1960’LI YILLARDAN 2000’Lİ YILLARA SOSYAL HİZMET EĞİTİMİ

1960’LI YILLARDAN 2000’Lİ YILLARA SOSYAL HİZMET EĞİTİMİ

Prof. Dr. İlhan Tomanbay
Hacettepe Üniversitesi
Sosyal Hizmetler Yüksekokulu

GİRİŞ

2002 yılında yapılan, “Sosyal hizmet eğitiminde yeni yaklaşımlar” konulu bir sempozyumda, yeni yaklaşımları değerlendirebilmek için, herhalde, Türkiye’de sosyal hizmet eğitiminin tarihçesine ve “eski yaklaşımlara” şöyle bir bakmak gerekir.

Sosyal hizmet eğitimi Türkiye’de 1961 yılında Ankara, Sıhhiye, Halk Sokak 7 Numarada beş katlı bir binada başlatılmıştır.

Sosyal hizmet eğitimi ABD’li “uzmanların” 1950’li yılların sonunda Türkiye’ye gelip, Hükumet üyeleriyle görüşüp, zamanın Hükumet üyelerinin bu iş için kurum olarak “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı”nı uygun bulmaları ve sosyal hizmetlerin ve sosyal hizmet eğitiminin bu bakanlığın çatısı altında yapılandırılmasıyla başlatılmıştır.

Türkiye’de sosyal hizmet eğitiminin başlangıcında ABD’yi görmekteyiz. Böylece şu saptama anlam kazanır ki, Türkiye’de sosyal hizmet eğitimi ABD’nin girişimiyle başlatılmış ve o dönem ABD’sinin sosyal hizmet verilerine ve modeline göre biçimlendirilmiştir. Bu saptama, olumlu ya da olumsuz bir değerlendirme değil, somut bir durumun belirlenmesidir. Böylelikle bu saptama 1960’larda Türkiye’de başlatılan sosyal hizmet eğitimi modelinin daha eski yılların ABD’sinde uygulanan model olduğu gerçeğine götürür bizi.

1960’lı yıllarda ABD yardım proğramı bütçesinden Türkçe’ye çevrilen ve basılan ders kitaplarını inceleyecek olursak, kitapların özgünlerinin 1950’li yıllarda basıldığı görülür. Kitapların notlarının, yazımlarının ve yazıya geçen bilgi birikimlerinin daha önceden başladığı düşünüldüğünde 1940’lı yılların ABD’sindeki sosyal hizmet uygulamalarının, sorunlarının ve tartışmalarının 1960’lı yıllarda Türkçe’ye çevrilerek ilk sosyal hizmet öğrencilerine sunulduğu sonucuna ulaşılır.

Burada iki saptama daha netleştirilmelidir. (a) 1960’lı yıllarda Türkiye’de sosyal hizmet öğrenimi gören öğrencilere sunulan bilgiler toplumsal tarih olarak 1940’lı yılların bilgileridir. (b) O yılların ABD toplumuna özgü bilgilerdir.

Örneğin ABD toplumunun o yıllardaki gerçekleri olan kızılderililer, zenciler ya da Amerika’ya göçen göçmenlerle ilgili ürettikleri sosyal hizmet bilgileri Türkiye toplumunda uygulanmak üzere Türkçe’ye çevrilmişlerdir. Ya da o yıllarda getirilen sosyal hizmet kuramında o yılların ABD’sinin toplumsal sorunu olan kentleşme ve sorunları ile kent ve sosyal hizmet konuları sıkça işlenirken, o yıllarda Türkiye’de kentleşmenin gelişen boyutu sosyal hizmet mesleği müdahalesini gerektirecek denli gelişmemişti. Bunu tartışır mısınız?

Sosyal Hizmetler Yüksekokulunun Türkiye’de ilk sosyal hizmet öğretimine başlamasından 22 yıl sonra, Türkiye, sosyal hizmet alanında ikinci yükseköğretim kurumuna kavuştu. 1967 yılında yeni bölümlerin kurulmasıyla zenginleşen ve büyüyen Hacettepe Üniversitesinde yeni bir bölüm olarak Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü kuruldu.

Üniversite bünyesinde kurulan sosyal hizmetlerle ilgili ilk yükseköğretim kurumunun ömrü uzun olmadı. 4.11.1981 günü kabul edilen Yükseköğretim Kurulu Yasası (2547) düzenlemesiyle bu bölüm lağvedildi. 1961 yılında kurulan Sosyal Hizmetler Akademisi Türkiye’deki tüm üniversite ve yüksekokulları yenibaştan düzenleyen Yükseköğretim Yasası uyarınca aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğüne bağlandı. Adı Sosyal Hizmetler Yüksekokulu olarak değiştirildi. Yasa dolayısıyla ortadan kalkmış olan Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü öğretim kadrosu da bu yüksekokula aktarıldı. Böylece Yükseköğretim Kanununa göre yüksek öğretim düzenlenirken Türkiye’deki sosyal hizmet okullarının sayısı da 1982 yılı itibariyle bire indirilmiş oldu.

1982 yılında yeni bir yasal düzenleme ve örgüt yapısıyla (Akademi’den Yüksekokula) ortaya çıkan ve Sosyal Hizmetler Akademisinin süreği olan Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu bu gelişim sürecinin doğal sonucu olarak Sosyal Hizmetler Akademisinin gelenekleri ve müfredat proğramıyla öğrenime başladı ve son reform çalışmalarına değin bunu sürdürdü. Bu geçiş sürecinde yapılan, örneğin üç dönem olan öğretim yılını iki döneme indirmek gibi üniversite bünyesine uydurma zorunluluğuyla ilgili değişiklikler dışında eğitim dizgesinde temelli ve köklü bir değişiklik yapıldığı görülmüyor. Akademi’nin ders programı, öğretim elemanları ve en önemlisi, yeni yapılanma yönünde bir taş bile oynatmadan aynı düzeni sürdürme iradesi ile yeni dönem bir yenilenme getirmeden başlamış oldu.

Sadece bu dönüşüm döneminde değil, 1961 yılından 1990’lı yılların sonuna değin gerek Sosyal Hizmetler Akademisi’nde, gerekse Sosyal Hizmetler Yüksekokulu’nda temele dayanan, ciddi ve önemli bir eğitsel anlayış ya da müfredat değişikliğine tanık olmuyoruz. İthal bilgilerle bir 40 yıl geçirildikten sonra ilkkez 1998 yılında Sosyal Hizmetler Yüksekokulunda sosyal hizmet öğretiminin yeniden yapılanması konusunda Yüksekokul yönetimi düzeyinde karar alınmış ve tartışmalar başlatılmıştır[1].

Buraya kadarki dönemi, ben, duygusal ve tepkisel dönem olarak adlandırıyorum. Türkiye’de sosyal hizmet öğretiminin kurulmasına emeği geçenlerin yıllar geçtikçe, getirdikleri dizgenin sonuna değin korunması için gerek Yüksekokul içinde gerekse     dış etkileşim odaklarına karşı tüm çabanın gösterildiğine tanık oluyoruz. Sahip olunan “çocuğunu koruma duygusunun” toplumsal yapıdan gelen değişiklik zorlamaları ve buna koşut değişiklik önerilerinin tepkilerle karşılandığı ve bir taşın yerinden oynatılmasının başarısızlık olarak görüldüğü bir dönemdir 1961-2000 yılları arasında geçen dönem. Örnek alınacak ve aktarma yapılacak tek sosyal hizmet öğretim ve uygulama merkezi, bu anlayışta olanlara göre, Amerika Birleşik Devletleridir.

Bu söylemin örneklerle belgelendirilmesi gerek; yoksa sav olarak kalma tehlikesi var. Örneğin, bu dönemde 1967-1983 yılları arasında öğretim veren Hacettepe Üniversitesi Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü olabildiğince anılmamaya, yok sayılmaya özen gösterildi. Örneğin, bu dönemde, bir mesleğin gelişmesinin temel ölçeklerinden olan, mesleksel kavramların değişmesi, gelişmesi, yeni kavramların ortaya çıkması çabalarına hiç de hoş bakılmadı[2]. Örneğin, Sosyal Hizmetler Yüksekokulundan çıkarak başka akademik alanlarda üst noktalara gelenler, kendileri isteseler bile, Akademi ve Yüksekokula kazandırılmadı. Örneğin, 1940’ların ABD’sinde geliştirilen ve çeviri kitaplarla Türkiye’ye taşınan sosyal hizmet mesleğinin üç yöntemi konusunda, 1970’li yıllarda ABD’de yeni mesleksel yöntemlerin geliştirildiği bilindiği halde korumacı davranıldı ve dünyada mesleğin birçok yöntemi geliştirilmişken 2000’li yıllara değin 1960’larda kalan salt üç yöntemin varlığında ısrarcı olundu. Örneğin, 2000’li yıllara değin, ABD’den Türkiye’ye getirilen sosyal hizmet uygulamasının dışında bir sosyal hizmet modelinin olabileceği kabul edilmedi, Avrupa modelleri yok sayıldı. Örneğin, bu dönemde, meslekle ya da meslek kuramıyla ilgili yazılı üretimler özendirilmedi hatta, ortaya çıkan yazılı üretimler “henüz oturmamış meslek bilgileri yazılırsa yanlış oturabilir” düşüncesiyle soğuk karşılandı.

Bunlar gibi daha başka birçok örnek verilebilir ve tartışılabilir. Ancak, şu tartışılamaz ki, bu dönemde, 1961 yılında getirilen ve varolan model korundu, kollandı, savunuldu; değiştirilmesine, yeni bakışlar, yaklaşımlar getirilmesine engeller konuldu.

Bu dönemle ilgili bir başka saptama da şudur: 1961-2000 arasındaki dönemde sosyal hizmet eğitimi varolan Hükumet politikalarına uygun olarak yürütüldü. Bunca sosyal sorun içinde bile hükumetlerle özellikle çatışmamaya, iyi geçinmeye özen gösterildi. Egemen politik atmosfere uygun bir meslek bilgisi ve uygulaması özendirildi. Örneğin, 27 Mayıs 1960 askersek darbesinden sonra insan hakları konusunun o dönemin gündeminde önemle yeraldığı dönemde Sosyal Hizmetler Akademisinde müfredat proğramına İnsan Hakları dersi konuldu; aynı konu 12 Eylül 1980 askersel darbesinden sonra gündemden düşünce ya da istenilmezler safına geçirilince “zaten diğer derslerin arasında veriliyor” gerekçesiyle müfredattan çıkarıldı. Örneğin, çocuk yuvalarında, yetiştirme yurtlarında bakılan korunmaya muhtaç çocuklar gibi hükumetlerce kabul gören alanlarda yoğunlaşıldı da, toplum kalkınması, köy, gecekondu çalışmaları, cezaevlerinde sosyal hizmet, okul sosyal hizmeti gibi hükumetlerce sıcak karşılanmayan konularda sosyal hizmet eğitimi de sessiz ve geride kalmayı yeğledi.

1998 SONRASINDAKİ GELİŞMELER

Yüksekokul yönetiminin başla komutuyla oluşturulan bir kurul tarafından Sosyal Hizmetler Yüksekokulunda sosyal hizmet öğretiminin yeniden yapılanması çalışmalarına başlandı. AYKOM  (Akademik Yapılanma Komisyonu) adı verilen kurul üç aylık bir çalışma sonunda yazılı raporunu Yüksekokul yönetimine sundu[3]. Bu tartışmalar sırasında ana hatlarıyla aşağıdaki görüşler ve öneriler geliştirildi:

  • Sosyal hizmet öğretimindeki temel yaklaşım parçacı değil, bütüncül yaklaşım olmalı ve eğitim anlayışı ve proğramları bütüncül yaklaşıma göre düzenlenmelidir.
  • Bu kapsamda ve bunun zorunlu sonucu olarak uygulamalarda da yöntem odaklı yaklaşımdan vazgeçilmeli ve sorun odaklı eğitim yaklaşımı benimsenmelidir.
  • Öğretim – öğrenci ilişkisi bakımından, disiplin odaklı ya da müfredat odaklı yaklaşımlar değil, öğrenci odaklı eğitim yaklaşımı benimsenmelidir.
  • Sosyal hizmet öğretiminde bilimsellik ilkesi gözetilmeli, bilimsel bilgi üretimi, bilimsel yöntem, dil bilinci ve mesleksel terminoloji konusunda öğrenciler duyarlı kılınmalıdır.
  • Eğitimde felsefi temel ilkesi yaşama aktarılmalı; genel felsefeden başlayarak sosyal hizmet felsefesine ulaşılmalıdır.

Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Akademik Yapılanma Komisyonu tarafından hazırlanan raporda (Uluğtekin ve ark. 2002, 35a) yukarıdaki beş ilke yeralıyor. Bunlara ek olarak kurul toplantılarında aşağıdaki ilkelerde de genel uyuşum sağlandı.

  • Ders vermede, öğretim elemanının metinden okuyarak ve konuyu madde madde aktararak yaptığı ezberciliğe dayalı sunuş bırakılmalı, bunun yerine etkin öğrenme yaklaşımı benimsenmeli, öğrenci öğrenmeye katılmalıdır.
  • Öğretimde bütüncül yaklaşım, uygulamada sorun odaklı yaklaşım, öğrenci boyutunda öğrenci odaklı yaklaşım ve ders sunumunda etkin öğrenme yaklaşımı birarada yaşama aktarıldığında, yeni, çağdaş, interaktif bir sosyal hizmet eğitimi dizgesi oluşturulmuş olacaktır.
  • Sosyal Hizmetler Yüksekokulu öğrencisinin estetik ve duygu oluşumunun/gelişiminin temeli olarak yaratıcı dersler zorunlu olarak koyulmalıdır. (Drama, tiyatro, resim, kağıt hamuru işleri, yontu, müzik, video gibi dersler…)
  • Klasik yöntem dersleri kaldırılarak, müdahaleler/yöntemler konusundaki yeni gelişmelerin de içerilmesine ve aktarılmasına olanak vermek üzere ve müdahaleler arasında bağlantı ve geçişlerle birlikte öğrencilerin meslek yöntemlerini bütünlük içinde kavramalarını kolaylaştırmak için tek ders içinde sosyal hizmet müdahaleleri ya da benzer bir ad altında müdahale kuramları, yöntemleri, teknikleri ve diğer araçları bir bütün olarak verilmelidir.
  • Final uygulaması Blok I ve Blok II olarak ayrı ayrı değil, gidilen kurum/kuruluşun çalışma alanına göre bir bütünlük içinde yapılmalıdır.
  • Her yıl giren 120 öğrenci dört ayrı sınıfa bölünmeli ve sınıfların sayısı 30’ar kişiyi geçmemelidir. (Bu uygulama şimdiki yönetim tarafından daha önce başlatılmıştı.)
  • Öğretim elemanlarının birbirleriyle iletişim ve görüşme ortamı diri tutularak derslerin birbiriyle geçişli ve ulamalı olması sağlanmalı, böylece anlatımda yinelemeler ve kopukluklar önlenmeli, öğretim elemanları diğer dersleri referans verecek durumda olmalıdır.
  • Blok uygulamanın dışında “proje semineri”, “uygulamalı seminer” ya da “proje uygulaması” gibi adlandırılabilecek ve öğrenciyi proje düşünmeye, oluşturmaya, yazmaya, uygulamaya hazırlayacak iki dönemlik ve haftada yarım gün alan bir seminer+uygulama yapılmalıdır. Burada öğrenci küçük gruplar olarak ilgili öğretim elemanının sürekli katılımıyla bir projenin hazırlanmasından uygulanıp sonuçlandırılmasına değin bir süreci yaparak öğrenecektir.

Bu önerilerin sosyal hizmet eğitiminin yeniden yapılandırılmasında temel taşlar olarak büyük önem taşıdıklarını düşünmekteyim. Hepsi birlikte bir bütünlük sağlayacak olan bu temel önerilerin tümel olarak gerçekleştirilmemesi durumunda ortaya çıkan öğretim düzeni yeniden yapılandırma olarak değil, ya kısmi düzeltme ya da dizgesi belli olmayan, kişiliksiz ve kimliksiz, karışık (eklektik) bir yapı olarak ortaya çıkmış olacaktır.

2000-2001 öğretim döneminde başlatılan yeni öğretim modelinde öğretim elemanları tarafından salt yukarıdaki sonuncu madde ciddi anlamda kabul görmemiştir. Diğerlerinin genel olarak, hiç değilse düşünce planında benimsendiği söylenebilir.

Sosyal Hizmetler Yüksekokulu eğitim dizgesinin yeniden yapılandırılması konusunda yeni koyulması düşünülen Sosyal Hizmet Müdahaleleri dersi 1961- 2000 yılları arasında ayrı ayrı okutulan ve uygulaması ayrı ayrı yaptırılan üç temel yöntemin bir dersi içinde verilmesini ve uygulamasının da hepsini kapsayacak biçimde yapılmasını gerekli kılıyordu.

Bu dersle ilgili olarak iki önemli noktayı önceden belirtmek gerekir. Bu ders, sosyal hizmet müdahalelerinin kuramlarını, modellerini, yaklaşımlarını, stratejilerini, yöntemlerini, tekniklerini ve uygulama araçlarını kapsar.

Sosyal hizmet mesleği müdahale araçlarını, bireye, aileye, gruba ya da topluluk/topluma yönelik olarak kullanır.

Bu nedenle, aşağıdaki şemada göreceğimiz müdahale araçlarının bir kısmı birey, aile, grup, topluluk/toplumdan biri için uygulanabilirdir ya da -daha büyük çoğunlukla- bir kısmının birkaçı ya da tümü için de uygulanabilirliği vardır. Bu görüşleri sosyal hizmet öğretiminin yeniden yapılanması çalışmaları sırasında, üç temel yöntemin öğretilmesine sıkışmış eski öğretim dizgesinin aşılabilmesi çabaları içinde geliştirerek tek sayfalık bir fotokopi olarak çoğalttım ve öğretim elemanı arkadaşlarıma dağıttım. (Bkz. Tomanbay, 2000).

SOSYAL HİZMET MÜDAHALE KURAM, YAKLAŞIM, STRATEJİ, YÖNTEM, TEKNİK VE DİĞER ARAÇLARI(*)

Bireye Yönelik Müdahale Araçları Aileye Yönelik Müdahale Araçları Gruba Yönelik Müdahale Araçları Topluluk/Topluma Yönelik Müd. Araçl.
Bireycilik (birey odaklı) Aile merkez (aile odaklı) Grup merkez (grup odaklı) Toplum merkez (toplum odaklı)
Davranışçı sağaltım Ailenin korunması Psikodrama Toplum gelişimi
Olgu yönetimi (case management) Aile sağaltımı Sosyodrama Toplumsal geliştirme
Bilişsel davranış Aile rehabilitasyonu Küçük grup çalışması Küçük grup çalışması
Krize müdahale Krize müdahale Krize müdahale Halkla ilişkiler
Sosyal destekleme Ailenin desteklenmesi Geliştirme Geliştirme
Varoluşçuluk Varoluşçuluk Varoluşçuluk Varoluşçuluk
Zayıfın savunuculuğu Zayıfın savunuculuğu Zayıfın savunuculuğu Zayıfın savunuculuğu
Kadın savunuculuğu Kadın savunuculuğu Kadın savunuculuğu Kadın savunuculuğu
İletişimcilik İletişimcilik İletişimcilik İletişimcilik
Yödetim (Süpervizyon) Yödetim (Süpervizyon) Yödetim (Süpervizyon) Yödetim (Süpervizyon)
Güçvericilik Güçvericilik Güçvericilik Güçvericilik
Bireysel danışmanlık Aile Danışmanlığı Grup Danışmanlığı Sosyal danışma
Kendine yardım Aile sistemi Kendine yardım Ekolojik yaşam
Gerçekçilik Gerçekçilik Gerçekçilik Gerçekçilik
Acil yardım Aile yardımı Acil yardım Acil yardım
Bütüncüllük İşlevsel aile sağaltımı Bütüncüllük Bütüncüllük
Gestalt sağaltımı Stratejik aile sağaltımı Psikodinamik Radikalcilik
İnsan ilişkileri Yapısal aile sağaltımı Yapısalcılık Yapısalcılık
İnsancıllık (hümanizm) İnsancıllık (hümanizm) İnsancıllık (hümanizm) İnsancıllık (hümanizm)
Etkileşim Görev merkez (görev odaklı) Etkileşim Etkileşim
Öğrenme/öğretme Öğrenme/öğretme Öğrenme/öğretme Öğrenme/öğretme
Arabuluculuk Arabuluculuk Arabuluculuk Arabuluculuk
Doğal yardım örüntüsü Doğal yardım örüntüsü Doğal yardım örüntüsü Doğal yardım örüntüsü
Bağımlılık Pekişik ilişkiler Pekişik ilişkiler Genel sistem
Sorun çözme Sorun çözme Sorun çözme Sorun çözme
Sosyal destek Sosyal destek Sosyal destek Arabuluculuk
Psikososyal destek Psikososyal destek Psikososyal destek Proğram değerlendirme
Savunuculuk Savunuculuk Savunuculuk Savunuculuk
Sosyal sağaltım Sosyal sağaltım Sosyal sağaltım Toplumsal sağaltım
Sosyal rehabilitasyon Sosyal rehabilitasyon Sosyal rehabilitasyon Toplumsal rehabilitasyon
Duyarlık Duyarlık Duyarlık Etnik duyarlılık
Birey geliştirme Birey/aile geliştirme Birey/grup  geliştirme Yerel gelişme
Sosyal koruma Sosyal koruma Sosyal koruma Yönetim
Sosyal bakım Aile bakımı Sosyal planlama Ekosistem
Değer netleştirme Değer netleştirme Değer netleştirme Değer netleştirme
Görev merkez (görev odaklı) Görev merkez (görev odaklı) Görev merkez (görev odaklı) Görev merkez (görev odaklı)
Takım çalışması Takım çalışması Takım çalışması Takım çalışması
Sosyal yardım Sosyal yardım Sosyal yardım Sosyal yardım
Etkinleştirme Dirikleştirme Sosyal eylem İzleme/değerlendirme
Sosyal eğitim Sosyal kabullendirme Sosyal yapılandırma Lobicilik
İnsan ilişkileri İnsan ilişkileri İnsan ilişkileri İnsan ilişkileri
Bireyle çalışma Aileyle çalışması Grupla çalışması Bürokrasi çalışması
Bireyle çalışma Aile çalışması Grup çalışması Toplum örgütlenmesi
Sosyal öykü Sosyal öykü Sosyal öykü İnceleme
Olgu incelemesi/olgu çözümlemesi Örnekolay Örnekolay Örnekolay
Rapor Rapor Rapor Rapor

40 yıla yakın bir süre sosyal hizmet öğrenimi deyince üç yöntemin dışına çıkılamayan Sosyal Hizmetler Akademisi ve sonra Sosyal Hizmetler Yüksekokulu’nda artık, yukarıda görüldüğü gibi (a) salt yöntemlerden değil, stratejilerden, kuramlardan, yaklaşımlardan, diğer yöntem ve tekniklerden ve akla gelebilecek diğer araçlardan sözedilmesi zenginliğine ulaşılmıştır; (b) meslek uygulamasında uygulamacının bir sorunu çözerken akla gelebilecek her türlü aracı yaratmasına ve kullanmasına olanak sağlanmıştır.

1961 yılındanberi süregelen üç yöntemle sınırlı kalan bir sosyal hizmet öğretim anlayış ve uygulaması ortadan kaldırılmıştır.

Ayrıca, yıllardır kendi bilgi sınırlarına dayanmış ve artık kendisini üretemeyen üç klasik yöntemin diğer tüm araçlarla iletişerek yeni bilgi zenginliğine kavuşmasına ve kendisini üretmesine olanak sağlanmıştır.

Sonuç olarak  sosyal çalışma mesleği bu sayede daha kapsamlı düşünme, yeni buluşları ve ilişkileri geliştirme, sıgasını arttırma ile sorunlar karşısında sınırsız çözüm olanaklarına kavuşmuştur. Sorun çözme durumunda olan sosyal çalışmacının etkinlik sıgasının artması ortamı yaratılmıştır.

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ SOSYAL ÇALIŞMA VE SOSYAL HİZMETLER BÖLÜMÜ

Türkiye’nin ikinci sosyal hizmet eğitim kurumu Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesine bağlı olarak 1967 yılında kurulan Sosyal Çalışma Bölümüdür.

Bu bölüm kapatıldığı 1983 yılına değin Sosyal Hizmetler Yüksekokulundan farklı bir “sosyal çalışma öğretimi anlayışı” geliştirmiştir. Sosyal Hizmetler Akademisi daha çok soyut, kuramsal anlatımlara ağırlık verirken Sosyal Çalışma Bölümü daha çok somut sorunlar temelinde anlatımını oluşturmuştur.

Sosyal Hizmetler Akademisi daha çok sağlık ve psikoloji ağırlıklı bir sosyal hizmet eğitim modelini benimsemişken, Sosyal Çalışma Bölümü kendisini daha çok toplumbilim temelinde biçimlendirmiştir.

Sosyal Hizmetler Akademisi özellikle Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına “kamu personeli” yetiştirmeye odaklanmışken, Sosyal Çalışma Bölümü kamunun dışında birçok alanda çalışabilecek, kamuda da Sosyal Hizmetler Akademisi çıkışlıların henüz giremediği alanlara uygun meslek elemanları yetiştirilmesine göre eğitimini düzenlemiştir[4].

Uygulama planında da Sosyal Çalışma Bölümü Sosyal Hizmetler Akademisinden farklı bir anlayışı uygulamaya koymuştu. Sosyal Hizmetler Akademisinde uygulama bir dönem haftada bir kuruma gitme, bir sonraki denemde blok olarak beş işgünü kuruluşta çalışma olarak düzenlenmiş iken, Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü, zorunlu yaz alan çalışmasını uygulamaya koymuştur. Bu çalışma üçüncü sınıfın ikinci dönemi sonunda yaz tatilinde yapılıyordu. Yaz alan çalışmasından önce de, üçüncü yılın ikinci döneminde alan çalışması (uygulama) başlatılmakta, bu dönemde kurum tanıtılmakta, son yılın birinci döneminde tek bir blok alan çalışması yapılmaktaydı.

Gene, Sosyal Hizmetler Akademisi eğitim proğramına göre, hatta 1998 yeniden yapılanma gerçekleştirilene değin, üç yıl yapılan üç ayrı uygulamanın her birinde bir başka yöntemin uygulanması kurallaştırılmışken, Sosyal Çalışma Bölümünde alan çalışmalarında her üç yöntem bir arada uygulanmaktaydı.

Sosyal Hizmetler Akademisi öğrencileri (bugün hala olduğu gibi) bitirme tezi olarak yapmak zorunda oldukları araştırmayı (a) alan araştırması olarak, (b) 4-6 kişilik gruplar halinde yapmak zorunda iken, Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü öğrencileri (a) alan ya da kitaplık araştırmasını, (b) birer kişi olarak gerçekleştiriyorlardı. Eğitim proğramına göre Sosyal Çalışma Bölümünde üçüncü sınıfın birinci döneminde haftada bir saat sınıf içi çalışması ayrılmıştı ve tez yazımına öğrenci son sınıfta başlardı. Sosyal Hizmetler Akademisinde ise bitirme tezi öğretim yılının son üç dönemine yayılmıştı; sınıfiçi çalışması yoktu.

Hacettepe Üniversitesinde 1981 yapısal değişikliğine değin tüm Fakülteler hazırlık sınıfı ve bu sınıfta İngilizce okuduklarından Sosyal Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bölümü öğrencileri de hazırlık sınıfında İngilizce öğrenmekte idiler. Bu nedenle Bölüm’ün öğretim proğramında İngilizce bulunmamaktaydı. Sosyal Hizmetler Yüksekokulunda haftada 10 saat İngilizce dersi vardı, hazırlık sınıfı uygulaması yoktu. Hazırlık sınıfı yoluyla İngilizce öğretme uygulaması Akademi’nin süreği olan Sosyal Hizmetler Yüksekokulunda 2000 yılında uygulamaya konmuştur.

Son olarak, Sosyal Çalışma Bölümü Akademi’den 21 yıl sonra kurulmasına karşın Akademi’nin geliştirdiği mesleksel modeli ve kavramları aynen almamış, kendi model ve terminolojisini yaratmıştır. Örneğin, Akademi kurucuları kimi İngilizce kavramları Türkçe’ye çevirmede sıkıntılar yaşamış iken (social case work = sosyal kişisel çalışma gibi), Bölüm kurucuları daha özgün kavramları ortaya çıkartmışlardır. (Aynı kavrama karşılık, bireyle çalışma gibi.).

Sosyal Çalışma Bölümü, böylelikle, sürekli yeniliklere açık ve üretken bir bilgi oluşumunu gerçekleştirirken Sosyal Hizmetler Akademisinin bu açılımı yakalayamaması ve en baştan edinilen ABD kökenli bilgileri aktarmakla sınırlı kalmasının nedenini, birinin Sağlık Bakanlığı bünyesinde yeralmasında, diğerinin üniversite kültürü içinde filizlenmesinde aramak gerektir.

DEĞERLENDİRME

Kısası, 1940’lı ve 50’li yılların ABD’sindeki toplumsal yapı ve o yapıya uygun sorunlar ve bu sorunlara uygun geliştirilen “sosyal hizmet kuramı”nın 1960’lı, 70’li, 80’li ve 90’lı yılların Türkiye’sinin  toplumsal yapısı ve bu yapıya uygun sorunların çözümünde ne derece etkin ve yararlı olacağı sorusu bugüne değin Türkiye’deki sosyal hizmet platformlarında tartışılamamıştır. Bu noktada büyük bir açık vardır. Tartışılmalıdır.

Buna koşut olarak Türkiye sosyal hizmet eğitimi kendi toplumsal yapısına uygun bir sosyal hizmet eğitimi modelinin tartışmasına da bugüne değin girememiştir. Sosyal hizmetler yükseköğrenim kurumunda “Türkiye’nin Toplumsal ve Kültürel Yapısı” adlı bir dersin müfredata konması da önce uzun süre dirençle karşılaşmış ve ancak 1970’li yılların sonlarına doğru gerçekleştirilmiştir.  Yani, sosyal hizmetin, içinde bulunulan toplumun özelliklerine, gereklerine ve isterlerine uygun olarak oluşturulması ve yeniden düzenlenmesi gereken bir meslek olduğu gerçeği Türkiye sosyal hizmet öğretiminde çok uzun yıllar anlayış görmemiştir[5]. Hatta, sosyal hizmet ve kültür ilişkisi algılanmayarak, sosyal hizmet mesleğinin bir aspirin gibi, dünyanın neresinde olursa olsun yaşayan tüm insanların sorunlarına çözüm getiren, sadece genel mesleksel ilke, kural ve yöntemlere sahip bir meslek olduğu uzun yıllar en üst düzeyde dile getirilmiştir.

Sosyal Hizmetler Akademisi bir bakanlığa bağlı olduğu için kuruluş olarak özerkliği hiç yaşayamamış, ilgili bakanlığın yönlendirmesine göre gelişme göstermiştir. Bu, bilimsel ve eğitsel anlamda gelişme gösterememek demektir. Özerkliğin üç ayağı olan yönetsel, bilimsel ve parasal özerkliklerin hiçbiri Akademi için var değildi. Bu durum, Akademinin bilimsel gelişmesini önleyen, salt kamuya meslek elemanı (kullanılan deyişle kamu görevlisi) yetiştirme düzeyinde bir eğitim kurumu olarak görülmesine ve öyle kalmasına yolaçan bir durumdu.

Bu gelenek üniversiteye geçildikten sonra kısmen özerklik sağlansa da sürmüş, ilgili bakanlığın yerini Hükumet almış ve dönem hükumetlerinin yönlendirmesine göre tavır belirlenmiştir. Oysa, özellikle üniversiteye bağlı bir yükseköğretim kurumu geliştirdiği mesleksel tavrıyla hükumetleri etkileyebilme ve yönlendirebilme girişimlerini benimseyebilirdi.

Yazının başlarında sözünü ettiğim duygusal dönem uzun sürmüştür. Konular üzerinde tartışılması bile hoş karşılanmayan bu dönemde, gelen genç kuşaklarda bile, meslek öğretimi ya da uygulamalarının eleştirilmesi aynı duygusal yaklaşımla benimsenmemiş, varolan durumun benimsenmesi yeğlenmiştir. Duygusal dönemin ürünü olan öğretim elemanları ya da uygulamacılar tarafından da meslek üzerine tartışmalar tepkiyle karşılanmış, ya “kanıma dokunuyor” ya da “eleştirmek hainliktir” tepkileriyle karşılanmıştır. Zaman, eleştirmenin aslında sevgi ve önem vermenin işareti olduğunun göstergesi olarak 2000’li yıllardan sonra işlemeye ve değişik görüşler yenilik getirme yönünde ortaya çıkmaya ve yeni görüşler son yıllarda biraz daha ilgiyle karşılanmaya başlanmıştır. Duygusal dönem yerini gerçeği arama dönemine bırakmaya başlamıştır. Bu, yeni açılımların inceden inceye habercisidir.

Bu arada mesleğe duygusal yaklaşma ile duyarlı yaklaşma birbirine karıştırılmamalıdır. Sosyal çalışmacı mesleğine ve hizmet verdiği insana duyarlı yaklaşma duyarlığına gelmiş olmalıdır. Ancak olaylara, toplumsal gelişmelere duygusal bakmanın yarar getirmediğini de yaşayarak öğrenmiş olmalıdır. Eşduyumda bile (empati) uzman karşılındakini anlayacak duyarlığı geliştirmiş olmalı, ancak karşılındakine duygu ile yaklaştığı anda eşduyumun bilimsel ve etkin işleyişinin aksayacağını bilmelidir. Başvuranın duyguları anlaşılmalı ve ancak aynı duygu girdabına girmekten sakınılmalıdır. Duygusallığın, bir mesleğin gelişiminin önünü tıkayan noktaların görülmesini engellemeye başladığı zaman mesleğe yarar değil zarar vereceği bilinmelidir. Duyarlı olmak, estetikte olduğu gibi, bilimselliğin ve doğru uygulamanın da temelidir, ancak duygusallık bilimde ve uygulamada başarıyı önleyen gizilgüce sahiptir.

2000 tartışmalarında yanına hiç yaklaşılmayan bir konu da sosyal hizmet eğitiminin nasıl bir eğitim olduğudur. Bindiği gibi ABD’den alınan modele uygun olarak Türkiye’de de sosyal hizmet bir yardım mesleği olarak tanımlanmakta ve görülmektedir. Ancak genel ve yaygın uygulamada ne maddi anlamda yardım çağdaş anlamda örgütlenebilmiş, ne varolan maddi yardım hizmetlerinde sosyal çalışma mesleği yeralabilmiş ve ne de mesleksel yardım uygulamalarının sağlıklı işleyebilmesi için kamusal sosyal hizmet modeli Türkiye kamu bürokrasisini aşabilecek bir sıgaya çekilebilmiştir. Sosyal hizmetin yardım temelli bir meslek olduğu kuşkusuz doğrudur. Bu tez kuramsal olarak doğru olmasına karşın, ABD yaklaşımında olduğu gibi, Türkiye’de sosyal hizmet uygulama temelinde hiçbir zaman bir yardım mesleği niteliğine bürünememiştir.

Belkemiğini İsveç ve Almanya’nın oluşturduğu Avrupa modelinde ise sosyal hizmet bir eğitim mesleğidir. Nasıl bir eğitim? Kuşkusuz örgün eğitimden anlaşılan eğitim değil. Sosyal hizmetin verdiği eğitim Avrupa terminolojisine göre “sosyal eğitim”dir. Sosyal eğitim, her yaştan insanın sosyal uyumunu, sosyal rehabilitasyonunu, hatta sosyal sağaltımını erekleyen, yaşam kategorileri içinde sınırları olmayan, heran, her yerde, yanında bir sosyal destek elemanı ile yapılabilen toplum içinde olağanlaştırmayı öngören bir yaşama modelidir. Toplum içinde tekbaşına yaşamada sıkıntı çeken başvuranlar için ona, toplumda hangi araçlarla, nasıl dengeli ve takbaşına yaşayabileceğini bizzat yanında bulunarak ve yaşam içinde uygulama ile öğretildiği bir eğitim modelidir[6]. Eğitim eğitmenin, öğretim öğretmenin, sosyal eğitim de sosyal çalışmacının işidir. Avrupa’da artık, sosyal çalışmacının işlevi olan yardım, daha çok sosyal sigorta kuruluşları elinde biçimlendirilmiş, rutinleşmiş ve bu yolla da günümüz sosyal alışmacısının gündelik işlevlerinin dışında ve hatta biraz da gerisinde kalmış görülmektedir. Sosyal destek olarak, artık, yardım yerine yaşam içinde yaşayarak, uygulayarak eğitim sosyal çalışmacının işlevi olarak görülmektedir. Bu yaklaşım Sosyal Hizmetler Yüksekokulunda henüz rağbet görmezken, adını koymadan, sosyal çalışmacının görev alanlarından olan okul sosyal çalışması alanında rehber öğretmen, psikososyal danışman vb. gibi adlarla başka meslek eğitimlerinden geçmiş elemanlar, sosyal eğitim yaklaşımını, örgün eğitim içinde, örgün eğitim rutinine yakın bir uygulama ile yakalamaya çalışmaktadırlar. Cezaevlerinde sosyal çalışma görevini kadro olarak alan öğretmen ve antropoloğlar sosyal eğitimi  farkında olmadan uygulamaya çalışmaktadırlar. Özellikle de, Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğünde “sosyal hizmet” yapan “öğretmenler”, öğretmenlik formasyonlarına uygun olarak gençlerle daha çok eğitim yapmakta ve ancak adını koymadan sosyal eğitim uygulamasını en alt düzeyde gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.

Hatta günümüzün birçok sivil toplum örgütleri, adını koymadan sosyal hizmet yapmakta ve bu alanda da doğrudan sosyal eğitim uygulaması yürütmektedirler. Örneğin, Eğitim Gönüllüleri Vakfı, yıllardır, Türkiye’nin her tarafında “eğitim parkı” adı altında açtığı gençler için boş zaman değerlendirme merkezlerinde doğrudan sosyal eğitim vermekte, bu “sosyal hizmet” kurumları sosyal çalışmacıların dışında işi iyi kavramış her meslekten iyi öğrenim görmüş gençler tarafından yaşama aktarılmakta ve sosyal çalışmacılar bu sosyal hizmet alanında devredışı kalmaktadırlar. Sosyal eğitim uygulaması sosyal çalışmacıların bulunmadığı bir sosyal hizmet alanında yürütülmekte ve geliştirilmektedir. Korkarım ki bu model, bir süre sonra Türkiye’de, sosyal çalışma alanının dışında, sosyal çalışmacıların değil başka sosyal mesleklerin işi olarak belirginleşecek ve yerleşecektir. Tıpkı okul sosyal hizmetini rehber öğretmenlerin, sosyal danışma işini psikolojik danışma ve rehberlik elemanlarının üzerlenerek kendi uhdelerine aldıkları gibi…

Türkiye’de Sosyal Hizmetler Yüksekokulu yeni açılımları gerçekleştirmek istiyorsa, yeni yaklaşımlar ile kendisini yeniden üretmek istiyorsa, kendi işlevleri arasında yeralması gereken sosyal eğitimi başka meslek elemanlarına kaptırmadan kavrayıp yaşama aktarmanın adımlarını atabilmelidirler. Kanımca, yeniden yapılanma çalışmalarında bu yöndeki açılım girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Türkiye’de sosyal yardım yapabilmek iktidarından uzak kalmış ya da bıraktırılmış sosyal hizmet mesleği sosyal eğitim iktidarını da bilmeden de olsa başka mesleklere kaptırmamalıdır.

SONUÇ

Türkiye’de soysal hizmet öğrenimi ABD kökenlidir.

Türkiye’de soysal hizmet öğrenimi 1961-2000 yılları arasına gelişmeye kapalı ve dirençli  kalmıştır.

Türkiye’de soysal hizmet öğreniminde yeni arayışlar 1998 yılında başlamamıştır, başlatılmıştır. Bu başlatma tabandan değil, üstten, yani, Yüksekokul yönetiminden gelmiştir.

Türkiye’de sosyal hizmet öğreniminde Türkiye’ye özgü bir sosyal hizmet modeli tartışması başlatılamamış ve yeni model ya da modeller geliştirilememiştir.

Aynı yıllar arasında Türkiye’de sosyal hizmet öğrenimine Türk toplumundan kuramsal açılımı olabilecek bilgi katılamamış, daha çok ABD’den alınan bilgiler Türk toplumunda belirli nüfus kesitlerine uygulanılmaya çalışılmıştır.

Türkiye’de sosyal hizmet öğreniminde duygusal tepkiciliğin aşılmaya başlanması 2000’li yıllara girerken olmuş, ancak bu dönemden sonra yeni arayışlara girilmiştir. Bu dönemde de eski bilgilerin yeni versiyonlarla gündemde tutulmaya çalışılmasını belki daha bir süre kaçınılmaz bir durum olarak görmemiz gerekecektir. Bu döneme de bağımsızlaşma süreci ve dönemi olarak görmek yanlış olmaz. Bu dönemin de kısa sürede aşılması, yeni ve özgün bilgiler üretme aşamasına geçilmesi umudunu taşıyorum.

Sonuç olarak, 1999 yılında hazırlanan ve 2000’li yılların başlarındaki sosyal hizmet eğitiminin yeniden yapılanması çalışmalarına başlangıç olan AYKOM raporuyla başlatılan olumlu çalışmaların 2002 yılında uygulamaya konulan politika ve uygulamalarının ne sonuçlar yaratacağını kestirmek için henüz erkendir. Herkesi dört dörtlük mutlu kılacak bir model yaratmanın olanağı yoktur. Ancak, görünen odur ki, genelde önemli değişikliklerin yaşama aktarıldığı bu yeniden yapılanma döneminden sonra ortaya çıkan eksiklikler ve hatalar da engeç bir beş yıl sonra yeniden değerlendirmeye alınmalı, değişim ya da en hafifinden revizyon için tüm öğretim takımı, uygulamacı meslektaşlarla birlikte, daha yaygın bir platformda yeniden yapılanma sürecini daha üst ve daha hatasız bir düzleme çıkarmanın soluğunu içlerinde duyumsayabilmelidirler.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

JOHNSON, Louise C. 1994 (Fifty Edition), Social Work Practice – Ageneralist Approach, Boston: Allyn and Bacon.

KARATAŞ, Kasım/Sunay İL. Sosyal Hizmet Eğitiminde Yeniden Yapılanma I, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yy., 2002.

KROSGRUD MILEY, Karla/Michael O’MELIA/Brenda DUBOIS, 1990 (Second Edition), Generalist Social Work Practice – An Empowering Approac, Boston: Allyn and Bacon.

Resmi Yazı. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Beril Tufan imzalı. 11.06.1998 gün ve 588 sayılı.

TOMANBAY, İlhan. Sosyal Çalışma Sözlüğü, Ankara: Selvi

TOMANBAY, İlhan. “H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Sosyal Hizmet Müdahaleleri Dersi İçeriği”, Tek yaprak fotokopi çoğaltım, 06.04.2000.

ULUĞTEKİN, Sevda ve ark. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Akademik Yönden Yeniden Yapılanma Önerisi. Akademik Yapılanma Komisyonu (AYKOM). İç: KARATAŞ, Kasım/Sunay İL. Sosyal Hizmet Eğitiminde Yeniden Yapılanma I, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yy., 2002. s. 9-58.

(2002, Ankara)


[1] 11.06.1998 gün ve 588 sayılı bir yazıyla Yükseokul yönetimi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Sevda Uluğtekin’e yeniden yapılanma konusunda bir kurul oluşturma ve çalışmaları başlatma görevi vermiştir. (Resmi Yazı, 1998)

[2] Örneğin, bu kavram kısırlığı içinde, bugün hala, bu sempozyumun ve bu bildirinin başlığında yeralan söylemde olduğu gibi, “sosyal hizmet eğitimi” denildiğinde mesleğin mi kastedildiği, bir alanda yapılan işin eğitiminin mi kastedildiği anlaşılamamaktadır.

[3] Raporun tam metni için bakınız. Karataş/İl, 2002, s. 9-58.

(*) Bu çizelge Johnson (1994) ile Krosgrud/O’melia/DuBois (1990) adlı kaynaklardaki bilgilerden yararlanılarak tarafımdan derlenmiş, Sosyal Hizmetler Yüksekokulunda yapılan tartışmalara ve benimsenen görüşlere uygun olarak yeni eklemelerle geliştirilmiştir.

[4] Sosyal çalışma mezunlarının, sosyal hizmet meslek elemanlarının ilkkez çalışma ortamı yarattıkları kuruluşlara örnek verecek olursak, kamu kuruluşları olarak, kimi bakanlıkları (Gençlik ve Spor Bakanlığı, Gıda ve Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, İmar-iskan Bakanlığı), İş ve İşçi Bulma Kurumunu, Devlet Personel Dairesini, Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığını, TRT Genel Müdürlügünü, sosyal sigorta kuruluşlarını (Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur, Emekli Sandığı), Sivas Cumhuriyet Üniversitesini, Hacettepe Üniversitesi Personel Müdürlüğünü, Halk Eğitim Merkezini, kimi sendikalar ve kooperatifleri, Ankara Belediyesini, kimi hastahaneleri ve zamanla gelişerek özel kesim kuruluşlarını (kreşleri) anımsayabiliriz.

[5]  70’li yılların ortalarında başlayan “Türkiye’nin Toplumsal (ve Kültürel) Yapısı” dersi halen verilmekte, ancak, kanımca bu öğretimde de bu dersin bilgilerinden sosyal hizmet öğrenim ve uygulamasıyla ilgili bilgilere geçme aşamasına henüz gelinememiştir. Bunu bu dersi veren bir öğretim elemanı olarak söylüyorum.

[6]  Sosyal eğitim tanımının farklı örneği için bakınız: Tomanbay 1999.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir