YENİDEN ÖĞRENCİ AFFI

Prof. Dr. İlhan Tomanbay

Üniversite zorunlu değildir. Yükseköğrenim görmek isteyen öğrenci kendi iradesiyle gelir, üniversitenin kurallarına uyarak öğrenimini görür. Başarılı olursa diplomasını alır. Yasal süreler içinde başarılı olmazsa üniversite ile ilişiği kesilir. Bu, kurulu bir düzendir. Bütün dünyada aynıdır. Üniversite kurumsal bir yapıdır. En insani duygularla bile olsa, vicdani bile olsa o kurum dışından yapılan müdahaleler bu kurumsallığı bozar; ülkenin bir kurumu yavaş yavaş tahrip edilmeye başlanmış olur.

En son 2000 yılında çıkarılan öğrenci affı beş yıl sonra yeniden gündemde. Af Türkiye’nin vicdanının gereği gibi sürekli gündemde aslında. Herhangi bir gerekçeyle üniversite ile ilişiği kesilen öğrenci her yıl af bekliyor. Af hak oldu Türkiye’de. Oysa hak olan okumaktır. Bu hakkını kullanamayanın o süreçte yeni bir hakkı kalmaz. Bankadan aldığı krediyi batırana o banka bir daha kredi veriyor mu? Kamu yönetimi sınavına giren, bir işyerinin işe alma sınavına giren ya da girmek isteyenler ekonomik vb. nedenlerle sınavı kaçırırsa ya da istediği puanı alamazsa onlara af anlayışıyla arkasından özel bir sınav hakkı veriliyor mu? Bu hakkını yitiren genç bunu kabul eder. İçine sindirir. Üniversiteye giriş için ülkede geçerli olan yolları tekrar denemeye başlar ve bu hakkını yeniden değerlendirmeye çalışır ve sorunlarını çözmüş olarak daha ciddi boyutta öğrenimine yeniden başlar.

Başaramayan öğrencinin tabii ki gerekçeleri çoktur. Ekonomik nedenlerle okuyamayan, kayıt parasını yatıramadığı için, disiplin soruşturması geçirdiği için okuyamayanlar olduğu gibi, haylazlık, lakaytlık, sorumsuzluk, zamanında kayda gelmeme, araya adam koyma, çalışmadan diploma isteme, siyaset, cinsiyet, memleket, ticaret ilişkileriyle geçmeye çalışma ve bunu başaramayınca kendi iradesiyle bırakma gibi çok çeşitli başka nedenler de var.

Üniversitenin dışına çıkmış gence bir hak daha vermek eğitimi eğitim, kurumu kurum olmaktan çıkarıyor. Hele, akademik ortalamayı tutturamayan öğrenciye istediğin üç dersi sen seç, sınavına gir, kazan ve devam et demek, akademik ortalamasını yükseltmek için çalışan ve yüksek bir akademik ortalamayı tutturan öğrenciler karşısında ciddi bir vicdani haksızlık örneğidir. Bu özel kolaylıkla akademik ortalamasını yükseltip yükseköğretim kurumunu bitiren bir kişi yarın ülkenin yönetim ve üretiminde söz sahibi olacaktır. Yasal kayrılma ile geldiği bu noktada da aynı anlayışı yaşamının her alanında kullanmaya yetki sahibi olacaktır. Hem bu gençleri böyle harcamaya, hem ülkenin geleceğini riske atmaya ve hem de üniversite öğretimin düzeyini bu denli düşürmeye kimsenin hakkı olmamalı.

Öğretim sürecinde birçok öğrenci sık sık benzer ve haklı gerekçelerle bizlere geliyor. Anlıyor ve üzülüyorsunuz. Ancak bunların ne kadarı içtenlikli bilmek olanaklı olmuyor. Babasının dükkanını işletme, bulduğu iyi bir işi yitirmeme, yatalak annesine bakma gibi zorunluluklarından ötürü öğretimine ara vermek isteğiyle elen öğrenciler için ilgili yönetmelikte olur bulunmuyor ve bu doğrudur. Buna olur sağladığınız taktirde o yıl dersleri iyi gitmeyen, o yıl kendisini yıkan bir aşk nedeniyle psikolojisi bozulduğu için öğretimine ara vermek isteyen, bir futbol takımından lisans aldığı için ara vermek isteyen, ticarete başlayıp tutturursa okumayacağını, tutturamazsa okula döneceğini düşünerek öğretimine ara vermek isteyen öğrencilere de yasal ve yalan bir gerekçeyi kağıda dökerek izin vermek zorundasınız. Bunlara hayır dediğiniz zaman öğrencinin bir kısmı öğretimini sürdürmeyi seçiyor; diğer bir kısmı zaten özgüvensizlikten ya da akademik ortalamasının düşüklüğünden üniversiteyle ilişiğini kendi kesiyor.

Bunların yanında, üniversitelerimizde, ekonomik, ailevi, kişisel nedenlerle bunaldığı halde, yükseköğrenimine ara verip askere gitmek ve sonra okumak istediği halde, bunların yönetmelik gereği olamayacağını öğrenince tüm yoksulluk ve sıkıntıları içinde öğrenimini sürdürmeyi seçen, kamu personeli sınavında kazandığı kadroyu yitirmeyi göze alarak öğrenimini sürdüren, geceleri yatalak annesine bakıp gündüz okuyan, gece işlerinde çalışarak gündüz sebatla öğrenimini aksatmayan öğrencilerin sayısı, her halde benzer nedenlerle öğrenimini bırakan, bırakmak zorunda kalan öğrencilerin sayısının kat kat üstündedir. Askerliği, memuriyeti yarıda bırakıp tekrar başlamak ilkece nasıl olanaksızsa seçilen öğrenimin kesintisiz sürmesi de esastır. Bu öğrencilerin de mağduriyetlerine yolaçmamak hepimizin sorumluluğundadır.

Toplum affı bekliyor, diyorlar. Tabii bekler. 1983 yılından bugüne değin dokuz kez af çıkarılırsa ve her gelen hükumet bunu vicdani bir olay gibi yaklaşıp sürdürürse, toplum bunun bir hak olduğunu düşünmeye başlar. Politik kaygılarımız nedeniyle toplumu yanlış eğitiyoruz. Aynı toplum cezaevi aflarına, somut acılarını yaşadığı için karşı çıktı. Öğrenci affı soyut ve topluma yansıyacak uzun evreli sonuçlarıyla toplum için daha da tahripkar olacaktır.

Bu afların birkaç yılda bir yinelenmesi zorunluluk mu? Sonu gelmeyecek mi? Zaten kapasite üstü öğrenim görülen ve bu nedenle istenen verimin alınması çok zor olan yükseköğretim kurumlarında, beş yıllık birikmelerle ve afla gelen bunca öğrencinin öğrenimleriyle ilgili yoğunlaşmanın yaratacağı kargaşa nasıl çözülecek? Af öğrencilerin bilinçlerine daha üniversiteye girdikleri anda öylesine yerleşmiş ki, kendisine, bu düşük notlarla ilişiğinin kesilebileceği anımsatıldığı zaman, daha birinci sınıf öğrencisi nasıl olsa bir af çıkar, gene gelir okurum diyebiliyor ve bu beklenti onun çalışmasını da, üniversiteyi ciddiye almasını da önceden engelliyor.

Sayın Milli Eğitim Bakanı, bir üniversite öğretim üyesi olarak, önce, doğru bir saptamayla, çok sık af çıkarmanın eğitim sistemine zarara verdiğini, bunun doğru olmadığını”, “ancak bu affa sıcak baktıklarını” belirtiyor. Bir üniversite temsilcisi, bir öğretim üyesi, bakanlığı sırasında inandığı ilkeleri uygulayamıyorsa, yarın gelecek ve üniversiteden olmayan bir bakan bu af alışkanlığını sürdürmekte hiçbir sakınca görmeyecektir. Sayın Bakan’ın bizzat dediği “affın eğitimi sulandırması” süregidecektir. Olan da gençlerimize ve ülkeye olacaktır. Ayrıca, ekonomik nedenlerle kayıt yaptıramayan öğrencilerin affı diyorsunuz Sayın Bakan; ekonomik nedenlerle dershaneye gidemediği için üniversiteye giremeyen öğrencilerin üniversitede okuma hakkının yaşama aktarılması için ne gibi planlarınız var?

Bırakalım, herhangi bir nedenle ilişiği kesilen gençler; gene okumak istiyorlarsa, yasal süreçler içinde, yani, lisans öğrenimi görmek isteyenler yeni bir üniversite giriş sınavıyla, sınavsız giren önlisans adayları yeni başvurularıyla yeniden başlasınlar. Doktorayı başaramayan, istiyorsa bir süre sonra yeniden başvursun. Afla gelme aşağılanmasını gençlere yaşatmayalım; yeniden başlamayı denesinler. Böyle olursa, a) üniversitelerin saygınlığı onların gözünde de büyür; b) okumaya pek gönlü olmayanlar bu sıkıntıya girmez ve gerçekten okumak isteyenler azimleriyle şahlanırlar; c) daha iyi yetişirler; d) ülke kazanır; e) her alanda sıkışınca başvurulan ve çağdaş hukuk kurallarının işlediği başka ülkelerde akıllara bile gelmeyen af gibi bir haksızlığı ve düzeysizliği Türkiye yaşamamış olur. Af her anlamda Türkiye’nin gündeminden çıkmalı.

(14 Şubat 2005, HÜ Hastanesi, Dermatoloji)

(Cumhuriyet Gazetesi, 23 02 2005)

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir