında Kongar önemli bir gözlem ve saptamadan yola çıkıyor. Babası 1900, torunu 2000 doğumludur. Bu yüz yıllık aile öyküsünü ele alan yazar babasını, oğlunu ve oğlundan olan torununu farklı kimlikleriyle ele alarak anlatıyor. Oğul olarak, baba ve dede olarak…
Kongar, yüz yıllık bir perspektif içinde değerlendirdiği ailesi içinde olmaktan mutlu olduğunu her satırında göstermektedir. Yüz yıllık serüven kitapta Türkiye’nin toplumsal dönüşümü içinde ele alınmakta, toplumda ortaya çıkan sarsıntılardan etkilenen ailenin mutlu bütünlüğü toplumbilimsel çözümlemelerle öykü biçiminde ele alınmaktadır.
Babam, Oğlum, Torunum adlı anı kitabı (yaşamöyküsü) Remzi Kitabevi tarafından ilkkez 2003 yılında basılmış, 2005 yılında beşinci baskısına ulaşmıştır.
7.34. Trajikomik
Kimi makalelerinde hicvi bir yöntem olarak kullanan Kongar, Trajikomik’te siyasal ve toplumsal hiciv yazılarını toplamış.
2000’li yılların başında internette açılmış bir sanal gazete olarak hayli ilgi toplayan chivi adlı bir sitede düzenli yazılan gülmece/hiciv yazılarının toplandığı kitap dönemin politik ve toplumsal olaylarına iğneli bir biçimde ışık tutuyor. Güldürür gülümsetirken de Kongar’ın toplumbilimsel çözümleme tarzından ödün vermiyor. Bu nedenle bu yazılara toplumbilimsel güldürdü yazıları diyebiliriz. Yazıldığı dönemin güldürü biçimindeki belgeseli.
Remzi Kitabevinden 2004 yılı Ekim ayında basımı yapılan kitap aynı yıl içinde dördüncü baskıya ulaşıyor.
7.35. Tarihimizle Yüzleşmek
“Amacım hangi ideolojik ya da siyasal çözümden yana tavır koymuş olurlarsa olsunlar, değerli okurlarımın bu tavırlarını doğru ve nesnel tarihsel gerçeklere dayamalarını sağlamaya yardımcı olmaktır.” diyor Kongar kitabın önsözünde. Doğru ideolojik ya da siyasal kararları alabilmek için tarihi doğru bilmek, tarihe doğru bakmak gerekmektedir. Kitabın temel hareket noktası budur. Resmi tarih söylemlerinin sürekli gündemde olduğu Türkiye’de tarihsel gerçeklerle yüzleşilmesini erekleyen bir çalışma.
Bu kitapta, Kongar, Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden başlayarak Cumhuriyetin kuruluşuna değin yanlış bilinen tarihsel gerçekleri kaynaklara dayanarak nesnel temelde ele alıyor. Cumhuriyete sonrasında da Atatürk, Lozan, Demokrat Parti gibi olgular ile yakın tarihimizdeki Atatürkçü aydınların öldürülmeleri ardındaki gerçekler yalın bir dille anlatılıyor.
Nisan 2006 yılında Remzi Kitabevinden piyasaya çıkan kitap aynı yıl içinde otuzaltıncı basıma ulaşıyor ve 2007 yılında 80. Baskıyı aşıyor.
8. Sonuç
Emre Kongar, kendi deyişiyle, “Bugüne dek, toplumbilimdeki hemen her serpilişin ardından bir sınırlama gelmiştir” (2003/1, 19) saptamasına uygun olarak 1980 asker darbesinden sonra şedid bir biçimde toplumbilime getirilen sınırlamanın ötesindeki baskıların yoğunlaştığı dönemde toplumbilimsel yaklaşımının adını koyarak düşüncelerini sözlü ve yazılı olarak açıklayan ender toplumbilimcilerdendir. Kendisi, düşünceleri 1980 öncesi toplumbilimin her türlü baskılara karşın geliştiği bir dönemde gelişen ama olgunluk meyvelerini baskı ve yoketme döneminde vermeye çalışan ve veren bir toplumbilimci olma özelliğine sahiptir.
Bir başka özelliği, soyut kuramsal bilgi ile somut, yaşanan gerçekler arasındaki bağı kurmaktan bir bilimci olarak adeta zevk almaktadır. Bilimin ilkelerini bilimden ödün vermeden güncele uygulamak ve doğru sonuçlara ulaşmak adeta onda bir beyin sporu olmuştur. Kullandığı diyalektik yaklaşım ve bunun içine yerleştirdiği pozitif yöntem onun çalışmalarını hem güncel ve tarihsel gerçeklere uygun hem de geleceğe ışık tutan bir niteliğe kavuşturmuştur.
Toplumbilimsel bakışı okurlarına ve izleyicilerine benimsetmeyi ve akınlaştırmayı başarmış bir bilimcidir. Onun olaylara bakış biçimi birçok okura ve izleyiciye örnek olduğunu düşünüyorum.
Renkli bir kişiliğe sahiptir. Bilimci gözlüğüyle bakmasa, yaşamı toplumbilimin yöntemleriyle irdelemese iyi bir demagog olurdu. Karşıgörüşlerini sakınmadan ve geciktirmeden bilgi birikimiyle ortaya koyma yeteneğine sahip biri olarak göze çarpmaktadır.
Sonuç olarak, Kongar’daki toplumbilimsel yaklaşım ve tartışma platformu güncel siyasetin izlenmesi ve değerlendirilmesi boyutunda belirmektedir. Bağımsız düşünce yapısını sürekli değişen ve gelişen toplumsal ve siyasal yapıdaki değişmelere uygun geliştirerek ve siyasette çözüme dayalı yorumlar üreterek yoluna devam etmektedir. Bu düşünce tarzında evrensel ideolojileri, düşünsel yaklaşımları ve siyasal gelişmeleri Türk toplumuna uygun olarak, adeta, “Türkiyeleştirmesi” öne çıkar.
Böylelikle, öğretim üyesi, toplumbilimci, kültür adamı, yazar, gazeteci, düşünce adamı Prof. Emre Kongar üniversitelere, toplumbilime, kültür dünyasına, edebiyat dünyasına ve medyamıza yaptığı katlılarla verim yüklü yaşamını yoğun etkilemelerle sürdürmektedir. Türkiye’deki kültür, sanat, demokrasi, iletişim, siyaset sorunlarıyla ilgili olarak çok sayıda eleştiri ve deneme yazılarının yanısıra roman denemesi de olan Kongar ikinci romanı üzerinde çalışmaktadır.
EK: Kitapları (İlk baskılarının yayınlanış sırasına göre)
- İzmir’de Kentsel Aile, Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, A-3, Ankara, 1972. (Doktora tezi).
- İnsanı Yönlendirme ve Sosyal Hizmetler, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, A-25, Ankara 1978. (İlk baskısı Sosyal Çalışmaya Giriş adıyla yayınlandı. Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, G-2, Ankara 1972)
- İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal Yapısı (İki cilt). Remzi Kitabevi, İstanbul, 1997. (10. Basım). (İlk baskı 1976)
- Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, Remzi Kitabevi, İstanbul 2004 (10. Basım) (Remzi Yayınevi 1981 yılında Birinci Baskı kaydıyla başlamıştır. Kitabın daha önce Toplumsal Değişme (Kuramlar, İlkeler) adıyla ilk baskısı Bilgi Yayınevi tarafından yapılmıştır (Mart 1972) Daha sonra genişletilmiş baskısı Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği adıyla gene Bilgi yayınlarından çıkmıştır. (Ocak 1979).
- Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2005. (9. Basım) (Remzi Kitabevi yayınları arasında ilk basım: Mayıs 1983) (İlk baskısı: “Atatürk ve Devrim Kuramları” adıyla yayınlandı. Ankara: Türkiye İş Bankası Yayını, 1981).
- Cavit Orhan TÜTENGİL, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1982.
- Türk Toplumbilimcileri 1, (Yazan ve Derleyen) Emre KONGAR, Remzi Kitabevi, İstanbul, Ağustos 2003. (5. Basım). (İlk Baskısı: 1982)
- Kültür Üzerine, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2005 (8. Basım). (Remzi Kitabevinden ilk baskısı: 1989) (İlk ve ikinci baskı: Çağdaş Yayınevi, 1983).
- Demokrasi ve Kültür, (Kültür Üzerine 2), Remzi Kitabevi, İstanbul 2005. (5. Basım) (Remzi Yayınlarından ilk baskısı Mart 1992) (İlk baskısı: 1983).
- Atatürk Üzerine, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1997. (3. Basım) (İlk baskısı Hil Yayınevi, Ekim 1983).
- Üniversite Üzerine – Üreten, Çağdaş Üniversiteye Doğru, Hil Yayınevi, İstanbul Mart 1984.
- Türkiye Üzerine Araştırmalar, Remzi Kitabevi, 1996 (2. Basım) (İlk basım 1984).
- Demokrasi İşçinin Ekmeğidir, Türkiye Denizciler Sendikası Yayınları, Istanbul, 1986.
- Kültür ve İletişim, (Kültür Üzerine 3), Say Yayınevi, İstanbul, Ekim 1986.
- Yaşamın Anlamı, (Denemeler), Remzi Kitabevi, İstanbul, 2005 (11. Basım) (İlk baskısı Kasım 1986).
- 12 Eylül Kültürü, (Kültür Üzerine 4), Remzi Kitabevi, İstanbul, Mart 2005 (4. Basım) (Remzi Yayınlarında ilk baskısı Kasım 1993) (İlk baskı, 12 Eylül ve Sonrası, Say Yayınları, İstanbul, Haziran 1987).
- Türk Toplumbilimcileri 2, (Yazan ve Derleyen) Emre KONGAR, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2001. (3. Basım). (Birinci Baskısı Haziran 1988).
- Hocaefendi’nin Sandukası, (Roman), Remzi Kitabevi, İstanbul, (2007 itibariyle 20. baskıyı geçti). (İlk baskısı Aralık 1989).
- İstanbul Halkının Günlük Yaşam Biçimi ve Tüketim Davranışları, (Prof. Taner BERKSOY ile birlikte), İstanbul Ticaret Odası, İstanbul 1990.
- İstanbul Tüketicisinin Perakende Alışveriş Alışkanlıkları, (Prof. Taner BERKSOY ile birlikte), İstanbul Ticaret Odası, İstanbul, 1991.
- Yirmibirinci Yüzyılda Dünya, Türkiye ve Kamuoyu, Simavi Yayınları, İstanbul, 1992.
- Ben Müsteşarken, (Anılar), Remzi Kitabevi, İstanbul, (2007 itibariyle 10. Baskıyı geçti.) (İlk baskısı Haziran 1996).
- Demokrasi ve Laiklik, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2006 (5. Baskı) (Birinci baskı Nisan 1997).
- 21.Yüzyılda Türkiye, Remzi Kitabevi, İstanbul, (2007 itibariyle 40. Baskıyı aşmıştır.) (Birinci basım Mart 1998)
- Yamyamlara Oy Yok, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999 (5. Basım) (Birinci basım Kasım 1998)
- Konsantremi Bozma, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2006 (4. Basım) (Birinci basım 1999).
- İstanbul Halkının Yaşam Biçimi ve Sorunları, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul, Aralık 1999.
- 28 Şubat ve Demokrasi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003 (3. Basım) (Birinci basım Mayıs 2000)
- Kızlarıma Mektuplar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2005 (49. Basım) (Birinci basım Aralık 2000).
- Küresel Terör ve Türkiye, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2005 (9. Basım) (Birinci basım Aralık 2001)
- Demokrasi ve Vampirler, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002 (4. Basım) (Birinci basım Eylül 2002).
- Yozlaşan Medya ve Yozlaşan Türkçe, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003 (3. Basım) (Birinci basım Mayıs 2003).
- Babam, Oğlum, Torunum, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2005 (5. Baskı) (Birinci basım Ekim 2003)
- Trajikomik, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004 (4. Basım) (Birinci basım Ekim 2004).
- Tarihimizle Yüzleşmek, Remzi Kitabevi, İstanbul, (2007 yılı itibariyle 80. Baskıyı aşmıştır.) (Birinci basım Nisan 2006)
KAYNAKÇA
BORAN, Behice. Toplumsal Yapı Araştırmaları, Ankara: T.T.K. Yayınları, 1945.
CILGA, İbrahim. Bilim ve Meslek Olarak Türkiye’de Sosyal Hizmet, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını, 2004.
CILGA, İbrahim. HÜ Sosyal Hizmet Bölümü’ndeki bürosunda yapılan görüşme. 23 03 2007, Saat: 15:00.
ÇETİN, Berna. Kariyer.net internet sitesi.
KONGAR, Emre
— 1978/1979: “Teknolojik Bakımdan Geri Ülkelerde İdeolojik Ögelerin Toplumsal Değişme Açısından Belirleyiciliği Üzerine Bir Deneme”, S. 46-47, Aralık 1978 Ocak 1979.
— 1986: Kültür ve İletişim, Istanbul: Say.
— 1996: Türkiye Üzerine Araştırmalar, İstanbul: Remzi. (İkinci Basım).
— 2002: 21. Yüzyılda Türkiye – 2000’li yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, İstanbul, Remzi. (Otuzbirinci basım).
— 2003/1: Türk Toplumbilimcileri 1, İstanbul: Remzi. (5. Basım).
— 2003/2: 28 Şubat ve Demokrasi, İstanbul: Remzi. (3. Basım).
— 2005/1: Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk, İstanbul: Remzi. (9. Basım).
— 2005/2: Yaşamın Anlamı – Denemeler, İstanbul: Remzi. (Açıklamalı 11. Basım).
— 2006:“Köşe Yazarlığı ve Rol Modelliği”, Cumhuriyet, 23.11.2006.
— Kendisiyle yapılan görüşme. İstanbul, 15 Mayıs 2007.
ÖZCAN, Z. Yusuf ve Ö. ÖZBAY, “Sosyolojide Yöntem”, İç. SEZAL, İhsan (Ed.). Sosyolojiye Giriş, Ankara: Martı, 2002, s. 57-94.
SEZAL, İhsan. Sosyolojiye Giriş, Ankara: Martı. 2002.
*
(*) 12 Eylül 1980 askeri darbesi en köklü yapısal dönüşümü üniversitelerde gerçekleştirdi. Yüksek Öğrenim Kurulunu (YÖK) kurarak tüm üniversiteleri tek çatı altında topladı. Merkezi yönetim altında antidemokratik uygulamalar başlatıldı. Bunlardan biri de öğretim elemanlarına getirilen giyim kuşam sınırlandırmaları ve bunların arasında sakal yasağı idi. Öğretim elemanı herhangi bir gerekçeyle (ki bu gerekçe değişik varyasyonlarıyla, özellikle solda olmak idi) üniversiteden uzaklaştırılmıyorsa – sakalını keserek göreve devam edebilecekti. Bu kural Kongar’a da uzandı.
(*) Yanlış olarak, çünkü, yüksek lisansla alınan uzman kavramı bu durumda dört yıllık lisan öğrenimini bitirene verilmiş olmaktadır ki, bunun mantığı olmadığı gibi akademik terminolojik etiğe de uymamaktadır.
* Röportajda, “çünkü onlar diye ekliyor, Türkiye’de yaşamın her alanında eziliyorlar.”