Sosyal Çalışmada Türkiye Modeli Neden Oluşamadı, Oluşamıyor?
Bugün akademik kurulda ders planını tartışıyorduk. Sevgili dostum Prof. Dr. İbrahim Cılga konuşurken, söz arasında bugüne değin “sosyal hizmet”in kendi modelini oluşturamadığını söyledi. Çok güzel bir söz. Bir sosyal hizmet modeli oluşamadı Türkiye’de. Oluşturamadık desek daha doğru olacak. Çünkü bu mesleğin tarihini biz yazdık, biz başlattık. Model üretmek bize düşerdi Sevgili Cılga. Neden olmadı?
Haklı da olabiliriz oluşturamamakta haksız da, ama konuşmalıyız, neden oluşturamadık diye. Karşımızdakini suçlamadan… İçtenlikle. Kendimizde sorumluluk görürsek bunu içtenlikle paylaşarak… Saklamadan… Kendimizde sorumluluk görmüyorsak bunun nedenlerini de düşünerek, tartışmaları dinleyerek…
“Sosyal hizmet modeli” neden oluşmadı 50 yılda? Neden oluşturamadık? Ya da kim oluşturmalıydı, kim oluşturacaktı?
Bir kez, “sosyal hizmet modeli” bir sosyal politika seçimi ve bir sosyal devlet ve bir sosyal güvenlik modelidir. Bir ülkedeki “sosyal hizmet” modelini önceden belirlenmiş bir sosyal güvenlik modeli belirler. Sosyal güvenlik modelinin içinde “sosyal hizmet” ve “sosyal hizmetler” modelinin, modellerinin, hangisini kullanmak isterseniz, bulunduğunu önce kabul etmek zorundasınız bu gelişmenin kapısını açabilmek için. Yıllarca bu yükseköğretim kurumu sosyal hizmetin sosyal güvenlik sistemi içinde bulunduğunu kabul etmedi ki, nasıl model oluşturacak? Kafanızda “sosyal hizmet”i bir yere oturtamıyorsanız, kuramsal olarak da toplum içinde onun bağlamlarını göremiyorsanız, göremediğiniz için onu “herşeyden azade” görüyor ve gösteriyorsanız bir model oluşturmakta hiçbir ağırlığınız olamaz. Uzun yıllar geçse de…
Örnek mi isterseniz? Kaçıncı Sosyal Hizmet Konferansıydı Keçiören’deki Sosyal Hizmetler Yüksekokulu toplantı salonun da yapılan? Orada Dr. Ertan Kahramanoğlu sosyal hizmetlerin sosyal güvenlik sistemi içinde olmadığını söylemişti de, SBF’nde doktora yaparken Ethem Çengelci yazdığı makalede sosyal güvenlik sistemi içinde sosyal sigortaların, sosyal yardımların ve sosyal hizmetlerin birlikte olduğunu alıntılayarak belirten ve savunan ve bu teziyle doktor unvanını alan Ethem Çengelci’nin kendisini hararetle alkışladığını hayretler içinde izlemiştim. Ben de Ertan Kahramanoğlu’na sormuştum kürsüden indiğinde. Sosyal güvenliğin içinde değilse neresindendir sosyal hizmetler diye. Dışında demişti. Söyleyemedim ama içimden geçen tepki şuydu. Sosyal hizmetler gökten sallanan bir sepet midir ki hiçbir bütünlük içinde yer almaz ve boşlukta sallanır? Böyle görüldü yıllarca sosyal hizmet ve sosyal hizmetlerin bir bütünlük içinde olduğunu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulması bir ölçüde gösterdi.
Bir de böyle akıldışı, böyle alengirli düşünceler üretenler bunların kaynaklarını göstermezler, bunları bir temele oturtmazlar, sadece söyler ve tekrarlarlar. Yazmazlar, belgelemezler. Olsa olsa yönteminden kuram çıkmaz, dram çıkar. Çıkmıştır da yıllar içinde.
Daha sosyal hizmetin yerini belirlemeden, belirleyemeden modelini nasıl oluşturabilirsin ki? Olmadı işte.
Dahası: Model oturtabilmek için iki temel gerek:
a) Yoğun ve yılmasız uygulama.
b) Doğru ve açık kavramlar.
Önce mesleği kitabına uygun olarak yoğun biçimde uygulayacaksın. Uygularken kurumlarında, kuruluşlarında, derneklerinde değerlendirmeler yapacaksın, yazacaksın, konuşacaksın (gündelik iki üç kişi arasında değil, tartışmalı toplantılarda, panellerde, seminerlerde, sempozyumlarda konuşacaksın. Kaynak göstererek konuşacaksın. Bu tartışmalarda savunduğun görüşlerini yazıp yayınlayacaksın. Etik davranacak, yazamayacağın düşüncelerini savunmayacaksın. Savunduğunu yazacak, tarihe bırakacaksın. Tartışmaya salacaksın yazdıklarını. Tüm bu yazılara dayalı olarak uygulamalarında yenilenmeler, değişiklikler yapacaksın. Yine tartışacak, yine değişikliklere açık olacaksın. Bu süreç içinde ısrarla uygulamanı sürdüreceksin.
Uygulamanı ısrarla sürdürürken meslek ailenle yaptığın yazılı ve sözlü tartışmalarda kendini daha iyi anlatabilmek için yeni kavramalara gereksinim duyacaksın. Kendini yeni daha anlaşılır kavramlarla ifade etmeye çalışacaksın. Bu süreç içinde kavramsal dağarın gelişmeye başlayacak. Kavramsal dağarın gelişmeye başladıkça kendini daha iyi ifade etmeye başladığını göreceksin. Karşındaki de bu katkıya katkı vermek zorunda kalacak. Yeni kavramlarla kendisini ifade etmeye çalışacak. Böylelikle meslek dağarın gelişecek, meslek dağarın gelişirken mesleksel düşüncelerinde gelişmeler olacak ve giderek yeni bir modelin kapılarını açacaksın.
Kavramların olmadan modelin olabilir mi? Gündelik, dipsiz, temelsiz, yüzeysel, gelişmeye açık olmayan kendi içindeki yakın dost konuşmalarıyla ne kavram geliştirebilirsin ne model oluşturabilirsin. Ya da “Ben şurada bir konuşmada söyledim.” sığlığına düşmeden… Bir iki, az sayıda, bir ayda birkaç kişinin doğru platformda konuşmasıyla ne kavram geliştirebilirsin, ne model oluşturabilirsin. Bu çabalar senle onun girişimleri ile sınırlı kalmayacak, daha yaygın, daha yoğun olacak bu tartışmalar, yazılar ve yazışmalar… Ve sen bu tartışmaların daha yoğun olması için çabalar harcayacaksın. Ben konuştum, oldu ya da gene de olmadı demeyeceksin.
Eski kavramlarla yeni model oluşmaz. Yeni uygulamalarla yeni kavramlar oluşturacak, yeni kavramları buldukça doğru yerlerde kullanacak, yeni kavramlar kullandıkça yeni uygulamaları teşvikleyecek ve yeni kavramlar kullanmaktan korkmayacaksın.
Hele hele… Geliyoruz gene aynı noktaya. Bakınız şimdi: Sosyal hizmet modeli diye başladık yazıya değil mi? Evet. Sosyal hizmet modeli derken sosyal hizmet kavramıyla bu bağlam içinde neyi kastettiğimizi anlayabiliyor muyuz? Neyin modeli? Maalesef Türkçe yazdığım bu yazıda anlaşılabilmek için İngilizce kavramlar kullanmak zorundayım. Social work’un modeli mi demek istiyoruz, yoksa social service’nin mi? Belli değil. Ne dediğini net belirtemediğin bir soru yanıta ulaşabilir mi? Kendi modelini oluşturamayan sosyal hizmet derken kendi modelini oluşturan mesleği mi anlayacağız, kendi modelini oluşturamayan bir hizmet bütünlüğünü mü? Çünkü sosyal hizmet (doğru anlamıyla social service) bir hizmet bütünlüğüdür. Çoğul da kullansan böyle tekil de yazsan aynı… Bir hizmet/ler bütünlüğüdür. Böyle bir hizmet modelinin oluşturulamadığı da ciddi bir sav konusudur. Bir adım daha ilerleyelim düşünürken. Sosyal hizmet modelini oluşturamayan bir meslekle mi karşıkarşıyayız? Böyle sormak istediğim zaman, sosyal hizmet (social service) modelini oluşturamayan sosyal hizmet (social work) mi demeliyim? Böyle dil olur mu? Ama şöyle olur: Türkiye’nin toplumsal yapısına özgü bir sosyal hizmet modeli oluşturamayan sosyal çalışma… denebilir. Kendi uygulama modelini oluşturamayan bir sosyal çalışma (meslek), denebilir. Modeli oluşturulamamış bir sosyal hizmet (alan etkinlikleri bütünü) savı düşünülebilir.
Bakın bir kavram ve kaç farklı çeşit anlaşılma sözkonusu. Ya da ne kastedildiği anlaşılamayan bir soru… Daha sorusu anlaşılamayan bir düşüncenin model üretmesi olanaklı olabilir mi?
“Sosyal hizmet”in (sosyal çalışmanın) modelini üretemememiş olmasına şaşmamak gerek. Daha kendisini doğru ifade edemedikçe nasıl üretsin?
Model çabalarla oluşur. Yukarıda ele aldığımız bu iki temel ve sürekli çabaya başkaları isteristemez temel olacak. Çok okuyacaksın. Çok yazacaksın. Çok yayınlayacaksın. Sana yanıt verecekler. Sen bu yanıtlara yazıyla yanıt vereceksin.
Nasıl bir kurum kurmadan, binasını yapmadan, çatısını çatmadan, içini döşeyip, kadrolarını ve mevzuatını oluşturmadan kurumlaşamazsın, aynı onun gibi, yazmadan, çatmadan, kavramlarını oluşturmadan, kavramlarını geliştirmeden, uygulamadan, tartışmadan kurumsallaşamazsın.
Başka? Diğer mesleklerle, komşu mesleklerle iletişimini yoğun tutacaksın. Kendini kasmayacaksın, çekmeyeceksin. Onlarla tartışma platformlarında biraraya gelmekten kaçmayacaksın. Sertleşmeyeceksin, kavga etmeyeceksin, kırmayacaksın, ama kararlılıkla ve sakinlikle tartışacaksın. Her duruma yeni gerekçeler üreteceksin. Mantık temeli olan gerekçeler üretemiyorsan karşı fikrin doğruluğunu teslim edeceksin. Şurada haklı değilsin, ama şuralarda haklısın deme olgunluğunu ve açık düşünceliliğini göstereceksin. Meslek şovenliği yapmayacaksın. Diğer sosyal mesleklerle elele vermeyi becerebileceksin.
Komşu mesleklerle ortak uygulamalara girmekten çekinmey6eceksin. Ortak uygulamalara imza atacaksın. Bu ortak çalışmaları seminerlerde, sempozyumlarda masaya yatıracaksın. Kendi meslek çevrende, kendi meslek örgütünde tartışılmasını sağlayacak, bunun için girişimlerde bulunacaksın. Ve bunları yaparken ben yaptım o yapmadı diye suçlamalara saplanmayacaksın.
Başka? Uluslararası modelleri inceleyeceksin. O modellerin çıktığı ülkelerdeki toplumsal koşulları inceleyeceksin, irdeleyeceksin. Bu toplumsal koşullarla bütünleştirerek o yabancı modelleri tanımaya çalışacaksın. O yabancı modellerin temsilcileriyle biraraya geleceksin, bu modelleri onlarla tartışacaksın. Soracak, öğrenecek ve tartışacaksın. O modellerin yazıldığı yazıları diline çevirip, çevirttirip kendi dilinde yayılmasına katkı vereceksin.
Sonra tekrar dönüp kendi ülkenin toplumsal koşullarına uygun meslek uygulaması denemelerini yaşama aktaracaksın, aktarttırmaya çalışacaksın, izleyeceksin, değerlendireceksin. Geribildirimler alarak yenileşmelere açık olacaksın. Uygulamacı olarak tartışacaksın, bilimci olarak izleyip tartışmaya katılacaksın. Uygulamacı ve bilimci bir masaya oturacaksın, birlikte değerlendireceksin.
Farklı uygulamalar yapan uygulamacıları biraraya getirecek, ikisini de ilgi ve değerbilirlikle karşılayacak ve onların savunucularını biraraya getirerek tartışma ortamı yaratacak ya da ortamı görüş alışverişine sokacaksın.
Ve bütün bunları öyle yılda birkaç kez değil, sürekli yapacaksın. Bu süreçler sonunda ve zaman içinde yeni modelin çıkacak.
Bunlar ne kadar süreklilikle yapıldı bile demiyorum, bunlar Türkiye’de yapıldı mı? Tek tük düzenlenen dernek toplantılarıyla, yılda bir yapılan tartışma süreleri beş dakika, onlar da konuşmalarla doldurulan sempozyumlarla bu süreç işletildi denemez. Tartışma yapılmayan sempozyumlarla, tartışmaya kapalı düzenlenen kongreler tarihidir “sosyal hizmet” tarihi Türkiye’de.
Yeni modelinin belirmeye başlaması demek bir başka uygulamanın ya da anlayışın da model olarak görülmeye başlaması demektir. Farklılıklar tartışıldıkça yeni modeller, eski modeller kendilerini göstermeye başlayacaktır. Bir başka model olmadan senin modelin beliremez ki… Diğer modelleri de inceleyecek ve onlara saygı duyacaksın. Doğru temele oturmayan senin modelini yıllarca tek doğru olarak savunmayacak, senin modeline karşı olan model önerisi yapanları meslek hainliğiyle suçlama sığlığını seçmeyeceksin.
Tartışmaktan korkan model yaratamaz. Tartışma olmadan model oluşmaz.
Haklıdır Cılga. Elli yılda bir model oluşturamamak yazık değil mi? Bu sürecin aktörleri ne derler bu duruma? Kavram tartışmasına bile girmemek, kavram eleştirilerini küçük görmek, yanıt vermeden geçiştirmek, uygulamalara ilgi duymamak, uygulamaları izlememek, stajları çalıştığı kurumdaki masasında değerlendirmek, uygulamadan ve yeniliklerden kopuk akademia, kuramsal temeli ve mevzuatı hiç ilgi alanına almayan bir uygulama dünyası… Uygulamasını beğenenler uygulamalarının hiç tartışma ortamına alınmasına izin verdiler mi? Uygulamayı bütün arkadaşlarımız mesleklerini gayet güzel uyguluyorlar gibi genel ama geçer olmayan cümlelerle geçiştirmek, bu yüzeysel deyişlere bizzat uygulamacıların karşı çıkmaması, uygulamayı ilahlaştırmak ama hiç tartışmaya açmamak, tartışanlardan rahatsız olmak, iyiniyetli eleştirileri hiç dinlememek… nereye götürdü bizi? Modelsiz bir “sosyal hizmet”e…
Kendimizi hiçbir tartışmaya açmadan ve tartışma konusu yapılmasını engelleyerek “kusursuzuz, bir taneyiz, biriciğiz…” Nasıl tanıtlayacaksın? Tanıtlamaya bile gerek duymadan nasıl kusursuz olabilirsin ki? Bir tartışmaya açabiliyor musun kendini? Uygulamalarını? Meslek uygulaması olarak neler yaptıklarını? Modelsiz ve yaklaşımsız bir uygulamada, modelini bile bilmediğin bir uygulamada, doğru olup olmadığını tartışamadığın bir uygulamada, bir kuramla doğruluğunu test etmeyi düşünmediğin, bir kuramla doğruluğunu test edip de sağlama alamadığın bir uygulamada nasıl kusursuz, bir ve biricik olabilirsin ki? Daha kullandığın meslek kavramlarını irdelemeden, doğru kullanıp kullanmadığını bilmeden, daha kötüsü, yanlış olduğunu bildiğin halde, buna karşın inatla kullandığın kavramlarla nasıl kendini düşünsel olarak geliştirebilirsin ki? Yanlış kavramlarla nasıl doğru düşünebilirsin ki? Kullandığın yanlış kavramların sayısı arttıkça düşünsel doğruluğu yakalayabilmekten de o denli uzaklaştığının farkına bile vardırmaz işte böyle sürekli yanlış kavram kullanmak. Böyle bir açmaz içinde kendini nasıl doğru değerlendirebilirsin ki? Koca bir meslek, yani sel gider, sonra inat kalır geriye… Buradan model nasıl oluşturulabilir?
Modelsiz “sosyal hizmet”in bir modele sahip olabilmesi için önce adının doğru konması gerekir. “Sosyal çalışma”nın modelini oluşturmak da daha berrak, daha algıya açık kavramlarla daha kolaylaşacaktır. İnanınız bana dostlarım, bana inanınız.